Hümeyra KARADAĞ

Hümeyra KARADAĞ

Bazen Gülmek Zordur

Bazen Gülmek Zordur

Çok eskiden ihtiyar bir öğretmen yaşarmış. O zamanlar böyle emeklilik yasası falan olmadığından, bu ihtiyar öğretmen de çalışır öğretmenliğini yapar dururmuş. Bizim öğretmen, biraz da varyemezin tekiymiş, pinti, huysuz bir adammış. Kendi öz çocukları bile onun bu cimriliğinden şikayet ederlermiş.

İhtiyar kazandığı parayı altına çevirir. Avludaki dut ağacının altına gömermiş. Ama asıl dert, adamın varyemezliği değilmiş. Bu adam hiç gülmezmiş. Ciddiyet der de başka hiçbir şey demezmiş. İnsan hele hele öğretmenler ciddi olmalı öğrencilerine örnek olmalı dermiş.

 

Yıllar geçtikçe ve adam kocadıkça yüzünün gülmemezliği de cimriliği de yakın çevresinin canını sıkmaya başlamış. Üstelik bizim ihtiyar da bu halinden pek memnun değilmiş. O da öteki insanlar gibi gülmek neşelenmek istermiş. Çoluğunun çocuğunun yanında değil de yalnız kalınca aynanın karşısına geçer gülmeye çalışırmış. Ağzını burnunu yamultur komik bir adam olur çıkarmış. Yıllar yılı bilmediğinden, unutmuş gülmesini.

Gel zaman git zaman bizim asık yüzlü ihtiyarın gülme arzusu dayanılmayacak boyutlara ulaşmış. İnsanların gülmek isteyip gülememesi kolay mı? Yatağa düşmüş bu dertten. O ülkede ne kadar doktor varsa gelip bakmış ihtiyara. Fakat hiçbiri derdine çare bulamamışlar. Çok yaşamaz, bu dert öldürür bu ihtiyarı demişler. Çocukları bakmış görmüşler ki doktorlardan bir yarar yok, bu kez o memleketin ne kadar hokkabazı palyaçosu varsa getirmişler eve. Her biri “ben güldürürüm ihtiyarı” diyormuş. Teker teker ihtiyarın yatağının önüne gelip türlü türlü hokkabazlıklar yapmışlar. İhtiyar ciddi ciddi seyretmiş, hatta yapılanların eksikliğini, kusurunu ararmış. Bir yandan da bu soytarılara dünyanın parasını vereceksiniz şimdi diye tasalanırmış. Güldürememiş kimse ihtiyarı.

Eninde sonunda bizim ihtiyar ‘benim derdimin devası bu ellerde değil’ diyerek, gülüş aramak, gülüş satın almak için yollara düşmeye karar vermiş. Uzun yollar geçeceğinden ayağına demirden bir çarık yaptırmış. Meşe sopasından bastona dayanmış, gülüşü bana parasız vermezler diye düşünerek avludaki dut ağacının altında gömülü altınları bir torbaya doldurmuş torbayı sırtına vurup, çoluğu çocuğuyla vedalaştıktan sonra düşmüş yollara.

Yorulduğu yerde dinlenir, uykusu geldiği yerde uyurmuş. Bağırmış yollarda “gülüş satın alırım, gülüş satın alırım”... Bizim ihtiyar, yolda sokakta böyle bağırdıkça duyanlar katıla katıla gülermiş. Kalabalık yerlere de gidermiş bizim ihtiyar, vardığı köylerde kahveye girer, o asık suratıyla selam verip bir köşeye otururmuş. Ne ki yüzü gülmediği için kimse yanına gitmez, hoş geldin arkadaş demezmiş. Bu kez o oradaki insanların yanına gider,  asık yüzüyle derdini anlatmaya çalışırmış. Ama yüzü hiç gülmediğinden hiç kimse onu can kulağıyla dinlemezmiş. Dinler gibi yaparlarmış, sonra da “haydi bize eyvallah” deyip evlerine giderlermiş.

Bizim gülemeyen ihtiyar da yalnız başına kalıverirmiş. Geceyi bir köşede geçirdikten sonra, elinde değneği ayağında demir çarığı, sırtında para torbasıyla yine yollara düşermiş. Kimi zaman ihtiyarın derdini öğrenen insanlardan bazıları ona acır, “amca ben seni güldürürüm” derlermiş. Bizim ihtiyar da hemen “Ama önce pazarlık edelim, kaç para istersin” diye sorarmış karşındaki adam da ihtiyarım bu tavrından şaşırır, onu orada bırakıp çeker gidermiş.

Aylar ayları kovalamış. Bizim ihtiyar bütün bölgeyi dolaşmış, bu arada da iyice kocamış. Derdine bir deva bulamamış. Torbasındaki altında hiç eksilmemiş çünkü satın alacak gülüş bulamamış. Kendi evinin olduğu kasabaya dönüyormuş artık kasabanın minarelerini uzaktan görmüş, üzüntülü imiş, “Ömrüm yollarda geçti çuvalla para verecek oldum da satın alacak bir gülüş bulamadım” diye kendi kendine söyleniyormuş. Bir ara durumuna güleceği gelmiş ama gülmeyi unuttuğundan ve de ciddiyetsizlik saydığından gülmemiş.

Kasabaya iyice yaklaştığında, bakmış ki bir sirk kurulu. Kocaman çadırın önünden geçip giderken, sirkin palyaçosu bizim ihtiyarı görmüş, bakmış bir ihtiyar adam sırtında torbasıyla yorgun argın ve kaşları çatılı yürüyor, ihtiyarla bir konuşayım diye düşünmüş; “Amca yorgun görünüyorsun, gel biraz otur dinlen” demiş. Bizim ihtiyar şöyle bir yüzüne bakmış palyaçonun, “Ben sizin gibi ciddi olmayan insanlarla konuşmam” demiş. Palyaço şaşırmış halde “Benim ciddi olmadığımı nereden biliyorsun” demiş ihtiyara. İhtiyar da “Gülmenden” demiş. Kızmamış palyaço, “Gel otur bir soluklan, yorgun görünüyorsun”. Bizim ihtiyar da yorulduğundan kıramamış artık palyaçoyu oturmuşlar çadırın önüne.

 

Palyaço sormuş, “Amca çok dertli görünüyorsun, derdin nedir” “Sorma derdimin devası yok” demiş palyaçoya ve başından geçenleri bir bir anlatmış. Palyaço gülmeye başlamış bir yandan güler, bir yandan da ihtiyarın derdinin devasını düşünürmüş. Kızmış ihtiyar “bre densiz” demiş. “Sana ciddi ciddi bir şey anlattım ciddiyetle dinlesene”. ”Amca” demiş palyaço, “Gülmenin ciddiyetsizlik olduğu nerede yazılı insan gülerek de ciddi olamaz mı, bak sen gülüş satın almak için yollara düşmüşsün, demek ki ciddi bir iş gülmek.”

Bizim ihtiyar, palyaçoya kızacakken bu soytarının söylediklerini yabana atmamalı deyip, onu can kulağıyla dinlemeye başlamış. Palyaço sürdürmüş konuşmasını “Sen gülemiyorum diyorsun, hiç olmazsa ağlaya biliyor musun?” ”Erkek adam ağlar mı hiç” demiş bizim ihtiyar. “Ağlamadan gülmek olmaz ki” demiş palyaço, “Üstelik her insan ağlar, ağlamak çok insanca bir duygudur. Tıpkı gülmek gibi.” Sonra uzun uzun düşünmüş palyaço. “Bak amca, bunca yıl dolaşmışsın satın alacak gülüş bulamamışsın, var git evine, ağla derdine sonra da bak çevrene demiş”. Bizim ihtiyar palyaçonun sözlerinden pek bir şey anlamamış “Haydi bana eyvallah yolcu yolunda gerek” demiş.

Evine varınca çoluğunu çocuğunu bekler bulmuş. Ne oldu buldun mu gülüş diye sormuşlar. O da başlamış başından geçenleri anlatmaya, bnlattıkça kederlenmiş kederlendikçe de ağlamış, ağladıkça ağlayası gelmiş iyice bir ağlamış. Sonra palyaçonun dediği gibi çevresine bakmaya başlamış, ilk kez böylesine gören gözlerle bakıyormuş çevresine. Bakmış parası var, bakmış çoluğu çocuğu var, bakmış oturacak evi var, bakmış kendini seven bir karısı var, bakmış afacan da olsalar gülüp oynayan öğrencileri var, bakmış dünya güzel… Ben demiş niye ağlıyorum ki; başlamış kendi durumuna gülmeye

güldükçe gülesi gelmiş, güldükçe gülesi gelmiş...

İhtiyarın aklına hemen palyaço gelmiş. Aman ben bu gülüşü o palyaço borçluyum, Varayım yanına borcumu ödeyeyim demiş

Varmış ki Palyaço çadırının önünde oturmuş hala, ihtiyar ”Arkadaş” demiş palyaçoya, “Senin söylediklerin doğru. Ben senin sayende güldüm ve sana borcumu ödemeye geldim. Söyle bakalım kaç para”. Katıla katıla gülmüş palyaço, “Neden gülüyorsun palyaço arkadaş” diye sormuş ihtiyar. Palyaço da “Sen de beni güldürdün ya” demiş, “Ödeştik.” Sonra da gülümseyerek şunları eklemiş “Gülmek parayla satın alınamayacak ender duygulardan biridir”.

Gülmüş ihtiyar, o günden sonra da hep gülmüş. Anlamış ki gülmek ciddi bir iştir. Gülen insan da ciddi olabilir hep gülmüş. Böylelikle çevresindeki insanlarda mutlu olmuş. Ama en çok da bu işe öğrencileri sevinmiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hümeyra KARADAĞ Arşivi