Mezopotamya’nın yeni bir Filistin yapılma süreci: Yinon Planı
Irak ve Suriye, Bereketli Hilal olarak tanımlanan tarihin en muhteşem sayfalarının yazıldığı; Mısır, Lübnan, Anadolu ve Torosların bitimiyle soldan aşağı doğru başlayan Zağros dağlarından Basra Körfeziyle birleşen yayın kalbgahında yer almaktadır. Bu nedenle, tarihin her döneminde Akdeniz Havzası-Asya ve Anadolu-Arabistan arasında; yazı, devlet, diplomasi, para gibi günümüz medeniyetlerinin temeli olan değerlerin üretim merkezi konumunda bulunmuştur.
16.yüzyılın başında (1517) Osmanlı devletinin kontrolüne giren Irak ve Suriye, 400 yıl Osmanlının (1918) parçası olmuştur. Bu nedenle Suriye’nin bu tarihten sonraki siyasal süreci, Türkiye ile büyük ölçüde paralellikler arz etmektedir. Örneğin, bugün Suriye’yi yarım asırdır yönetmekte olan Baas Partisi’nin mimarı, Rum Ortodoks Mişel Eflak olup, onun da fikir babası Arap Ortodoks’u Halil Ganem’dir. Ganem’in bizdeki karşılığı ise aynı fikirleri piyasaya süren, İngiliz Ali ve annesi Avusturyalı olarak bilinen A.Rıza’dır. A.Rıza da aynı fikirleri, Sultan Abdülhamid’e karşı İttihat ve Terakki Cemiyeti yoluyla, Batı destekli 1908 Jön Türk darbesiyle yürürlüğe koymuştur.
İttihatçıların Arap versiyonu olan Baas Partisi, denilince akla Mişel Eflak’ın ardılı komünist Salah Bitar gelir ki, bu ikili 1943 yılında Arap Baas Sosyalist Partisi’ni kurarlar. Parti programına göre Parti; milli, sosyalist, halkçı ve devrimcidir. Sovyet KGB’sine yakın bir mantıkla örgütlenen Parti’nin kontrolü, 1965 yılına kadar Mişel Eflâk’ın Genel Sekreterliğinde olup buradan da Ürdün, Irak ve Yemen’e kadar yayılacaktır.
8 Şubat 1963’te Irak Baasçıların iktidarı ele geçirmesiyle boynuzu geçen kulak misali, bir ay sonra Suriye’de bugünkü Suriye’yi asıl yöneten Baas Partisi iktidara gelir. 1963 yılında Baas darbesiyle iktidarın el değiştirdiği Suriye’de, 1966 yılında iki Alevi subay olan Hafız Esad ve Salah Cedid’in darbesiyle Baas Partisi’nde dengeler değişir. Bu darbenin ardından Baas Partisi kadroları ağırlıklı olarak Nusayri, Dürzi ve İsmaililerden oluşan bir yapıya dönüşür. Ancak Suriye halkının %80’i Sünni olup ve halk, Baasçıları dinsizler olarak görüyordu. Örneğin, o güne kadar Suriye parlamentosunda ortalama %20 oranında Müslüman Kardeşler temsil edilirken, bu İslami hareket sistematik olarak siyaset sahnesinin dışına, sokaklara ve yer altına itilmiştir. Bunun üzerine 1964 Nisan’ında isyan eden halk camilere sığınınca, camiler içindekilerle beraber top ateşine tutulmuşlardır. Aynı süreç Deyr-üz zor ve Hama’da 1982 yılında bütün şehirler, tıpkı bugünkü gibi yok edilircesine uygulanmıştır.
1967 Arap-İsrail savaşında Hava Kuvvetlerini, İsrail’e teslim eden Hava Kuvvetleri Komutanı(!) Hafız Esad, Şam’a dönüp darbe yaparak tüm ülkeyi ele geçirir. Böylece günümüze kadar Lazkiyeli bir Nuseyri (Suriye nüfusunun %8) ve esasen canavar olan soyadını (Aslan-Esed) olarak değiştiren Hafız ailesi ülkeye hâkim olur.
Bu savaşta Ortadoğu’nun su deposu olarak da bilinen, Ürdün, İsrail ve Suriye’nin kesiştiği nokta olan stratejik Golan tepelerini İsrail’e kaptırmasına rağmen kırk yıl boyunca tek mermi atmayan Hafız Esad’ın, söz konusu halkına ne kadar acımasız olduğu Batı eğitimli göz doktoru oğlu Beşşar’dan tahmin edilebilir. Ancak Beşşar’ın babasına rahmet okuttuğunu düşünenler varsa da bugün bile, 40 000 kişinin öldürüldüğü Hama’dan bir tek fotoğrafın olmadığını düşünürseniz kanaatimce yanılırsınız, çünkü Beşşar, öldürdüğü her kişinin hiç olmazsa üç fotoğrafını çektirmiştir. Belki de hekim olduğu içindir. Ne de olsa İngiltere’de eğitim görmüştür.
Yarım asrı aşkın bir süredir mazlum Suriye halkını demir yumrukla yöneten Baas ve Esed ailesinin stratejisinin iç ve dış olmak üzere iki ana eksene dayandığı görülmektedir. Öncelikle, çoğunluğu oluşturan Sünni Arap, Kürt ve Türkmenlere karşı onlardan yandaş elit bir sınıf devşirip onları bunlar üzerinden kontrol etmek. Ordu, İstihbarat, Polis ve Bürokrasinin kontrolünü alevi ve diğer Hristiyan azınlıklara verip özellikle Müslüman kardeşleri ezmek. Askerlik dahi yaptırdığı Kürtlere kimlik vermeyip, onları Arap çoğunluğuyla bastırmak. Tüm halkı İsrail ile korkutup yönetmek. Ayrıca birbirine bağlı halkalardan oluşan bu stratejiye göre, iç halkada bölge ülkelerine karşı terör örgütlerini kullanmak ve dış halkada Rusya’ya Akdeniz’de Lazkiye ve Tarsus hariç en az 21 askeri üssünü ve İran’a da onlarca askeri üs vererek onları İsrail’e karşı yalanıyla, İsrail için yanında tutmak.
Benzeri durumun aynısı 1958 yılında Osmanlının Irak’taki son paşası ve bir Osmanlı hanımefendisiyle izdivaç hazırlıkları yapan genç Kral Faysal’a karşı yapılmıştır. Bağdat Paktı için Türkiye’ye gelmek üzere yolan çıkan Kral’a karşı İngiltere ve ABD darbe yapmış, araçtan indirilen kral ve ailesi yolda parçalanmıştır.
Bu olay Türkiye’deki 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbelerinin de Irak versiyonu olarak görülebilir. Ardından getirilen General Kasım ve Saddam Hüseyin, Irak’ın bu hale gelmesinin km taşları olmuşlardır.
Suriye’de PYD ve DAİŞ teröristlerinin yanında 67 askeri üsle çalışan ABD, Irak’ta da bilinen en az altı askeri üs ve 5000 askeri, onbinlere çıkarmaya çalışmaktadır.
1991 ve 2003 yılında Batı’nın Irak’ı işgali sonucu Irak, neredeyse tamamen yok olmuş durumdadır. Benzer durum Suriye için de geçerlidir. Şuan Suriye’de yabancılara ait en az 80 tane askeri üs ve 70 tane örgüt vardır. 21 Milyon nüfusun 7 milyonu sürülmüş 1 milyonu Saf dışı edilmiş 500 000 bin kişi Esed ve PYD zindanlarından mahpus durumdadır.
Bütün bunlar ne için yapılmaktadır. Yinon Planı doğrultusunda Büyük İsrail’e hazırlık. Kısaca Küçük İsrail için 100 yıl önce Filistin tarihten silinirken; Büyük İsrail için Mezopotamya’nın merkezi olan Irak ve Suriye tarihten silinmek üzeredir. Bu Plan, her şeyden önce insanlığa karşı yapılan en büyük kültür felaketidir. Yani en hafif tabirle bir soykırımdır. Dünya insanları, Mezopotamya’nın soykırımına karşı, insanlık düşmanı birkaç sapığın 3000 yıllık kin ve intikam hislerine karşı Türkiye’nin yanında birleşin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.