Kuraklık Sinsi Bir Afettir
Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi içinde Kuraklık, “yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan doğal olay" olarak tanımlanmaktadır. Kuraklık genellikle yavaş gelişir ve etkisi sıklıkla uzun bir dönemi kapsar.
Kuraklığın üç farklı şekli vardır. Meteorolojik kuraklık olarak başlar, hidrolojik ve tarımsal kuraklık olarak etkisini gösterir. Her üç kuraklığın sonucu sosyo-ekonomik kuraklık olarak devam eder. Kuraklığın etkileri en fazla, suya talebin en çok olduğu zamanlarda hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir.
Meteorolojik kuraklık, belirli bir zaman periyoduna ait normallerden meydana gelen sapma olarak tanımlanır. Yağışlardaki azalma belirli bir zaman periyoduna ait normallerde meydana gelenden daha az ise ve azlık sürekli hale geldiğinde o zaman meteorolojik kuraklık var denilmektedir. Ancak yağışlardaki azalma anlamlı bir sapmayı ifade etmiyorsa kuraklık olarak nitelendirmek doğru olmaz.
Hidrolojik kuraklık ise uzun süre devam eden yağış eksikliği neticesinde ortaya çıkan yüzey suyu ve yeraltı sularındaki azalma ve eksiklikler olarak ifade edilir. Nehir akım ölçümleri ve göl, rezervuar, yer altı su seviyesi ölçümleri ile takip edilebilir.
Tarımsal kuraklık, Bitkinin kök bölgesinde, büyüyüp gelişmesi için yeterli nem bulunmaması durumu olarak ifade edilir. Büyüme periyodu boyunca, belirli bir bitkinin suya ihtiyaç duyduğu belirli bir kritik döneminde yeterli toprak nemi olmadığı zaman meydana gelir. Tarımsal kuraklık meteorolojik kuraklıktan sonra ve hidrolojik kuraklıktan önce ortaya çıkan tipik bir durumdur
Meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal kuraklığın neden olduğu olumsuzluklar kamuoyunda sosyo-ekonomik kuraklık olarak kendini gösterir. Toplumda su stresi başlar, gıda güvenliği tehlikeye girer, hayat tarzımız etkilenir, yaşam kalitesi düşer. Endişe artarsa belki de bu iş zihinsel kuraklığa kadar gidebilir.
Kuraklık da tıpkı deprem gibi çeşitli büyüklüklerde oluşabilen bir doğal afettir. Ancak yavaş yavaş yani sinsice kendini hissettirir. Nasıl ki suyun çoğu (sel) ölümcül ise suyun azı da (kuraklık) ölümcüldür. Her kuraklığı, küresel iklim değişikliğine bağlamak da doğru değildir. İnsanlık tarihi kuraklıklar ile doludur. Bugünkü küresel iklim değişimi problemi 1980'li yıllarda ortaya çıktığına göre, günümüzdeki kuraklık, arz ve talep ilişkisinden kaynaklanan su sıkıntısıdır. Türkiye'de de kuraklık, normal ve bilinen atmosferik sistemler tarafından geçmişte hep oluşturulmuş ve gelecekte de (küresel iklim değişimiyle birlikte sayı ve şiddet bakımından) artarak daha fazla görülecek ve her alanda tehlike çanları çalabilecektir.
Şunu da belirtmeliyim ki, kuraklık, maalesef Türkiye’de yasal olarak afet sayılmamaktadır. Çünkü 1959 yılında çıkan 7269 sayılı Umumi Afetler Kanununa göre Türkiye’de kuraklık afet dahi sayılmamakta ve afet istatistiklerinde hiç yer almamaktadır. Ancak son yıllarda başarılı çalışmalara imza atan AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) kendi görevleri arasında kuraklığı da göstermekte ve planlamasını buna göre yapmaktadır. AFAD, ülkemizde en sık görülen meteorolojik karakterli doğal afetleri dolu, sel, taşkın, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr, yıldırım, çığ, kar ve fırtına olarak sıralamaktadır. Bu gelişme umarız yasalara da yansır.
Bu konuda, Tarım ve Orman Bakanlığı çatısı altındaki Meteoroloji Genel Müdürlüğü Kuraklık İzleme Sistemi 3.0 (KİS) ile kuraklık analizleri yapmakta, hava tahmini ile desteklemekte ve kamuoyunu bilgilendirmektedir. Nitekim geçtiğimiz ay yayınlanan 3 aylık döneme ait Kuraklık Analiz Haritası tüm ülkede büyük bir ses getirdi. Halbuki MGM bu haritaları kendi web sitesinde belli periyodlarla yayınlamakta ve ilgililer dışında pek bakan ve gören olmuyordu. Anlaşılan o ki artık bıçak kemiğe dayandı ve bir çıkış yolu aranıyor.
Bu haritadan da görüleceği üzere kuraklık, başta Konya kapalı havzası olmak üzere tüm Türkiye’deki havzalarda etkisini göstermeye devam ediyor. Sadece Meteorolojik kuraklık değil, artık tarımsal kuraklığı da tarım çalışanları yaşamaktadır. Baraj seviyelerindeki görülen düşüşler hidrolojik kuraklığın habercisidir. Ülkemizin geleceğinde hayati önem taşıyan ve her üç halini de yaşamaya başladığımız kuraklık afetiyle mücadele için seferberlik ruhu içinde harekete geçmek zorundayız artık.
Başta Tarım ve Orman Bakanlığı çatısı altındaki ilgili tüm kurum ve kuruluşlar yıllardır konuyla ilgili planlar projeler ortaya koyuyorsa da kuraklık daha da derinleşmeye, etkisini artırmaya devam ediyor. Çünkü kuraklık da bir doğal afettir hem de sinsi ilerleyen bir afettir.
Önümüzdeki yıllarda etkisini daha da artarak hissedebileceğimiz kuraklık sorunu ve çözümü bir bütün olarak, konunun gerçekten uzmanı olan bilim adamları, sahada çalışan mühendisler, bizzat etkilenen kesimlerle birlikte ilgili kamu otoriteleri tarafından tüm yönleri ile ele alınmalıdır.
Unutmamalıyız ki; Kızılderili reisinin dediği gibi, “son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra, paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız”. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.