Bu ateş üfleyerek söner mi?
Son günlerde özellikle Ticaret Bakanlığı eliyle yurt genelinde denetim furyası başladı. Gıdadan otomobile pek çok alanda denetleme, baskın ve fiyat araştırması yapılıyor. Amaç piyasadaki fahiş fiyatların önüne geçmek.
Çok yerinden uygulama ama geç kalınmış bir uygulama. Zira biz yıllardır pek çok ürünü pahalı tüketmekteyiz! Pandemi süreci alım gücünün düşmesi giderek artan pahalılık mızrağın çuvala sığmadığını gösterince "ne oluyor?" diyebildik.
Seversiniz sevmezsiniz ama kabul etmek gerekir ki Türkiye, AK Parti iktidarları döneminde müreffeh bir dönem yaşadı. Bunun sebebi kimine göre kamu mallarının özelleştirme yoluyla satılması ve buradan gelen paralarla hazinenin sürekli dolu olmasıydı. Kimi de “Erdoğan'ın bereketi” dedi.
Neyse bugünkü konumuz bu değil. Maalesef bu bolluk döneminde toplumun belli kesimi pastadan daha fazla pay aldı ve "sebepsiz zenginler" türedi. Kolay para kazanmanın yolu keşfedildi. Neydi bu kolay para kazanma yolu; elbette milletin sırtından geçinmek. Belki de tarihimize hiç görülmediği kadar "aracı-komisyoncu ya da simsar" türedi. İnanılmaz bir saadet zinciri kuruldu. Gariban çiftçinin 50 kuruşa mal ettiği domatesi 60 kuruştan aldılar tüketiciye 6 liradan sattılar. Üreticiye tamah etmeyi tavsiye edip az bir kazancı layık görürlerken onun borçla aldığı traktörü hedef tahtasına oturttular. Kendileri ne yaptı; kazandı... kazandı... daha çok kazandı...
Maalesef etkili ve yetkili isimler de buna karşı çıkmadı. Çiftçi isyan etti, “kazanamıyorum” diyerek ürününü dağa taşa döktü. Pahalılığın sebebi olarak gösterildi. Yetmedi "neden ürünü döküyorsun, israf ediyorsun fakir fukaraya dağıtsana" diye azarlandı.
Kimse arada para kazananları, saadet zincirinin o bilinmedik halkalarını görmedi, görmek istemedi.
Çiftçi 1 yıl soğan patates ekti, karşılığını alamadı ertesi yıl ekmeyince fiyatlar fırladı. Ya da bir yıl inanılmaz kazanç sağlayan ürüne ertesi sene topyekun hücum edildi. Herkes ekince arz fazlalığı oluştu bu sefer de ürün para etmedi.
Ne yazık ki sağlam bir tarım politikası olmayınca ya ithalat yoluyla çözüm üretilmeye çalışıldı ya da depolar basıldı. Tabii o baskınlar da ağababaların yüzlerce tonluk depolarına değil, üreticinin tüccarlara kaptırmadığı soğan patatesin bulunduğu depolara yönelikti.
Bu çarpık düzen elbet bir gün kayaya toslayacaktı. Pandemi çıktı, dünya genelinde gıda krizi yaşandı, fiyatlar uçtu. Artık yumurtanın tanesi 1 lira, çiçek yağı 80 lira. Mevsimindeki sebze ve meyvelere ise güç yetmez oldu. Pazarlar bile marketlerle yarışa girdi.
Üretici haklı olarak isyanda “girdi fiyatlarımızdan haberiniz var mı?” diyor. “Kazanan biz değiliz” diyor. “Maliyeti kurtarıp üstüne 3-5 kuruş kazanırsak ne mutlu” diyor.
Bakmayın bir takım gazetelerin “şer ittifakından zam kumpası” manşetlerine, bazı yazarların “Bu hükümete karşı bir operasyon” güzellemelerine! Pazarda markette her şey ateş pahası. Ücretli kesim için geçim günden güne zorlaşıyor. En ucuz tüketim maddesi makarna bile 5 TL’yi aşmış durumda.
Kimse kimseyi kandırmasın. Kabul etmemiz gereken bir gerçek var; ister küresel olsun ister bölgesel olsun ciddi bir pahalılık ile karşı karşıyayız ve alım gücü her geçen gün azalmakta.
Bunun önüne geçmek için adımlar atılmalı. Her şeyden önce de üretim maliyetleri azaltılmalı, verimli tarım politikalarıyla ülke çiftçisi desteklenmeli. En önemlisi de üretim-tüketim zincirini iyi denetlenip arada haksız kazanca neden olan ayrık otları temizlenmeli. Yoksa bu ateş üflemeyle sönmez.
Görüş ve önerileriniz için;
BBN Haber Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Altay'a yazabilirsiniz
Twitter: @huseyinaltay26
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.