ALAYCI ÇELİŞKİLER
Hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskiden nasıldı ki? İşte tam da burası hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı düşüncesinin can alıcı noktası. Sahi eskiden nasıldı ki yaşam? Bugüne kıyasla nasıl yaşıyorduk yirmi, otuz, kır, elli… yıl öncesinde.
Artık televizyon izlemenin gerici bir eylem olduğu çağda yaşamak televizyon seyretmenin modernlik, ilerilik olduğu çağa göre daha mı “şey”!
Aile bağları,
arkadaşlık, dostluk bağları,
aşk
edebiyat,
sanat ve yaşamı anlamlı kılan veya eskiden yaşamı anlamlı kıldığı söylenenler, metinsel ve görüntüsel de olsa bugüne aktarılmış bazı deneyimler geçerliliğini yitirmiş durumda mı?
Bütün bu olup bitenlerin moderniteyle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Suyu belli bir oranda kaynatırsanız su üzerindeki karmaşayı gözlemleyebilirsiniz ama daha fazla enerji verdiğinizde su yeni bir hal alıp buhar olmaya geçer. Bu radikal bir değişikliktir ve artık bundan sonrası için yepyeni bir yapı gerekir.
Bir yanda aileden uzaklaşılırken bir yanda evlilik ilanlarının, evliliklerin, çocuk cinsiyeti öğrenme ritüellerinin yaşanması şaka değil.
Bir yanda insanların kötü olduğunu söyleyip “azıcık sosyalliğim ağrısız başım” diyen insanların sosyalleşmek için kendilerine yeni sosyallik alanları açma girişimleri.
Aşkı yadsıyıp aşkla olma hevesi,
Edebiyat, sanat ve yaşamı küçümseyip yine de retoriğe sarılmak…
Aynı şey sekülerlik, cumhuriyet vb. benzeri daha geniş kapsamlı, daha geniş kitleleri ilgilendiren kavramlar ve pratikler için de geçerli. İnsanların dinden uzaklaştıklarını söylerken aslında kendi dinlerini üretmekle suçlandıkları bir dönemdeyiz. Bir yanda demokrasiler kendi ayaklarına sıkarken, bir yandan da ikili ilişkilerde bile bir eşitliği gözetme yarışının yapılıyor olması…
Bir yanda yaşamı kutsarken diğer yanda soykırıma varan insani kırımlar…
Savaş karşıtlığı bir yandayken devam eden ve artık gündelik hayatını savaşın gölgesi altında yaşayanlar…
Alaycı çelişkilerle yaşıyoruz gündelik hayatımızı. Ya da bugüne kadar aslında durum böyleydi de biz mi görmüyorduk bu gerçekleri?
Bitmeyen çelişkiler, paradokslarla örülü gibi gündelik hayatımız ve etkileşimlerimiz.
Üzerine düşünmeye çalıştığımız her şey kendi çelişkisini de bize dayatıyor. Sanki her dönem kendi alaycılığıyla damgalanmış gibi.
Bir yanda insan kendini, insanları ve diğer her şeyi umursamayan bir yapıda, bir yandan da kendisini ihmal eden ve kendisi dışındaki her şeyi ciddiyetle ele alan bir yapıda. Bu paradoks alaycı çelişkiler üzerine kurulan yaşamı mühürleyen bir nokta.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.