Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Salgın bitecek de biz izin vermiyoruz

Salgın bitecek de biz izin vermiyoruz

Bir açıldık pir açıldık. Türkiye olarak çok hareketli bir 9 günün ardından yeniden normale döndük. Yorulduk mu dinlendik mi? Kimse emin değil.

Bir tarafımız sellerle boğuşurken bir tarafımız yüksek sıcaklıkla baş etmeye çalıştı. Uyku uyutmayan bir sıcaklık vardı. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin sonuçlarıyla da yüzleştik millet olarak.

Herhalde genlerimizde olan göçebe millet olmanın gereği tüm olan biten.  Kimi bayram için doğduğu topraklara giderken kimisi de 9 günlük tatili fırsat bilerek sahillere koştu. O kalabalık trafikte dur kalk yapmaktan su kaynatıp yolda kalan arabadan geçilmiyordu.

Malum milletimiz hareketsizliği sevme, hareketi sever. Bayramda da bir o yana bir bu yana koşturmamız da ondan. Bunca kargaşaya rağmen kimse şikayetçi değil halinden. Sağlık Bakanlığı hariç.

Her taraf ana baba günüydü. Herkes salgın dolayısıyla içeride kapalı kalmış olmanın acısını çıkarma peşindeydi. Yollarda araç seli vardı. Trafik nedir bilmeyen yörelerde yollarda kuyruklar oluştu. İstanbul desen ayrı dünya. Çıkması da dert, dönmesi de.

Sanki herkes nasılsa vakalar yükselir, yasaklar ve kısıtlamalar geri gelir, fırsat bu fırsat gidip gelelim dedi.

Büyük çoğunluk salgın bitmiş gibi davrandı. Kimse ne maske ne mesafe kuralına uydu. Sarılanlar, öpüşenler gırla gidiyordu. Bayramlaşmalar salgın dolayısıyla iptal edilirken düğünler vıcık vıcık kalabalıklarda yapıldı, vur patlasın çal oynasın. Tatil yörelerindeki eğlenceler desen hakeza öyle.

Bu kargaşada Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaptığı açıklamaları pek duyan olmadı. Ay başında 5 bin civarında olan günlük vaka sayısı 13 bin bandına dayandı. Daha da yükselmesi olası. Vaka sayıları artarken aşılama hızı tatil dolayısıyla düştü.

18 yaş üstünde henüz hiç aşı olmayan 22 milyon, ikinci doz aşısını yaptırmayan 5 milyon  insanımız var. Sağlık Bakanlığı vakaların artışında bu kitlenin etkili olduğunu söylüyor. Aksini söyleyip, “bunca aşı olunmasına rağmen neden vaka sayıları artıyor?” diye soran da var. Bu soruyu soranlara göre bu işten en kazançlı çıkan aşı şirketleri. Korkuyla onları zengin ediyoruz. Bugüne kadar ki salgınlarda bir doz aşı ömür boyu koruma sağlarken Covid 19’da durum hiç öyle değil. Bundan sonra sanki aşıyla yaşamak zorundaymışız gibi davranılıyor, bu normal değil itirazı yapıyorlar.

Doğrusu ortalık karmakarışık. Kafalar da öyle. İpi ucu ya kaçtı, ya kaçmak üzere. Yasaklar ve kısıtlamalardan kurtulduk zannederken “yoksa yeniden mi?” diye sormadan edemiyoruz.

Bakalım neler olacak?

Allah(C.C) sonumuzu hayretsin.

KIBRIS’TA İKİ DEVLETİ ÇÖZÜM VE KARŞI ÇIKANLAR

Malum 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47. yıl dönümüydü. Mehmetçiğin tüm adaya barış ve huzur getirdiği, Rumların ENOSİS hayalini çöpe attığı tarih aynı zamanda.

Bağırmaları da ondan.

BM nereye girse oradaki sorun içinden çıkılmaz bir hal alır. Bugüne kadar böyle oldu. Varlık sebepleri çözüm değil, çözümsüzlük çünkü. Sorun çözülürse BM’ye hakim, veto hakkı olan devletlerin o sorun üzerinden o coğrafyaya müdahale etme imkanı kalmaz. Bu yüzden de BM’nin herhangi bir sorunu çözdüğü vaki değil.

Şimdiki dertleri Kıbrıs. Türkiye ve KKTC halkı çözümsüzlükten sıkıldı. Sonu gelmeyen müzakerelerden de herkese gına geldi.

Türkiye, Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle başlayan yeni bir strateji uygulamaya başladı. Kapalı Maraş’ın belirli bir kısmı yerleşime açıldı. Bundan sonra da adada iki devletli çözümü desteklediğini açıkladı.

KKTC’de tüm güçleriyle fonladıkları kesimler eliyle her istediklerini yapabileceklerini düşünmeye başlamışlardı ki Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi tüm planlarını bozdu.

Yunanistan ve Rumlar tutuştu tabii. Çözüm adı altında adım adım ENOSİS’i gerçekleştirme hayali kurarken birden duvara çarptılar.

 

Her zaman olduğu gibi feryadı bastılar. Ellerinden başka da bir şey gelmiyor zaten. Adadaki çözümsüzlüğün kaynağı Rumlar. 24 Nisan 2004’te adada her iki tarafta ayrı ayrı yapılan referandumda Kıbrıs Türkleri BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın kapsamlı çözüm planını yüzde 64.9’luk evet oyuyla kabul ederken Kıbrıs Rumları yüzde 75.8’lik oy oranıyla reddetti.

Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 28 Mayıs 2004’te Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda, planın Kıbrıslı Türkler tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilirken Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildiğini, gerçekte Kıbrıslı Rumların planı değil de herhangi bir çözümü ve anlaşmayı reddettiğini vurguladı.

Kofi Annan referandum sonuçlarının Kıbrıslı Türklere baskı ve izolasyon uygulamak için tüm nedenleri ortadan kaldırdığını söylediği raporunda, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin dikkatlerini Kıbrıslı Türklere çevirerek ikili ilişkiler kurmalarını ve ekonomik izolasyona son vermeleri çağrısında bulundu. Fakat genel sekreterin raporu, Rum ve Yunan baskıları sonucu Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmadı.

Yetmedi, AB Türkiye’nin tüm uyarılarını hiçe sayarak KKTC’yi yok farzedip Rumları adanın tek sahibiymiş gibi birliğe aldı. Her zamanki gibi oldu bittiye getirmeye çalıştılar.

Zannettiler ki Türkiye’nin AB üyeliğinin önüne Rum barajı koyarak istedikleri çözümü dayatabilirler. Türkiye bunca zaman sabretti. Artık kendi çözümünü uygulamaya başladı.

Şimdi çıkmış BM Güvenlik Konseyi toplanıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz2da KKTC’de yaptığı açıklamaları kınamış. "İki toplumlu, iki bölgeli ve politik eşitliğe dayalı bir federasyon temelinde adil bir çözüm çağrısı" da yapılan açıklamada "Güvenlik Konseyi, eski kararlarını ve açıklamalarını ihlâl eder nitelikteki tek taraflı adımlarla ilgili derin endişe duymaktadır" deniliyor.

Açıklamada, bu konuda atılan yapılan tüm faaliyetlerin durdurulması ve Maraş bölgesinde Ekim 2020'den bu yana atılan adımların geri çekilmesi çağrısı da yapılıyor. Maraş’ın BM denetimine verilmesi isteniyor.

O ne âlâ memleket.

Kıbrıs’ın anahtarını istiyoruz diyemiyorlar da lafı dolandırıp oraya getiriyorlar.

Oysa olan biteni anlamak için dünyanın her tarafında ülkeleri bölüp parçalamaya çalışanlar neden Kıbrıs’ta iki toplumu birleştirmeye çalışıyorlar diye düşünmek bile yeterli. Elbette Türkiye’yi Kıbrıs’tan çıkarmak, adanın tamamını AB havuzuyla ele geçirmek istiyorlar.

Fakat nafile.

Türkiye yeni bir heyecan ve yeni bir stratejiyle kalıcı bir çözüm için kollarını tekrar sıvadı. Bundan sonra tüm gücüyle iki devletli çözüm için sahada olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi