Vaka ve ölüm sayıları arasındaki orantısızlık
Yaz tatilinin son günlerini yaşadığımız bu günlerde maalesef yine koronavirüs tarafından kuşatılmış durumdayız.
Varyantlar, mutantlar derken bu hastalık 1,5 yılı aşkın süredir hayatımızı kabusa çevirmiş durumda. Şimdi yine tehlikeli senaryolar konuşulmaya başlandı. Eylül ve ekim aylarında durum daha da kötüleşecekmiş.
Bugün kafaları karıştıran bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Yani; vaka-ölüm oranları arasındaki orantısızlığa…
Günlük vaka sayısı belli bir noktada sabitlemişken (19-20 bin aralığı) hatta geçtiğimiz haftalara göre düşüş olmasına rağmen ölüm sayıları her geçen gün artıyor. Koronavirüs kaynaklı günlük 200’ün üzerinde ölüm yaşanıyor. Bu noktada ciddi bir kafa karışıklığı var. Bir dönem sıklıkla ortaya atılan “vaka sayıları saklanıyor” iddialarını hepimiz biliyoruz. Bakanlığın verilerine güvensek de hep beynimizin bir tarafını kemiren bir kurt vardı. “Acaba sayılar gerçekten saklanıyor mu?”
Bugün baktığımız da o kurt yine kafatasımızın içerisinde gezmeye başladı. Hastanelerde bu kadar çok vaka yoğunluğu görülürken, yoğun bakımlar ful kapasite iken, hastanelerde yeni yatak arayışları hız kazanmışken ve en önemlisi bu kadar ölüm varken vaka sayıları açıklandığı gibi mi?
Şimdi kapıda bir de son bahar tehlikesi var. Malum mevsim grip mevsimi olunca hastalık sayısında ciddi artışlar bekleniyor. İşin kötüsü bu yeni varyantın 2 metrenin altındaki temasta çok ciddi bulaşıcılığa sahip olduğu açıklandı. Yani sosyal mesafeyi açmamız gerekiyormuş. Peki bu nasıl olacak?
Okullar açılacak, işyerlerinde kapalı ortamda çalışma süreleri artacak, yazın köyünde, yaylasında olan sonbahar kış dönemi için şehirdeki evine gelecek, ev oturmaları artacak vs…
Hastalıktan korunmak için çözüm bizim elimizde olduğu söylense de devam eden yaşam döngüsünde bu çok da kolay değil. İnsanlar evlerine ekmek götürmek için çalışmak, alışveriş yapmak zorunda. Bunun kalabalık işyerleri var, toplu ulaşımı var. Var da var…
Kapalı ortamda durmayın diyorlar. Nasıl olacak bu? Okulda dersleri açık havada mı yapacaksınız? Ya da işyerinde bilgisayarını, tezgahını alan bahçeye masa mı atacak? Toplu ulaşım araçlarının üstünü mü açacaksınız?
Görüldüğü gibi bu illet virüs için önlemler de bir yerde tıkanıyor. Bize düşen maske mesafe kuralına dikkat edip en önemlisi de aşılarımızı tam vurdurmak. Zira tek doz aşı da bu yeni varyanta karşı çaresiz!
Hazır aşı demişken geçen hafta bahsettiğimiz gibi aşı olup olmamak özgürlük ama toplumsal etkileşim içerisinde olan herkesin aşı olması zorunluluk. Zaten hükümet de bu yönde karar aldı. Ya aşılar olacak ya da haftada 2 defa test olma zorunluluğu olacak. Çevremde aşıya karşı mesafeli olan özellikle kamu personeli tanıdıklar, en azından “O çubuğu haftada iki kez burnumuza sokturacağımıza aşı oluruz daha iyi” mantığıyla veya tepkisiyle aşı randevularını oluşturmuş durumda.
Aşı konusunda bilim insanlarına ve devletimize güvenmek durumundayız. Şehir efsaneleriyle, komplo teorileriyle bir yere varamayız. Uzmanlar da “salgını yenmek için tek yol aşı” diyor.
Haftaya görüşebilmek ümidiyle, mutlu ve sağlıklı kalın efendim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.