Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Suriyeli Yetim Kızın Bedduası ve Yeni Dünya Düzeni

Suriyeli Yetim Kızın Bedduası ve Yeni Dünya Düzeni

Dünya siyasi tarihinin 5500 yılında Başat Güç, üç kıtanın, üç tatlı nehrin, dünyanın kapısı dört boğazın sahibi, dünya ulaşım ve enerji kavşağının merkezi Bereketli Hilal Bölgesi’dir (BHB). Bölgenin kalbgahı ise “üç kıtanın buluştuğu yer”i anlatmak için kullandıkları Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail’i içine alan geniş bölge olan Suriye’dir.
Bereketli Hilal Bölgesi esasen Mısır, Suriye, Irak, Türkiye ve İran’dan oluşmaktadır. Burası aynı zamanda Ortadoğu’nun petrol, gaz ve tatlı su merkezidir. BHB’nin kaburga bölgesi ise Suriye ve Irak’tır. Bu yazıda sadece Suriye’nın son yüz yılında yaşananlar ve ona bu haksızlığı yapan Fransa, İngiltere ve Rusya’ya, Suriye’nin bedduasının sonuçları anlatılacaktır.
19.yy’ın ortasından itibaren İngiltere ve Rusya, aynı anda Hasta Adam’ın boğazına, sıcak sularına ve kalbgahını göz diktiler. Fransa, kaybettiği Hindistan’ı İngiltere’den geri almak ve Hindistan–Londra arası İmparatorluk yolunu kesmek için önce Mısır (1798) ardından Suriye’ye hücum etti. Bu, iki asır sürecek Büyük Oyun’un ilk adımıydı.
Napolyon’un 1802 yılında, ihtiyar kurt Cezzar(kasap) Ahmet Paşa’nın kılıcı ve İngiltere’nin gemileriyle Suriye’den atılmasına rağmen, Bilad-ı Şam olarak anılan Suriye’de ilk frengi Arap milliyetçiliği başlamış ve İngiliz İmparatorluğu’nun can damarı olan Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla (1869) bölge, artık İngiltere’nin ilk hedefi olmuştur. Bu tarihten itibaren İngiltere, Fransa ve Rusya arasında, Suriye’den başlayarak Afganistan üzerinde günümüze kadar süren, Büyük Oyun (Great Game) başlamıştır.
Suriye, bu tarihten itibaren 400 yıllık Osmanlı barışından sonra, Pax-Ottoman, 1918 yılında Batı’nın işgaline girdi. O günden bugüne kadar 106 yıldır, böl, yönet ve savaştır stratejileriyle varlık içinde yokluk çekmektedir.
Sykes-Pico Antlaşması gereği bölge, önce İngiltere ardından Temmuz 1920’de Fransa’ya devredildi. Fransa, Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı, Osmanlı’ya ihanetin bedelini ödetircesine Maysalun Meydan Savaşı’nda yenip, komutanı Yusuf El Azma’yı da öldürerek onu Şam’dan kovdu.
Fransızlar, Suriye’de dini ve mezhebi özelliklere dayalı üç tane devlet öngörmüştür. Bunlar, kuzeyde bir Alevi devleti, merkezde bir Sünni devleti ve güneyde bir Dürzi devletidir. Bu tarihten günümüze kadar Batı’ya akan petrol boru hatlarının üzerinde Irak ve Suriyeliler aç dolaşmakta, 100 metre mesafede Fırat nehri akarken Hz. Hüseyin gibi susuzluktan boğulmaktadır.
Bundan sonraki 25 yıl boyunca Fransa, Suriye’yi Kürt ve Arap aşiretleri, Nusayri ve Sünnileri, Türkmen ve Arapları; böl, parçala, kavga ettir ve azınlıkları öne çıkararak yönetmiştir. Küçücük Suriye tıpkı bugünkü gibi fiilen en az beş parçaya bölünmüştü. Kuzeybatıda Şam’dan Lazikye’ye Alevi Devleti, Halep merkezde Sünni, Dürzi ve Nusayri Lübnan, Kürtler ve güneybatıda Dürzi bölgelerine ayırarak yönetmiştir.

Suriye, çeyrek asır boyunca Fransa’nın kontrolündeki birkaç kişiyle yönetildikten sonra, ancak 17 Nisan 1946 yılında II. Dünya Savaşı’nda Paris’i dahi, Almanlara kaptıran ve savaşta zayıflayan Fransa’dan bağımsızlığını kazanabildi. Fransa o günden beri küresel bir güç olamadı ve 1956 Kanal savaşından sonra da bölgeden atıldı. Böylece Suriye’nin bedduasını alan ilk ülke oldu. Bu dönemden itibaren bölgeye Ruslar gelmeye başladılar. İlk uygun yer ise Suriye’dir.
Suriye, İsrail ve Batı tehdidine karşı silahlanma ihtiyacı için 1956 yılında SSCB ile askeri ve teknik alanlarda işbirliği antlaşmaları yapmıştır. Bu dönemde neredeyse tamamı istihbarat ve askeri olan 13 000 Rus danışman Suriye’de görev yapmıştır. Ancak bunların hiç biri ne 1967 ne 1973 ne de sonraki savaşlarda Suriye’ye faydalı olmamıştır.
Ekim 2015 yılından bugüne kadar Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya, İsrail’e koruma kalkanı sağlamaktadır. İsrail istediği yer ve zamanda Suriye’de istediği yeri vurmaktadır. Bugün bile Ukrayna’da boğulurken İdlib’teki masumları bombalamaktadır. 1956 yılından beri Suriye’de bulunan Rusya da, Fransa gibi Suriye’den pek de hayır görmemiştir. Ukrayna savaşıyla kâğıttan bir ayı olduğu görüldü. Günlük 1000 kişiyi bulan asker kaybı ve toplam 100 000’i aşan cesetlerle bugün aylık 5000 dolara dahi asker bulamıyor ve Kırım’ı elde tutsa, Zelenski’nin ayağını öpüp başına koyacak. Dayandığı son güç nükleer silahlar kalmıştır.
ABD ise, Eisenhower Doktrini ile Ocak 1957 tarihinde SSCB ve komünizme karşı Bereketli Hilal Bölgesi’ni hâkimiyet sahası olarak ilan etmesi aynı zamanda bölgede, Fransa ve İngiltere’nin döneminin bittiği anlamına gelmiştir. Çünkü ikisi de II. Dünya Savaşı’ndan oldukça zayıflayarak çıkmışlardı ve Süveyş Kanalı’nı 56 savaşıyla Mısır’a terk ettiler.
Irak’tan kaçan ve ancak terör ve darbelerle ayakta kalan ABD’ye karşı, Basra-Cizre arası kara kalkınma projeleri uygulamaya konulmuştur. Körfez savaşından dönen, 200 000 ABD askeri psikolojik tedavi görmekte ve 3 trilyon dolarlık bir maliyetle boğuşmaktadır.
ABD bugün bölgede tahtını Çin’e kaptırmak üzeredir. Küre grubu çökmüştür. Türkiye ve İran bölgede yükselen güçtür. İran ve Suudi barıştırılmış durumdadır. İran, Hint ve Körfez donanmaları Basra Körfezinde tatbikat yapmaktadır. ABD’nin Irak savaşına rağmen pabucu dama atılmıştır. Ancak Suriye’nin asıl bedduası Baas ve Esad ailesini vurmuştur.
8 Mart 1963 yılında Salah Cedit, Hafız Esad ve İsrail ajanı Eli Cohen’in danışmanlığındaki Emin Hafız liderliğindeki askerler ve Mişel Eflak liderliğindeki sivillerle Şam’da Baas Partisi’ni günümüze taşıyacak darbe yapıldı.
Her darbe sonrasında olduğu gibi, bizdeki 27 Mayıs darbesindeki tasfiye edilen 14’ler gibi Nasırcılar ve İhvan mensupları bürokrasi ve ordudan tasfiye edilerek, Baas Partisi günümüze kadar iktidarda kalmayı başarmıştır.
1967 Savaşı’nda topraklarını dört kat artıran İsrail’e karşı hezimet yaşayan Suriye’de, Hafız Esad, 16 Kasım 1970’te İngiltere destekli bir darbe yapmıştır. Bu darbenin kudretli generali olan Salah Cedid, Baasçılar ve Nasırcıların çatışmasından galibiyetle ayrılarak, Cumhurbaşkanı Nurettin Atassi ve Başbakan Zuayyin’i görevden alıp yerine Cumhurbaşkanlığına Ahmed Habib, Başbakanlık ve Baas Partisi Genel Sekreterliği’ne ise Hafız Esad’ı getirmiştir. Türkiye ile aynı gün yapılan (12 Mart 1971) askeri muhtırasıyla, Hafız Esed, 29 yıl sürecek devlet başkanlığına geçmiştir.
12 Mart 1971 yılında Hafız Esed, ipleri tam eline aldıktan sonra mecliste başta Müslüman kardeşler olmak üzere tüm partileri saf dışı etmiş, camilerde dahi aykırı sesleri susturmuş ve en az sekiz istihbarat örgütüyle bir polis devleti kurmuştur.
1970 yılında Suriye’de, İslam anayasadan çıkarıldı ve yerine Arap milliyetçiliği, sosyalist ve laik Baas düşüncesi konuldu. Bugün de anayasaya göre, Suriye’nin resmî dini yoktur. Örneğin, Baas’ın kurucularından da olan general ve siyasetçi Salah Cedit, 1967 savaşlarında ordudan atılan Hafız Esed’e en çok yardım eden kişi olmasına rağmen Esed, 1970 yılında iktidara gelince onu ölünceye kadar 29 yıl hapiste tutmuştur.
Hafız Esed, Baas rejimine karşı çıkan kişi ve İhvan gibi örgütleri de tahminen 50.000 kişiyi Hama şehrinde sıkıştırıp, tanklar ve toplarla günlerce bombalandıktan sonra, buldozerlerle şehri, içindekilerle beraber tarihten silmiştir. Bugün bile harabeleri bulunan ve 1982 yılında haritadan silinen Hama şehri başta olmak üzere günümüze kadar en az bir milyon insanın ölmesinden sorumludur.
2011 Mart ayında başlayan Suriye’deki olayların kontrolden çıkış noktasının başı olarak Der’a olaylarıdır. Beşşar Esad’ın teyzesinin oğlu Der’a istihbarat başkanı olan Atıf Necip ve Baas Partisi mensubu olan Vali, 6 Mart’ta Der’a’da ilk ayaklanma başlayınca, Vali’den, tutuklanan ve işkence gören çocukların serbest bırakılmasını isteyen, arkasında binlerce kişi olan imamın sarığı, bizzat Vali tarafından başından alınarak yere atılmış ve İmam’a hakaret edilince; halk kontrolden çıkmış ve hem Valilik hem de Muhaberat merkezi basılmıştır.
Halk, baba Esed’in 70’lerdeki “Islahul Nizam”ını (düzenin ıslahı) hatırlatınca bu tarihten itibaren “Iskatul Nizam” (düzenin susturulması) diyerek, direnişin gün ve saati, tüm ülkede cuma namazından sonra uygulanmıştır. Her bir cuma gününün adı değişik olmuştur: Öfke Cuma’sı, Gazap Cuma’sı, Sessizliğin bizi öldürüyor Cuma’sı… vs. Nihayetinde şehirlerin harabelere döndüğü ve milyonların öldüğü bir süreç yaşanmaktadır. Böylece iyi olunan ilk on yıl hariç son 12 yıldır, Beşşar Esad da Suriye halkının bedduasına uğramıştır.
Beşşar’ın iktidara gelmesinden on yıl sonra 2010’da Türkiye’nin Suriye ile ticaret hacmi 2009’a oranla %30 artmış ve 2,5 milyar dolar düzeylerine ulaşmıştır. Bu dönemde Esad yardımcılığına Hasan Türkmani’yi de atayarak Türkiye’yle ilişkilere ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Ortak hükümet toplantıları Şam’da yapılırken, Şam ve Ankara arasında, İstanbul-Hicaz Demiryolu’nun açılışından sonraki ikinci bayram yüz yıl sonra ilk kez yaşanmıştır. Ancak dış destekli iç savaş başladıktan sonra, Türkiye de konuyu anlayamadığından veya FETO-Gladio yapılanmasından dolayı o da Suriye’nin bedduasından 4 milyon mülteci, ABD destekli terör örgütü olan PYD ve milyarlarca dolarlık zararla hissesine düşeni almıştır.

Halep’in savaş öncesi ve sonrası durumu. Haseke’de Rusya, ABD ve Suriye bayrakları. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38393858 https://www.hurriyet.com.tr/dunya/gerilimin-fotografi-suriyede-abd-rusya-ve-rejim-ayni-karede-41446119

Bugün Suriye Kürtleri de Suriye’nin bedduasına uğramış ve Abdullah Öcalan’a villasını 10 yıldan fazla bir süre veren Abdullah Bedro’nun dediği gibi: “PYD, Kürtlere Baas rejimini mumla aratmaktadır.” Bedro ve iki oğlu PYD kurucusu Bahoz Erdal tarafından öldürülmüştür. Türkiye, kantonları üç hareketle toplamıştır. PYD, sadece ABD’nin mankurdu durumuna düşmüştür.
Benzeri süreç, 2 milyonluk Musul şehrini 600 motosikletle alan ve 60 000 kişilik ordu malzemesine el koyan, Batı ülkelerinin desteğiyle Şam Sayednaya hapishanesinde kurulan DAİŞ için de geçerlidir. O da Batı’nın mıknatısı olarak görev yapmaktadır. Bununla gerçekten cihad etmeyen çakma Müslümanlar Suriye’nin bedduasından nasibini almış ve eşleri ve çocukları El Hol kampında toplanmıştır.
İsrail 2007 yılında Deyrüzzor sahasında nükleer tesislere tıpkı 1981’deki Irak Osirak nükleer tesislerine yaptığı gibi saldırıdan beri bila kaydu şart Suriye’de saldırılara devam etmektedir. Golan tepelerini yutmasına rağmen İsrail’i rahatlamamaktadır. Çünkü at sineği gibi Filistinli örgütler İsrail’in kubbelerini delik deşik etmektedirler. İran füzeleri Dimona nükleer tesislerinin yanında patlamaktadır. Ve Siyonistler arasında Hamas’ın siren sesi ya da füze parçalarıyla ölmek sıradan bir olay haline gelmiştir. Kısaca o da dünyanın en büyük gücü olmasına rağmen rahat uyuyamamaktadır.
Altı imparatorunu Fırat’ın doğusuna gömen Roma İmparatorluğu senatosu, bundan 1900 yıl önce “Lanetli, Fırat’ın doğusuna geçilmeme kararı” alınmıştır. Suriye’yi ikiye bölen Fırat, GAP’la Harran’a kavuşsa da son bir asırda kimsenin tam olarak doyamadığı kan ve etkilemektedir.
Büyüklerimiz şöyle derdi: “Fırat Harran’a kavuştuğu zaman halk ya altının ya da kanın önünde helak olacak.” 20. düzenlenen Astana Zirvesi’nin ana maddeleri olan göçmenler ve geri dönüş koşulları, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi, terör tehdidi ve terörle mücadele konularından da de bir şey çıkmadı.
Rivayet olunur ki, Fırat nehrinden su isteyen Hz. Hüseyin’e karşı Şam’dan gelen bin kişilik Yezid’in ordusu, Fırat ile Hüseyin’in arasına girerek suya ulaşmalarına hatta kuyu kazmalarına dahi engel olmuşlardı. Şehit olmadan önce Hz. Hüseyin şöyle der: “Huzur yüzü görmeyesiniz ki; sizler, çocuklar ve kadınlara dahi su vermiyorsunuz.” Bundan sonraki 3 yıllık saltanatından sonra Yezid’in akıbeti ise maymun ısırığından dolayı yatağında kara taş kesilmek, bir köylü ile tartışmasından sonra kontrolden çıkan attın eyerine takılıp tek bacağı kalıncaya kadar parçalanmak veya avda atından düşüp ağzına taş girmesi sonucu boğulmak şeklinde öldüğü kitaplarda yazılmaktadır. Bir de Tutankamun’un laneti var ki Titanik’in dahi ondan battığı iddia olunur. O da başka bir konu.

Peki, Suriye’yi bu hale getirenlere ve bu zulme sessiz kalanlara, hepinizi Allah'a şikâyet edeceğim diyen 3 yaşındaki kız çocuğu ve babası varken, üşümediğini söyleyen meleğin yetim kalmasına sebep olanların akıbeti nasıl oluyor?
Rusya, Ukrayna bataklığına saplandı, her an ölüm korkusu yaşayan Siyonistler öfkeli ve huzursuz. Bir tane Suriyeli almamak için 50 000 km’lik sınırını (FRONTEX) kapatan Avrupa’ya 10 milyon Ukraynalı bir gecede geldi. Sadece Türkiye Ensar ruhuyla hareket etti ve misafirin bereketiyle büyüdü ve Türkiye Yüzyılı başladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi