Oğuzhan Akyener

Oğuzhan Akyener

ABD’nin değişen İran Politikaları

ABD’nin değişen İran Politikaları

Trump döneminde ABD’nin geri çekildiği İran ile nükleer anlaşma süreci, Biden ile yeniden başladı. Tabii bu geriye dönüş ve yeniden uzlaşı süreci birçok taraf açısından önemli hale geldi ve uygun koşullar oluştu.

Nasıl mı?

ABD nezdinde;

-Trump ile iyice cendereye alınan ve Kasım Süleymani operasyonu ile gayri resmî dış misyonları dâhilinde hareket kabiliyetini önemli ölçüde kaybeden İran rejimi artık bir hayatta kalma mücadelesi sürecine girdi ve dolayısıyla müzakere edilebilecek kıvama geldi.

-Bu süreçte finansal, lojistik ve ekonomik anlamda büyük bir darboğaza giren İran rejimi, Çin ve Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı ve özellikle Çin İran iç dengeleri üzerinde tehlikeli boyutlara ulaşan (bu bağlamda İran’ı da rahatsız eden) bir etki gücüne sahip olmaya başladı.

-Özellikle Süleymani operasyonu ile sahadaki hareket kabiliyeti ciddi anlamda kırılan İran’dan doğan boşluğu, Türkiye kolaylıkla doldurabilme potansiyeline sahipti ve bu potansiyelini büyük ölçüde kullandı.

-Ambargolar ABD’ye sadece İran’da değil, (milyarlarca dolar para harcadığı) Irak, Suriye, Lübnan, Bahreyn, Yemen, Ürdün gibi geniş bir coğrafyada ciddi bir etki ve güç kaybı olarak geri döndü. (Bu etki kaybının asıl sebebi muhakkak ambargolar değildi fakat, diğer etmenlerle birlikte netice bu oldu.)

-(Enerji dönüşümü sloganlarının artık mantık ölçülerinin ötesinde bir ses tonuyla dillendirildiği günümüz dünyasında) Hazır petrol fiyatları aşağı seviyelere düşürülmüş iken, OPEC+ öncülüğünde kurulan etkin yapı, hem yeni ABD başkanını destekleyen bazı küresel finans baronlarını, hem dünyaya diretilmeye çalışılan ilgili CO2 hedeflerini, hem de petrol fiyatlarına bağlı olarak ABD iç piyasalarındaki yakıt fiyatlarını tehdit eden bir seviyeye ulaştı. Bu üç ana konu da yeni ABD başkanının vaatlerini yerine getirmesi ve demokratların söylemlerinin inandırıcılığını koruması için büyük risk oluşturuyordu.

-Dolayısıyla Rusya’dan, Çin’e, Türkiye’den Suudi Arabistan’a, OPEC+ yapısından İsrail’e kadar birçok gücün bölgede dengelenmesi için artık İran rejiminin boynundaki urganın gevşetilmesi gerekiyordu!

Ve bu doğrultuda beklenen hamle geldi. Müzakereler başladı.

****

Peki, müzakereler bir neticeye ulaşacak mı?

Tabii… Çünkü hem yeni ABD yönetiminin, hem de İran’ın buna ihtiyacı var.

Diğer taraftan, bu süreçten Çin ve Rusya’nın pek de memnun olmayacağı bilinen bir gerçek…

(Şu dönemde Rusya, Çin ve İran’dan gelen) Söylemlere bakmayın!

Öte taraftan müzakereleri dışarıdan takip eden İsrail ve bölgedeki diğer ABD müttefikleri (Suudi Arabistan, BAE, Mısır gibi) de bu sürece engel olmak için elinden geleni yapmak ister!

Ayrıca ABD iç dinamiklerinde de birçok aksi görüş var ve Biden iç dengelere yeterince hâkim olabilmiş değil. Fakat yine de, bu sürecin artık (ABD’nin yeni en büyük düşmanı) Çin’in aleyhine olacak oluşu, içerideki karşıt sesleri baskılıyor.

*****

Halen pandemi ve akabinde gerçekleşen seçimler neticesinde içine düştüğü kafa karışıklığından kurtulamamış olan ABD sanki Orta Doğu da artık:

-İran rejimini güçlendirerek özellikle Suriye ve Irak’ta (daha az maliyetle) Rusya ve Türkiye’yi dengelemek,

-Yeni İsrail yönetimi ile daha az gerilimli bir Filistin ve entegre Arap dünyası ortamına zemin hazırlamak,

-OPEC+ yapısı ve onların kontrolüne giren petrol fiyatlarını istediği seviyelerde tutmak,

-Suudi Arabistan, BAE, Mısır gibi İran’ı büyük tehdit olarak algılamaktan vazgeçmeyecek ülkelerin dizginlerini daha az efor sarf ederek tutabilmek,

-Artacak finansal kabiliyetleri sayesinde sahalarda çok daha etkin bir şekilde yer alabilecek olan İran üzerinden, arka planda “Sünni – Şii gerilimi” kartını biraz daha bileyerek, istediği zaman oyuna sürebileceği bir kıvama getirmek noktasında karar kılmış gibidir…

*****

Orta Doğu’daki gelişmelere ek olarak, yeniden ayağa kaldırılmış bir İran, Kafkaslardan Orta Asya’ya, oradan da Çin ve Hindistan’a kadar dengelerin yeniden kurgulanması anlamına gelecektir ve hiç şüphesiz Türk Dünyası da bu gelişmelerden önemli ölçüde etkilenecektir.

*****

Türkiye, Türk ve İslam dünyası perspektifinden bu süreci incelediğimizde, tüm bu gelişmeler ve yeniden güçlenen İran, hepimiz için risklerle birlikte fırsatlar da ihtiva etmektedir.

Öte yandan İran’ın; farklı bir siyasi mezhepten olsa da İslam dünyasının ve demografik dengeler açısından da (30 milyondan fazla Türkmen nüfusu ile) Türk dünyasının bir parçası olarak düşünülebileceği de aşikârdır. En azından İran rejiminin siyasi olarak yeni konjonktürde bunu ön planda tutabileceği tahmin edilmektedir.

O halde, belki de bu bağlamda; daha barışçıl bir müzakere ortamında, ihtilaflara takılmadan, ekonomik ilişkilerin güçlendirildiği, risklerin (hiçbir zaman gerçek anlamda tamamen bertaraf edilemese de) baskılandığı ve fırsatların kullanılabildiği bir modeli şimdiden tasavvur etmek faydalı olabilecektir.

Tabii çok kontrollü bir şekilde!

Önemli olan bu yeni süreci Türk – İslam dünyasının lehine olacak biçimde şekillendirebilmektir.

Bu doğrultudaki en önemli denge faktörü de hiç şüphesiz TÜRKİYE’dir!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oğuzhan Akyener Arşivi