6-8 Ekim 2014 Yılında Ne Oldu?
2012 yılının Temmuz ayında Özgür Suriye Ordusu tarafından zaafa uğratılan Esed güçleri, bugün Fırat’ın Doğusu (Rojava) denilen bölgeden (Afrin, Cizre, Kobani) çekilirken buraları, Ağustos ayında Süleymaniye’de Talabani’nin evinde, PKK lideri Murat Karayılan ve İran’ın Ortadoğu komutanı Kasım Süleymani ve eniştesi Ali Memlük üzerinden hâkim olduğu PKK-PYD’ ye teslim etmişti. Bu nedenle Esed, PYD’yle ciddi bir çatışmaya girmemiştir. PYD’nin birinci görevi ise muhalifleri ve Türkiye’yi engelleyerek, İran, DAİŞ ve Esed’e dolaylı yoldan yardımcı olmaktır.
Kuzey Suriye'de bir Kürt bir Arap köyü şeklinde, Kürtlerin yoğun yaşadığı Kuzey Batı Suriye’nin batısından Irak sınırına kadar uzandığı göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin merkezinde kalan Kobani'nin DAİŞ’in eline geçmesi, Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerin bölgedeki coğrafi hâkimiyetlerinin zayıflamasına, kantonlar arasındaki bağın da kopmasına neden olacağı rahatlıkla görülmekteydi.
DAİŞ’in amacı ise Kobani’nin düşürülmesi halinde Cizire'ye yönelik operasyonda avantajlı hale gelmiş olacağıydı. 2014 yılı Nisan başlarına gelindiğinde ise DAİŞ Kobani’yi üç taraftan (Kuzey’de Carablus’tan başlayıp Güney’de Sarrin, doğuda ise Tel Abyad’a (Grı Spi-Beyaz Tepe) kadar kuşatma altına almıştı. DAİŞ’in nihai saldırısı ise, Eylül ayı itibariyle başlamış ve neredeyse Kobani’nin etrafındaki bütün köyleri ele geçirirken, merkezde ise göğüs göğüse sokak çatışmaları yaşanmaya başlanmıştır.
DAİŞ’in yoğun saldırıları ile yüz yüze kalan PYD liderliği başta Salih Müslim olmak üzere uluslararası destek arayışına girerlerken ABD ile birlikte, DAİŞ ile mücadele eden uluslararası koalisyon güçlerinden silah yardımı talebinde bulunmuşlardır. Salih Müslim, bu süreçte Kobani’de medrese kuran abisi Prof. Dr. Mustafa Müslim’i Kobani’den ölüm tehdidiyle çıkarmış ve kendisi geçen hafta Gaziantep’te mütevazı bir şekilde vefat etmiştir.)
5 Ekim itibariyle Kobani kırsalındaki 300 köyün tamamını ele geçiren DAİŞ, kentin dış mahallelerine ulaşmış ve kanlı çatışmalar yaşanmaya başlamıştır. DAİŞ kentin çevresinde ki Miştenur gibi hâkim tepelerden YPG hedeflerini topçu atışına tutarken, Uluslararası koalisyon güçleri bölgedeki hava saldırılarını arttırsalar da DAİŞ’in ilerleyişi durdurulamamış ve kentin önemli bir kısmını ele geçirmişlerdir.
Kobani eylemlerinin yapıldığı Türkiye-Suriye sınırı: Arka tarafta Kobani de çatışmalar görülürken, sol eğilimli medya, köy evleri ve meydanını karargâha çevirmişti. Suruç’un köylerinden DAİŞ-PYD çatışmaları canlı izlenebiliyordu. 05.12.2014)
DAİŞ’in saldırılarını artırmasından sonra, Türkiye sınırında Kobani’yle dayanışma için düzenlenen eylemler; polis, asker ve jandarmanın gaz ve tazyikli su müdahalelerine maruz kaldı. Türkiye çapında bölgeye giden yüzlerce kişinin destek verdiği insan zinciri ve sınır nöbetine yönelik bu saldırılar dünya medyasında manşetlere taşındı. Örgütün saldırılarının YPG’yle sokak savaşına dönüşmesinin ardından, eylemler Türkiye çapına ve dünyaya yayıldı.
Bir ayını doldurmak üzere olan DAİŞ’in Kobani kuşatması üzerine, HDP’nin yönettiği 100 belediyenin neredeyse tamamını ve sokakları da tetikledi. KCK ve HDP’nin “süresiz eylem çağrısı” ile birlikte başta Diyarbakır olmak üzere Doğu ve Güneydoğu’da insanlar sokaklara döküldü. 40’a yakın ilde 50’yi aşkın vatandaşın ölümü ile sonuçlanan olaylar neticesinde birçok ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Siyasi vizyon ve yönlendirmeden uzak olan eylemlerin mahiyeti farklı boyutlara ulaşmış ve birçok grup (doğuda HDP/HÜDA-PAR tabanı, batıda ise HDP tabanı ile MHP gibi milliyetçi gruplar) karşı karşıya geldi.
Tüm olayların en ilginç tarafı ise ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, "Kobani’de durum hala belirsiz ve değişken. Kentin hala düşebileceğine inanıyoruz” demesine rağmen buna tepki vermeyen, HDP; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İslâhiye Çadırkent’te halka hitaben, üzüntülü bir şekilde durumun kritikliğini ve Batı’nın iki yüzlü tavrını eleştirdiği: …Şu anda Ayn-el Arab (Kobani) düştü, düşüyor…’ şeklindeki konuşmasına HDP çok sert tepki göstermiş ve Merkez Yürütme Kurulu yazılı açıklaması ile (6 Ekim 2014 ) halkı sokağa çağırmıştır:
"Kobani’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobani’de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani’dir. Kobani’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz."
Bunun üzerine başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’de olaylar 6 Ekim’de başlamış 7 ve 8 Ekim’de en üst noktaya ulaşmıştır. Şiddetin azalmasına rağmen aslında 9, 10 hatta 12 Ekim’de de yaşamını yitirenler olmuştur.
İHD (İnsan Hakları Derneği)'nin Kobani Eylemleri Raporuna göre olaylarda 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı, 323 kişi tutuklandı. İHD'nin raporunda, ölenler arasında eylemciler, HÜDA-PAR sempatizanları ve polisler de yer alıyordu. Olaylar Kurban Bayramında da sürmüş ve kurban eti dağıtan bir grup HÜDA-PAR’lı gencin (Yasin Börü ve 3 arkadaşı) vahşice Diyarbakır’da öldürülmüşlerdir.
Yüzlerce insanın da yaralandığı çatışmalarda şehir merkezlerinde bulunan birçok iş yeri, kamu binası, parti merkezleri ve belediye binaları ateşe verildi. Eylemlerin ulaştığı boyut Kobani’yi unutturmuştu. Örneğin, Bingöl Emniyet Müdürlüğü'ne yönelik saldırıda iki polis şehit olmuş, Tunceli’de bir karakola saldırı düzenlenmiş, Mardin’de olaylar sırasında 5 kişi ölmüş, pek çok kişi yaralanmış, iş yerleri, kamu binaları ve araçları yakılmıştır. Olaylar özellikle Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Mazıdağı, Ömerli, Savur ve Dargeçit ilçelerinde yoğunlaşmıştır. Altı kişinin öldüğü Mardin’de Sinan Toprak (18), Bilal Geze (29), Mehmet Erdoğan (22), Suudi vatandaşı Fehad İbrahim Elduveric (45), Suriye vatandaşı Abdullah Muhammed Latif (43), Abdülkerim Seyhan adlı şahıslar öldürülmüştür. Valilik tarafından yapılan başka bir açıklamada, “Kobani’ye destek eylemleri adı altında bazı gruplarca son 3 günde 14 banka yakılmış, dün gece Nusaybin’de bir banka şubesi soyulmak amaçlı saldırıya uğramıştır. Gece geç saatlerde masum amaçlarla başlayan gösterilerin yağma faaliyetlerine dönüştüğü görülmektedir.”denilmektedir. Yapılan saldırıların kamu-özel ayrımı olmadan yapıldığı yine bu açıklama ile görülebilmektedir.
Batman’da 6-8 Ekim olayları kamuya saldırılarla başlayan eylemler aynı zamanda HDP-HÜDAPAR çatışmasına dönüşmüş ve 90’lı yılların Hizbullah-PKK çatışmasını hatırlatmıştır.
Bölgede Devletin otoritesi en az 3 gün ortalıkta görülmedi. Bu süreç gerek FETO gerekse Küresel istihbarat örgütlerinin ülkemiz üzerindeki somut eylemleri olarak görülmektedir. Günümüzde ve gelecekte benzeri olayların (Gezi, Kaz Dağları…) bir daha tekrarlanmaması için önceden önlem ve ders alınması ve yarın ki duruşmada adaletin yerini bulması umuduyla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.