Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

14 Mayıs 1950’den 14 Mayıs 2023’e Adnan Menderes’in Ruhu

14 Mayıs 1950’den 14 Mayıs 2023’e Adnan Menderes’in Ruhu

Demokrat Parti, Adnan Menderes ve 14 Mayıs 1950 tarihi Türkiye’nin siyasi hayatında, muhafazakâr siyasi düşünce itibariyle mihenk taşları olarak kabul edilmektedir. Bu ayrılmaz üçlü (trivarium) başta içtimai, askeri, tarihi, ilmi, iktisadi ve kültürel alanlarda olmak üzere, Türkiye’nin siyasi hayatında, DP’nin hem dört yıllık muhalefetinde hem de on yıllık kesintisiz iktidarında, günümüze kadar derin etkilerde bulunmuştur.

14 Mayıs, DP ve Menderes ruhunun, 1789 yılından itibaren başlayan ve zamanla, kendi ülkesinde psikolojik üstünlüğünü kaybeden Anadolu kültürünün, hem kültürüne yabancılaşmış yerli mankurt Batıcılarına hem de mağrur Avrupa kültürünün yanında, II. Abdülhamit’ten sonra ilk kez kendi kadim kültürel kodlarıyla uyumlu ve siyasette, “Biz de varız” diyen, ilk kez muzaffer bir iktidar ruhu olduğu görülmektedir. Tıpkı 29 Mayıs’ta fethedilen İstanbul’un ikinci fetih tarihidir.

DP’nin muhalefette iken bile, tarih bağlılık, serbest ekonomi, halka baskıların azaltılması, cami ve türbelerin ve imam hatip okulların açılışı gibi dönemin ceberut iktidarının zalim politikalarını değişime zorladığı ve iktidara geldiği zaman ise maddi ve manevi kalkınmaya topyekûn ve acilen yöneldiği görülmektedir.

Oysa 23 yıllık CHP iktidarı, CHP’li Nevzat Tandoğan’ın “Ulan öküz Anadolulu” olarak aşağıdaki mektupta görüldüğü devlet için jandarma dipçiği yiyen ve tahsildarın çantasını dolduran para, midesini tereyağı ve kuzu etiyle dolduran köleler ve CHP milletvekili Ahmet Bozay’a göre ise “bir ekip beş kazanıp zarar gösteren yalancılar” demekti.

h-1.jpgh-2.jpg

Bu mektuplar, Demokrat Parti kitabımda bulunmaktadır.

DP’nin 2 Haziran 1950’de iktidarının ilk icraatı olarak ezanın Arapça da okunabilmesi, köylülere devlet kapılarının açılması, Paris’te bulaşıkçılık yapan Osmanlı hanedanına mensup kadınların sürgünden geri getirilmesi, Doğu’ya ilk kez Birecik köprüsünün kurulması, Anadolu’ya da üniversite kurulması, İstanbul’un fethinin 500. Yılı çalışmaları, Eyüp Camii ve çevresinin yeniden imarı, Barajlar, Yıldız seramik fabrikasının kurulması, Türk halk müziğinin ve Kur’an-ı Kerim’in radyolarda okunması demekti.

14 Mayıs Ruhu Nasıl Doğdu?

22 yıllık CHP’nin, tek parti ve tek adam iktidarında patlamak üzere olan halk barajıyla, Aralık 1945 yılına geldiğimizde artık DP, kurulabilirdi. CHP’nin içinde Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan üzerinde dört temel direği bulunan, TpCF ve SCF’nin CHP’den nefret eden ve “Artık Yeter! Söz Milletindir” diyen muhafazakâr bir halk tabanı ve “Yeni Dünya Düzeni” vardı artık.

Adnan Menderes, 7 Ocak 1946 yılında ilk konuşmasını şöyle yapar:

Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir.

Türkiye siyasi hayatının en önemli siyasi afişi/Bunu hazırlayan Selçuk Milar, CHP tarafından Ankara’dan Urfa’ya sürgün edilir.

Hâkim teminatı olmaksızın, jandarma eşliğinde, açık oy, gizli sayım ve sayımdan sonra seçim tutanaklarının yakılmasıyla yapılan 21 Temmuz 1946 seçimleri sayılmazsa, 14 Mayıs 1950’deki DP’nin seçim kampanyası, esas olarak iki temel üzerine inşa edilmişti. Bunlardan birisi CHP’nin din üzerindeki baskısıyla ilgiliydi. DP, din özgürlüğünü güvence altına alacağına söz verdi.

h-3.jpg

İkincisi ise ekonomi üstündeki ezici devlet denetimine ilişkindi. DP, ekonomiye devlet müdahalesini azaltacağını, devlete ait işletmeleri özel kesime aktaracağını, köylünün emeğinin tam karşılığını ödeyeceğini, oligarşik bürokratik devlet anlayışını tasfiye edeceğini, özel sektörü destekleyeceğini, batı demokrasilerini örnek alacağını, siyasî rejimin demokratik bir zihniyetle yeniden düzenleneceğini ve sadece millete mal olmuş devrimlerin korunarak, son sözün millete ait olacağını vurgulamıştır.

Halk, İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Taceddin Dergâh’ına gidip, “Allah, bu milleti Allah’sız CHP’den kurtarsın” diye dua ediyordu. Aydın Menderes’e göre, “Müslüman ülkeler arasında aslına uygun ezan okumayan tek ülke olan Müslüman Türkiye, böylece bu ayıptan da kurtulmuş oluyordu”. Bu uygulama hiç şüphesiz DP adının İslam’la özdeşleşen bir parti olarak günümüze kadar anılmasını sağlayacaktır.

DP kuruluşundan itibaren, CHP’yi öylesine sıkıştırıyordu ki, CHP seçim süresince tekrar seçilmesi halinde varlık sebebi olarak gördüğü “Kemalizm’in altı ilkesi”ni bile anayasadan çıkarmayı vaat etmişti. Belki de paralarda olduğu gibi İnönü’nün Nemrudi ilkelerini koyacaktı.

DP ise halka, “Kurnaz Tilki” İsmet Paşa’nın ülkenin başında kalması halinde hiçbir şeyin değişmeyeceğini, CHP ve Devletin birbirinden farklı (şeyler) olduğunu söylüyordu. Oldukça uzun süredir beklenen ancak kısa süren seçim çalışmalarından sonra Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi “kansız bir ak ihtilaldi”. Bu, çeyrek yüzyıl milletin kaderine egemen olmuş bir partinin, seçim yoluyla iktidardan indirilmesi sürecidir. Şevket Süreyya süreci şöyle açıklamıştır:

1950 Türkiye’sinde hem de normal seçimler yolu ile sular dalgalandı. Suların dibinden suların yüzüne yeni insanlar yeni davalar çıktı. Evet, yeni insanlar ve yeni davalar. 1923’ten beri süre gelen nizam-ı âlem başka bir nizam-ı âleme döndü. Bu bir ihtilâl mi idi? Bu inkılâp mı idi? (…) Bu seçim zaferine derhal geniş manalar verdiler: Beyaz İhtilâl… Bütün inkılâpların en önemlisi 14 Mayıs İnkılâbı’dır! Eh! Gidenler de ihtilâller, inkılâplar yolu ile gelmemişler miydi? (…) 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye’de olan acaba bir Beyaz İhtilâl miydi? Sanıyorum ki evet…

Başbakan Adnan Menderes ise yaptığı ilk konuşmada şöyle der: “Tarihimizde ilk defadır ki; yüksek heyetiniz millî iradenin tam ve serbest tecellisi neticesinde millet mukadderatına hâkim mevkie gelmiş bulunmaktadır.”

İnönü’nün bir günlük iktidardaki DP’ye ilk tepkisi ise “Diktatörlüğe gidiyorlar, ölünceye kadar çarpışacağım, aydın gençliği bu olayı kınamaya çağırıyorum” ve “DP’yi şiddet yolunda olmakla suçlamıştır”. Daha bir günlük iktidara karşı, CHP’nin bu bakış açısı ve siyasî taktiğinin 10 yıl boyunca hiç değişmediği görülecektir.

Menderes ve diğer DP yöneticilerinin seçim kampanyaları sırasında kendilerine halk tarafından gelen en büyük talebin, ezanın yeniden Arapça okunması olduğunu ve bu nedenle “bu yasağın anlamsız ve laikliğe da aykırı olduğunu“ belirterek, bu talebin görüşülmesi için konuyu 13 Haziran’da DP Grubuna göndermiştir.

DP Grubu aynı gün, Ceza Kanununun 526. maddesinden “Arapça ezan okunması ve kamet kelimesi hakkında takyidin de kaldırılması suretiyle istenildiği gibi okunması için, gerek hükümet tarafından getirilecek tasarının, gerekse arkadaşlar tarafından getirilecek tekliflerin kabul edilmesini oybirliğiyle ve alkışlarla” kabul etmiştir. Bu kanunun çıkması DP tarihi boyunca en çok konuşulan ve halk arasında yaygın kabul gören uygulamalarından biri olarak görülmüştür. Rahmetli Aydın Menderes’e göre, “Müslüman ülkeler arasında aslına uygun ezan okumayan tek ülke olan Müslüman Türkiye, bu ayıptan da kurtulmuş oluyordu”.

DP, halkın düşünce ve taleplerine uygun olarak büyük destek gören Ankara ve İstanbul radyolarında, her Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri “tanınmış hafızlar tarafından Kur’an” okunması uygulamasını da başlattıktan sonra İlkokulların 3. 4. ve 5. sınıflarına din dersi konulması, dinî eğitim veren okulların açılmasına karar verilir.

DP’ye göre Köy Enstitüleri, birer misyoner okulu gibi çalışmakta ve halkı dinden, ahlâktan, bilimden uzaklaştırmaktadır.

1954 seçimleri ise DP tarihinin ve günümüze kadar kimsenin kıramadığı muhafazakar siyasi düşüncenin en büyük zaferiydi ve DP, %58 oyla 503 vekil kazanmış, 36 vekil hariç adeta tek partiydi. Akis Dergisinin sahibi, DP muhalifi ve İnönü’nün damadı Metin Toker, bu zaferi şöyle yorumlamıştır:

Bir memlekette 10.262.063 seçmenden 9.095.617’si sandık başına giderse, iştirak nispeti % 88.63 gibi çok yüksek bir seviyeye ulaşırsa, o milletin bir kısmını “iğfal edilmiş” (gafil, aldatılmış) saymak ve her hak ve her hakikatin kendi tarafında bulunduğuna iman edip, karşıya giden reylerin hakikî manasını incelememek, ancak devekuşlarına yakışan bir hareket tarzı olur.

Mükemmel geçen beş yıldan sonra 1955 yılı, Adnan Menderes ve hükümetinin geçireceği en zor yıl olarak tarihe geçmiştir. Ancak 6/7 Eylül 1955 olayları ve İsmet Paşa’da bitmeyen kumpaslar Menderes’i 13 Ekim’de Trabzon’da yaptığı seçim mitinginde görüleceği gibi bunaltmıştır:

“İsmet Paşa buhran diyor. Buhran, Paşa’nın kafasındadır. İsmet Paşa hastadır. Malta humması, Asya gribi gibi bir hastalığa tutulmuştur. Onun hastalığının adı dar-ül iktidardır.” …(Bir gün sonra Giresun) “İsmet paşa hayatının hiçbir devrinde bir gün dahi, vatandaşın serbest reyi ile işbaşına gelmiş değildir. İlk serbest seçim yapıldığı gün de iş başından uzaklaştırılmıştır. (…) İmam hatip mekteplerini biz açtık, derler. Bu okulların sayılarının bugün 18’e vardığından haberleri yok galiba… Türk milleti Müslüman’dır, hatta başka memleketlerdeki Müslümanlardan çok daha hulus ile çok daha sâfiyane ve hurafeden azade olarak dinine bağlıdır. Bu memlekette cami inşa etmenin bile kusur telakki edildiği zamanlar oldu. Bir hoca görüldüğü zaman hürmet etmek, itibar etmek gerekirken, onunla alay etmek, o devrin âdeti haline gelmişti. Bir kanuna dahi dayanamadan ezanın Türkçe okunması mecburi hale getirilmişti.”

DP’nin adıyla özdeşleşen, Büyük Türkiye ve Anadolu halkının hizmetkarı, şehit ve on yıl aralıksız Başbakanı olan Adnan Menderes, “halkın benimsediği devrimleri biz de benimsiyoruz ama halkın benimsemediklerini de kaldıracaklarını” belirttiği konuşmasında DP’nin devrimlere bakışını şöyle ifade etmişti:

Millete mâl olmamış, millet vicdanına (bir) değirmen taşı ağırlığıyla çökmüş olan bazı tedbirleri ortadan kaldıracağız. Millet vicdanına baskı yapmakta olan birtakım tedbirleri, 15 - 20 sene sonra üzerinde bekçi gibi duracağız, onları mutlaka muhafaza edeceğiz demek doğru mudur? Seçim beyannamemizde yazıldığı üzere (sadece) millete mâl olmuş inkılâplarımızı mahfuz tutacağız.

7 Temmuz’da, Ankara ve İstanbul radyolarında her Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri tanınmış hafızlar tarafından Kur’an okunmasına başlanmıştır. Aynı zamanda İlkokulların 3. 4. ve 5. sınıflarına din dersi konulması, dinî eğitim veren okulların açılmasına karar verilmiştir. Aynı şekilde, 14 Temmuz 1950’de Fatih Sultan Mehmet’in türbesi ziyarete açılmıştır, Ağustos 1950’de, Deniz Müzesi olarak kullanılmakta olan Dolmabahçe Camii’nin halka açılmasına karar verilmiş ve 1 Eylül’de de Eyüp Sultan türbesi ziyarete açılmıştır.

14 Mayıs Ruhu, Anadolu halkının 1908 yılından itibaren yerinden sökülen kalbinin yerine konulmasıdır. Bu uğurda şehit olan Adnan Menderes’in son sözleri hepimizin evinin kapısında asılı durmalıdır. Şehadeti de iktidarı kadar şanlı olan DP liderinin son sözleri şöyle olur:

“Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.”

14 Mayıs 2023 Seçimleri ve Menderes’in Ruhu

Menderes, Erbakan, Özal ve Erdoğan, II. Abdülhamid’in açtığı modern siyasi hayatımızda hiç şüphesiz aynı siyasi ruha sahip liderledir. 2002 yılından beri iktidarda bulunan AK Parti’nin neler yaptığını birkaç maddeyle yazabiliriz:

  1. Türkiye Nükleer enerjiye kavuşmuştur. (İlk olarak DP döneminde başlamasına rağmen ancak Ruslarla Akkuyu santrali çalışmaları tamamlanmak üzere)
  2. Millilik oranı %20’den %80’e çıkan askeri ekonomiye kavuşmuştur,
  3. Kafkaslara sağlam bir barış kuruldu ve Türk Dünyasıyla birleşildi
  4. Hava, Deniz, Demir ve Karayolu ulaşım alanında ağır yatırımlar yapıldı
  5. Libya üzerinden Doğu Akdeniz’e köprü kuruldu
  6. Gaz ve Petrol arama filosu kuruldu
  7. TOGG, MMU, S/İHA ve elektrikli araçlarda tarihi çalışmalar yapıldı
  8. 40 yıllık terörle mücadelede ilk kez mutlak başarılı olundu
  9. MİT, Uluslararası ilişkilerde etkin bir milli bir istihbarat haline getirildi
  10. En önemlisi Çankaya’dan Beştepe Külliye’sine Büyük Türkiye ruhu taşınmıştır...

Başkanlık sistemi ve Büyük Türkiye ruhuyla daha aktif olan son 20 yıllık Erdoğan iktidarında, Ayasofya’nın 86 yıl sonra aslına dönmesi ve harabe Rami kışlasının Türkiye’nin en büyüğü olarak Rami Kütüphanesi’ne dönüşmesi, Çankaya’dan Külliye’ye geçen ruhla diyebilirim ki, 14 Mayıs 2023 seçimleri tıpkı 73 yıl önceki seçimler kadar önemlidir ve kusurları olsa da Adnan Menderes’in ruhuna sahip çıkalım.

Menderes’le temelleri atılan Büyük Türkiye ruhundan Türkiye Yüzyılına; Kafkasya, Orta Asya, Uzak Asya, Bereketli Hilal İslam Dünyası ve Afrika ile derinleşen sosyal, kültürel, iktisadi ve insani ilişkiler Türkiye'nin önemini artırmaya devam etmektedir.

Türkiye bugün köprüleri, havaalanları, demir yolları, otobanları, dağları delen muhteşem tünelleri, alt ve üst geçitleri ile temel alt yapı yatırımlarını tamamlamış ve artık bunlardan para kazanacak duruma gelmiştir.

Barajlar ve yenilenebilir enerji çalışmalarıyla, Allah’ın güneşi ve rüzgârına yönünü çevirmiş, menhus ittihatçılarla başlayan CHP ruhundan kurtulmuştur.

Kafkasya ve Libya’daki cesur adımlarıyla, enerji hatları, Karadeniz ve Akdeniz’deki enerji filolarıyla dünya denkleminde vazgeçilmez bir güç olmuştur.

Başta S/İHA olmak üzere yüzde 20’den yüzde 80’e çıkan askeri ekonomisinden yılda 5 milyar dolar para da kazanmaktadır. Top mermisi ve namlusu üreten Şakir Zümre’yi bir kamyona bindirip, soba borusu sattıran ve Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasını batıran zihniyetin, SİHA’ların kahramanı Selçuk Bayraktar’a kelepçe takacağından hiç şüphem yoktur. Bu mankurt zihniyet, Ayasofya’yı müze, Yıldız Sarayı’nı kumarhane ve camileri ahır yapmamış mıydı?

h-4.jpg

Kıbrıs fatihi Zorlu, maliye uzmanı Polatkan ve Büyük Türkiye ve İslam kahramanı Menderes’i idamlarından önce hangi doktor bozuntusuna tek parmakla muayene ettirdiler? Bunu asla unutmayalım.

Bu ruhu daha da ileri taşımak, hepimize hayatını ve dedesinden kalan malını, milletine feda eden Menderes’in vefa borcudur.

Aksine yukardaki mektupları bir daha okuyalım. 27 Mayıs darbesini unutmayalım. Allahtan ki henüz bunun siyasi zaferini kazanamadılar. Velev ki CHP’nin altı oku 6’lı masa etrafında bir hedefe doğru bir araya gelsin. Hepsine Menderes’in ruhu ve bu milletin basireti yeter de artar bile.

Bu nedenle 2023’ün 14 Mayısını, Büyük Türkiye Yüzyılının kalkış noktası olarak görüyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi