MİZAN
Adalet…
Tarih boyunca devletlerin kaderine yön veren, toplumların vicdanında yaşayan ve milletlerin geleceğini şekillendiren en güçlü kavram.
Bazen bir kelimeyle yükselten,
bazen bir kelimeyle çökerten…
Ama daima insanlığın yolunu aydınlatan o büyük hakikat: Mizan.
Bugün bu yazı yalnızca bir köşe yazısı değildir;
devletin en üst makamlarından en sade vatandaşına,
bürokrasiden iş dünyasına,
sivil toplumdan kanaat önderlerine,
yöneten ve yönetilen herkese uzanan,
satır aralarında derin bir devlet ve millet mesajı taşıyan bir çağrıdır.
ADALETSİZ GÜÇ, DEVLETİ YÜKSELTMEZ; SESSİZCE İÇTEN EROZYONA UĞRATIR
Bir ülke büyük projeler yapabilir, göğe uzanan binalar dikebilir, yolları ve sanayisiyle göz kamaştırabilir.
Fakat adalet mekanizması zayıflıyorsa, o parlaklığın altındaki yapı sessizce çatlamaya başlar.
Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Roma gücüyle değil, adaletsizliğiyle çöktü.
Endülüs ilmiyle değil, adalet terazisi bozulduğu için dağıldı.
Selçuklu içeriden adalet erozyonuyla aşındı.
Osmanlı’nın heybeti dahi, adalet sarsıldığında ilk kez gölgelendi.
Bugün hala mahkeme duvarlarında “Adalet mülkün temelidir” yazıyorsa, bunun sebebi bir hatırlatma değil; bir ikazdır.
Temelin sağlam kalması, adaletin ayakta kalmasına bağlıdır.
ADALET, DEVLETİN GÖRÜNMEYEN GÜÇ KAYNAĞIDIR
Devlet için güç önemlidir, ama gücü sürdürebilir kılan adalettir.
Ekonomi, güvenlik, diplomasi, bürokrasi, politik istikrar…
Hepsi adaletin sağladığı meşruiyetin üzerinde yükselir.
Adalet;
kutuplaşmayı azaltır,
kurumlar arasındaki gerilimi dengeler,
toplumsal huzuru derinleştirir,
vatandaş-devlet ilişkisini güçlendirir,
devlet aklını berraklaştırır.
Ve en önemlisi:
Adalet, devletin kendi kendine duyduğu güveni tazeler.
Bu yüzden yüksek devlet aklının en hassas sorumluluğu, adalet mekanizmasının itibarını korumaktır.
ADALET, TOPLUMUN DEĞİL; DEVLETİN DE DEVAMLILIĞININ GARANTİSİDİR
Adalet yalnızca toplumun huzurunu sağlamaz; devletin beka zincirinin de temel halkasıdır.
Toplumsal adalet zayıfladığında;
insan devletine küser,
devlete karşı aidiyet azalır,
kurumlar arasında görünmeyen fay hatları harekete geçer,
otorite zayıflamasa bile meşruiyet yorulur.
Bu yorgunluk sessizdir.
İlk bakışta görülmez, fakat etkisi derindir.
Devlet aklını taşıyanlar, bu sessiz yorulmayı en önce fark edenlerdir.
DÜNYA ADALET AÇLIĞI YAŞIYOR; BU DÖNEMDE ADALETİ GÜÇLENDİREN YÜKSELİR
Bugün yalnızca ülkemiz değil, dünya adalet krizi yaşıyor.
Küresel sistem çifte standartlarla malul, uluslararası hukuk selektif, dünya ekonomisi adaletsiz, dijital çağ bile eşitsizliğin yeni versiyonlarını üretiyor.
Coğrafyalar yanıyor, sınırlar çatlıyor, toplumlar kırılıyor.
Bu dönemde devletini adaletle güçlendiren her ülke;
sadece bölgesinde değil, dünyada da ağırlık kazanıyor.
Çünkü yeni çağın lideri;
askeri gücü olan değil, adaleti güçlü olan olacaktır.
ADALET, TOPLUMUN DEĞİL; KURUMLARIN DA KARAKTERİDİR
Bir devleti yıpratan yalnızca dış tehditler değildir.
Bazen içerideki küçük adaletsizlikler,
büyük çöküşlerin kaynağı olur.
Bir makamın adalet terazisindeki küçük kayma,
Bir imzada vicdanın devre dışı kalması,
Bir kurumun yetkisini hakkaniyetle kullanmaması,
Bir vatandaşın devletten gördüğü haksızlık,
Bir memurun güce karşı eğilmesi,
Bir yöneticinin adalet yerine tercihlerini öncelemesi…
Bunların her biri devlet yapısında mikroskobik bir çatlak oluşturur.
Yıllar içinde bu çatlak büyür, görünmez bir sarsıntıya dönüşür.
Bu yüzden adalet, bir yargı konusu değil; bir devlet yönetimi disiplinidir.
ADALET, GELECEĞE BIRAKILAN EN STRATEJİK MİRASTIR
Bir devletin gücü, bugün sahip olduğu imkanlarla değil; gelecek nesillere bırakabildiği adalet mirasıyla ölçülür.
Şu gerçeği herkesin anlaması gerekir:
Kanun yapmak kolaydır;
adalet üretmek zordur.
Yetki vermek kolaydır;
yetkinin vicdanla kullanılmasını sağlamak zordur.
Fakat işte tam bu noktada devlet aklı devreye girer:
Adaletin istikrarlı bir kültür olarak yerleşmesini sağlamak.
Bu, bir siyasi tercih değil bir devletin devamlılık stratejisidir.
ADALET, DEVLETİN SESSİZ BEKA DİLİDİR
Adalet, bir slogan değildir.
Bir protokol cümlesi değildir.
Bir levha yazısı değildir.
Adalet;
devlet aklının özü,
toplumun vicdanı,
kurumların itibarı,
milletin duası,
ve geleceğin güvencesidir.
Bu yüzden tekrar ediyorum:
“Adalet, mülkün temeli değil; milletin ve devletin ortak kaderidir.”
Bu kaderi güçlü tutmak, karar vericilerin, yönetenlerin ve toplumun her ferdinin ortak sorumluluğudur.