‘Tekdüze’ Dünya
Küreselleşmenin en belirgin yanlarından birisi de insanları ‘tek düze’ bir hale getirmesidir. Yani milli kültürün itibarsızlaşması ve insan zihnini global olanının enjektesi…
Dikkat ederseniz; etrafınızda yerele dair her ne varsa itibarsız... Sözgelimi şalvarlı ve poşulu bir profesör hayal edemezsiniz. Bu bağlamda da uluslararası, uluslar üstü, ulus ötesi, evrensel, bilimsel, modern, çağdaş, ilerici gibi kavramları sıklıkla duyarsınız. Küresel düşünce en önemli ayırt edici olan ‘din’e bile el atmıştır; ‘ortak dünya dini…’ İşte; ‘dinler arası diyalog’ denilen şey konunun Türkiye ayağı idi. Malum; dünya dili (İngilizce) dünya parsı (dolar) da var...
Güç ve söz sahibi bu çevrelerce kimi ülkeler bakımından ‘demokrasi’ vurgusunun sıklıkla yapıldığına şahit oluruz; ülkemiz mesela… Ancak kastedilen kendilerine layık gördükleri demokrasi değildir. Zira üçüncü ülkeler için öngörülen demokrasi amaç değil araçtır. Bu yüzden, eğer çıkarlarıyla paralel değilse, kolaylıkla rafa kaldırılabilmektedir. Kimi ülkeler bakımından ise bu kaygıya yer yoktur. Mısır’daki diktatörlükten hiç rahatsız değildirler mesela… Ya da Batı Suud yönetiminden neden rahatsız olsun ki…
Amaç değil araç olan demokrasi üçüncü adam devşirme işlevi görür. ‘Özgür medya’ böyledir mesela… Bir sürü yandaş-fondaş nasıl türedi sizce… Geçmişte Türkiye’de faaliyet gösteren bir kurumun (Rabıta) S. Arabistan tarafından fonlandığı iddiasıyla ne büyük tantanalar çıkarılmıştı. Avrupa Birliği, Amerika, Almanya gibi ülkeler ‘yabancı’ kategorisine girmiyor mu… Avrupa Birliği’nin birçok fonu var konu ile ilgili (Gruntving, Youth, Erasmus, Socrates…). Amerika da öyle… Fulbright burslarıyla her yerde… Almanya Konrad Adenauer’la sahada… Türkiye’de pek çok internet sitesi ya da sivil toplum görüntülü kurumlar bu ülkelerden, üstelik de yasal olarak fonlanmaktadır. Her nedense her biri memleket için hayırlı her ne varsa altını oymaktadır. İşte demokrasi dedikleri ‘araç’ bu işe yarıyor üçüncü ülkelerde…
Küresel düzende aktörler sizi sadece kendi değerlerine uymaya zorlamakla kalmaz, bunları süreklilik arz edecek şekilde de denetler. Bu maksatla kurulan uluslararası mahkemelere eliniz mahkûmdur. Oysa yargılama devletin egemenliğinin bir parçasıdır ama, uluslararası mahkeme ya da kurumların denetimini kabul etmediğinizde de soyutlanırsınız.
Dünyaya ne kadar entegre iseniz o kadar ‘küresel’ kabul ediliyorsunuz… Başka bir dünya kurma düşüncesini aklınızdan bile geçiremezsiniz. Küresel düzen geçmişte Sovyetler’in kurmaya çalıştığı böyle bir dünyaya savaş açtı (soğuk savaş) ve yıkılana kadar kaynaklarını seferber etti. Bugün direnen İran, Rusya gibi ülkeler ağır ambargo ve saldırı altında… Türkiye’ye özellikle 2018 sonrası yapılan ekonomik saldırılar yine kimi hususlardaki itirazlarıyla ilgili… Bu yüzden üçüncü devletler başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, İklim Anlaşması, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme anlaşması, insan hakları sözleşmeleri, Uluslararası Yargı kurumları (AİHM) gibi anlaşma ve sözleşmelere taraf olmaya zorlanmaktadır. Küreselleşme ‘size’ dair her ne varsa önce fosilleştirmekte, arkasından yok etmektedir. Aşağılanan ve itibarsızlaştırılan değerlerin ise bir süre sonra toplumda bir karşılığı kalmamaktadır.
Söz konusu durum günümüzde önemli ölçüde soft yöntemlerle yapılsa da, kaba güç kullanımı da seçenekler arasındadır. Sözgelimi Türkiye’de ‘şapka kanunu’ böyle uygulanmıştır. Karşı çıkma cesareti gösterenler idamla karşı karşıya kalmıştır çünkü... Kadınların kıyafeti de öyledir. Önemli ölçüde ‘ikna’ ve itibarsızlaştırma kullanılsa da, gerek cumhuriyetin ilk yıllarına gerekse de yakın zamana kadar söz konusu ‘zorlama’ demoklesin kılıcı gibi insanların tepesinde tutulmuştur. Bahse konu son dönem zorlama, üniversite eğitiminde ve kamuda kıyafet dayatması iken, bilinmeyen ya da unutturulan; cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların kıyafetine çarşı pazarda ‘müdahale edilmesi’dir. Konu okuma-yazma dahi bilmeyen ve 1925-26 doğumlu rahmetli babamın şahitliği ile de tescillidir.
İster bilinçaltı propaganda isterse de ‘ikna etme’ şeklinde olsun ulus içi ya da uluslararası olarak yapılan bu türden müdahaleler ‘tekdüze’ bir dünya oluşturma gayesine matuftur. Hatta ‘kozmopolit’ bir dünya hükümeti hedefinin varlığından bile bahsedilmektedir. (David Held has proposed that continuing political globalization may lead to the creation of a world government-like cosmopolitan democracy).
Ezcümle; küresel düşünce insan fıtratına aykırılık içeren bir kavramdır. Oysa insanlar birbirlerinden farklı yetenek ve hassasiyetlere sahiptir. Bu anlamda küresel düşünde yetenekleri farklı olan herkesin aynı şeye zorlanması gibidir. Böyle bir durum ise insanın potansiyelini kullanmasını engellemektedir.
Durum toplumlar bakımından da farklı değildir. Zira farklı kültürlerin farklı hassasiyetleri vardır. Oysa küreselleşme bunları tek bir kültür altında birleştirmeye zorlamaktır. Aslolan kişiler bakımından da toplumlar bakımından da farklılıktır. Bu yüzden bireysel huzur ve toplumsal barış için ‘küresel’ olanı değil 'yerel' ve 'milli' olanı beslemek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.