KONYA HABER
Konya
Açık
17°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3296 %0,23
48,9673 %0,44
4.876,10 % 0,39
Ara

ALAYCI ÇELİŞKİLER

YAYINLAMA:

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Eskiden nasıldı ki? İşte tam da burası hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı düşüncesinin can alıcı noktası. Sahi eskiden nasıldı ki yaşam? Bugüne kıyasla nasıl yaşıyorduk yirmi, otuz, kır, elli… yıl öncesinde.

Artık televizyon izlemenin gerici bir eylem olduğu çağda yaşamak televizyon seyretmenin modernlik, ilerilik olduğu çağa göre daha mı “şey”!

Aile bağları,

arkadaşlık, dostluk bağları,

aşk

edebiyat,

sanat ve yaşamı anlamlı kılan veya eskiden yaşamı anlamlı kıldığı söylenenler, metinsel ve görüntüsel de olsa bugüne aktarılmış bazı deneyimler geçerliliğini yitirmiş durumda mı?

Bütün bu olup bitenlerin moderniteyle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Suyu belli bir oranda kaynatırsanız su üzerindeki karmaşayı gözlemleyebilirsiniz ama daha fazla enerji verdiğinizde su yeni bir hal alıp buhar olmaya geçer. Bu radikal bir değişikliktir ve artık bundan sonrası için yepyeni bir yapı gerekir.

Bir yanda aileden uzaklaşılırken bir yanda evlilik ilanlarının, evliliklerin, çocuk cinsiyeti öğrenme ritüellerinin yaşanması şaka değil.

Bir yanda insanların kötü olduğunu söyleyip “azıcık sosyalliğim ağrısız başım” diyen insanların sosyalleşmek için kendilerine yeni sosyallik alanları açma girişimleri.

Aşkı yadsıyıp aşkla olma hevesi,

Edebiyat, sanat ve yaşamı küçümseyip yine de retoriğe sarılmak…

Aynı şey sekülerlik, cumhuriyet vb. benzeri daha geniş kapsamlı, daha geniş kitleleri ilgilendiren kavramlar ve pratikler için de geçerli. İnsanların dinden uzaklaştıklarını söylerken aslında kendi dinlerini üretmekle suçlandıkları bir dönemdeyiz. Bir yanda demokrasiler kendi ayaklarına sıkarken, bir yandan da ikili ilişkilerde bile bir eşitliği gözetme yarışının yapılıyor olması…

Bir yanda yaşamı kutsarken diğer yanda soykırıma varan insani kırımlar…

Savaş karşıtlığı bir yandayken devam eden ve artık gündelik hayatını savaşın gölgesi altında yaşayanlar…

Alaycı çelişkilerle yaşıyoruz gündelik hayatımızı. Ya da bugüne kadar aslında durum böyleydi de biz mi görmüyorduk bu gerçekleri?

Bitmeyen çelişkiler, paradokslarla örülü gibi gündelik hayatımız ve etkileşimlerimiz.

Üzerine düşünmeye çalıştığımız her şey kendi çelişkisini de bize dayatıyor. Sanki her dönem kendi alaycılığıyla damgalanmış gibi.

Bir yanda insan kendini, insanları ve diğer her şeyi umursamayan bir yapıda, bir yandan da kendisini ihmal eden ve kendisi dışındaki her şeyi ciddiyetle ele alan bir yapıda. Bu paradoks alaycı çelişkiler üzerine kurulan yaşamı mühürleyen bir nokta.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *