Ayrılık
Sinemada Naim filmini izliyorum oğlumla, karanlık, filmin içine girdik ilk andan itibaren.
Bir sahnede Naim evden ayrılırken annesi uğurluyor, bu gidişte ayrılık uzun sürecek, bel ki de görüşemeyecekler bir daha, ikisi de biliyor ama söylemiyorlar, herkes içine akıtmaya çalışıyor gözyaşını. Duygulara gem vurulmaya çalışılan bir vedalaşma sonrası Naim arabaya biniyor ve birkaç metre sonrasında dayanamayıp geri dönüyor, annesine sarılıp ağlıyor, anne ağlıyor, Naim ağlıyor, ben ağlıyorum, oğlum Agâh ağlıyor…Zaten karanlık sinema, kimse görmüyor.
Hepimizin ayrılıkları var bu hayatta. Zaten ayrılıkla başlamıyor mu hayat? O’ndan kopuyoruz önce, sonra doğarak sahte cennet anne karnından ayrılıyoruz. Otto Rank doğum travması diyor bu ayrılığa ve ruhumuzda derin izler bıraktığını tanımlıyor. Büyüdükçe ayrıldıklarımız da artar. Ailemizden, sevdiklerimizden, vatanımızdan ve daha nice ayrılıklar, unutulmaz, iz bırakır yüreğimizde. Bazıları vuslatla biter bazıları ise ertelenir başka hayatlara…
Niye ayrılıkla başladım yazılarıma? Düşündüm, daha dün bir ayrılık yaşamıştık ailecek. Üç yıldır bir parçamız olan, kızımın biricik kuşu ‘çatlak’ hayata veda etti. Hepimiz ağladık ama kızım için vuslatı bu dünyada olmayan ilk ayrılığıydı bu, o ayrı ağladı. Hz. Peygamberimizin kuşu ölen bir çocuğa niçin baş sağlığı dilediğini daha iyi anladım o gün. Ağıt yakılır mıydı bir kuş için? Evet hem de nasıl içten bir ağıt ve gözyaşı… Ah be koca yürekli Elif’im, yüreğin hep böyle sevgi ve merhamet dolu olsun. Şu dünyada ağlayabilen insanlar varsa değer vardır, sevgi vardır, merhamet vardır umut vardır. Seanslarda ağlayan hastalarımın ağladıklarında ‘kusura bakmayın’ diyerek özür dilemelerine hep derim ki “Niye? Hayatta ağlayacak kadar değer verdiğiniz insanlar, olaylar, durumlar olduğu için mi? Hassas bir ruha sahip olup, hüzünlenebildiğiniz ve bunun emaresi gözyaşı için mi? Bunun için özür mü diliyorsunuz? Merhametsizlikten, sevgisizlikten kurumuş bu yeryüzü toprağını sizin gibilerin gözyaşı yeşertiyor, bırakın lütfen aksın gözyaşları…”
Ayrılık olmadan vuslat da olmuyor ki. Hz. Mevlana’nın ölüme vuslat demesi de bundan değil mi? Bir yerden ayrılmadan başka bir yeri nasıl bileceğiz? Ruhumuz durağan değil, durmayacak. Gün gelecek büyük ayrılık için yola çıkacak. Belki de diğer ayrılıklar buna hazırlık, buna katlanabilmek için idman. Dedim ya evvelde vardık ve bir ayrılıkla başladı hayat, bir gün gelecek başka bir vuslat için buradan da ayrılacağız. Yaşadığımız süreçte çok ayrılıklar yaşadık, yaşayacağız. Bazen anamızdan ayrılık gözyaşı olacak, bazen kuşumuzdan ayrılık bazen de vatanımızdan. Daha çok şiir, şarkı, öykü yazılacak ayrılık için. Evveli olan bir kavram ayrılık ahiri de olacak. Ayrılınca uğruna gözyaşı dökebildiğimiz dostlarımız olsun, komşularımız olsun, sevdiklerimiz olsun… Ayrılanın gözyaşına ortak olabilecek merhametli yürekler olsun çevrenizde. Ayrılıklarınızda sarılabileceğiniz, omzuna başınızı koyabileceğiniz sevdikleriniz olsun yanınızda. Karanlık olmasa da, yalnız olmasanız da, seansta olsanız da bırakın rahatça aksın gözyaşınız, tıpkı çocukluğunuzdaki gibi boncuk, boncuk…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.