KONYA’NIN KAYIP EVLATLARI
Yıllardır görmediğim bir arkadaşımla bir iftar davetinde karşılaştık geçenlerde; yetiştiği zamana bakıldığında farklı sıra dışı bir kişiliği var diyebilirim, olaylara değişik açılardan bakmayı sever. Yine farklı konular, farklı görüşlerle dolu güzel bir sohbetin arasında laf döndü dolaştı tekrar Konya’ya döndüğünü ve ne kadar özlediğini söyledi.
Oysa yıllar önce, “artık sevemiyorum bu şehri; buralardan gideceğim” diye serzenişini unutmuyorum. Ve kafasına koyduğu gibi yapmış, gitmiş ve kendine başka bir dünya kurmuştu; dönmesine gerçekten şaşırmıştım. Konuşmalarından anladığım kadarıyla, hayatındaki en büyük destekçisi, hatta kendisinin bu kadar güçlü ve değişik fikirlere sahip olmasının yegâne sebebi olarak düşündüğü rahmetli babasını bir doktor ihmali üzerine aniden kaybetmiş, buda yetmezmiş gibi, gözümün nuru dediği evlatlarından birini de yine aynı sebepten, memleketi Konya’ya defnetmişti. O an için tam neden döndüğünü soracaktım ki, eşinin de vefat ettiğini, iyice tarumar olan dünyasını toparlamak üzere döndüğünü söyleyiverdi.
Durumuna üzüldüm, ama bir yandan da kendi topraklarına, vatanına döndüğü için de sevinmiştim.
Aradan geçen onca zamanda, mesleğinin gereği yurt içi ve yurtdışında görevlerde bulunmuş, uzun zaman Konya’dan uzak kalmıştı. Yaşam felsefesi ve kültürü farklı insanları tanıma fırsatı bulmuş ve bu, onu bambaşka bir hayata sürüklemiş, bizlerden, ailesinden, arkadaşlarından uzaklaştıkça, yalnızlığa alışmış farklı bir kişilikle çıkagelmişti. Yaşadığı onca zor durumdan sonra bile hala tüm insanlara yardım etmekten vazgeçmeyen, merhametli, insancıl duygularını yitirmediğini görmek beni çok sevindirdi. Eskileri konuştukça “artık yaşlanmışım, hafızam eskisi gibi değil bazen bir şeyi anlamak için 2-3 defa okumak zorunda kalıyorum” demişti.
Evet arkadaşım aynı kişiydi, ama yaşam, zaman hangimizi törpülemiyor ki! Oysa aynı memleketin aynı toprağın havasını solumuş, suyunu içmiş insanlardık. Doğup büyüdüğü topraklardan uzakta olmak ve hayatın katılaşmış, kimseye acımayan kuralları insanları nasıl da değiştiriyor. Biliyorum ki aynı memleketin insanlarıyız biz yıllar da geçse yine de aynı kelimeleri cümleleri sarf edebiliyoruz. Eminim, ben doğduğum toprakları Konya’mı seviyorsam oda seviyor. Yıllar öncesi yaşadıkları yüzünden kaçmayı başarsa da, kayıplar verdiği yere, dönüp dolaşıp gelebileceği bir memleketi var çok şükür.
“Yine de güzel şehir Konya” dedi.
İnsanın acılarını, hatıralarını, hayatını, manevi anlamda ruhunu iyileştirmek için eşşiz bir şehir; adım başı sizin bu yaralarınıza tercüman olup onların hafiflemesine sebep olabilecek manevi mimarlarla dolu, Mevlana’nın mesnevisindeki hoşgörü ve tevazusu, Kapı camiindeki sabah namazının huzuru, Bedesten çarşısının samimiyeti, Hacı Veyiszade Camiinde Cuma namazının bereketi, Şirin Hanım Çeşmesi’nden su içmeyi, mahallenin çay ocağında demli, kokulu bir çay içmeyi, Sille’de tarihe şahit olmayı, Meram’da orman havasını solumayı, başka bir şehirde yaşayamamıştı belli ki.
“Peki Konya konusunda fikrini ne değiştirdi?” diye sordum. “Yahya Kemal Beyatlı” dedi. Merhumun, Aziz İstanbul şiiri cümlesini ekledi. “Bir gün Konya ya hâkim bir tepeden bakıp o şiiri uzun uzun düşündüm, her semtinde ayrı güzellikte bir hatıra ve başka bir duyguyu yaşıyorum, artık bu şehrin, benim için de var olan manasını ve ruhunu anlamaya çalışıyor ve seviyorum” dedi.
Arkadaşımla kim bilir ne zaman nerede tekrar karşılaşacağız ve bakalım hangi fikirlerle, hangi halde olacak, benim için şimdiden merak konusu. Karşılaşırsak, o günü de yine sizlerle paylaşacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.