Prof. Dr. Mehmet Ak

Prof. Dr. Mehmet Ak

Ölenler ve Kalanlar

Ölenler ve Kalanlar

Korona virüs hayatımıza girdiğinden beri birçok değişiklik oldu dışımızda ve içimizde… Kaybettiğimiz şeylere önceden kıymet vermediğimizi, rutin diye baktığımızı gördük mesela. Restoranda yemek yemek, AVM’de gezebilmek, seyahat etmek, arkadaşa akşam oturmasına gitmek, sevdiklerimize sarılıp öpebilmek vb. rutin ve çok kıymetli değildi belki. Ama elimizden alınınca özledik, kıymetini bildik. Bunlar bir gün yine yapabileceğimiz şeyler ama ya kaybettiğimiz geri gelmeyecek sevdiklerimiz? Ölüm sıradanlaştı süreçte.

-O, bu, şu ölmüş!

-Koronadan mı? Yaa başınız sağ olsun.

Sıradan bir haber gibi, karmaşık duygularla kısa cümleler. Cenaze töreni yok, başsağlığı ziyareti yok, yedisi yok, kırkı yok! Bir arkadaşım dedesini kaybetti. Aile üyeleri de korona karantinasında. Kendisi ve üç belediye görevlisi gömmüş dedeyi. Kimse kimseye sarılıp ağlayamamış. Omzuna dokunarak teselli eden dostlar yok. Yas süreçleri nasıl etkileniyor bu süreçte? Bu konuda henüz bilimsel bir araştırma yapmadım ama yas sürecini normal yaşamamızı sağlayan kültürel ve dini ritüellerin birçoğu alındı elimizden. Korkum o ki bir şok-hissizlik halinde yaşanıyor süreç. Demirden bir lokma gibi, çiğnemeden yutulmuş, sindirilemeden duruyor orada. Belki de ifade edilmeyen duygular ileride sorun olacak. Patolojik yas dediğimiz süreçler daha fazla olabilir diye endişeleniyorum. Takip ettiğim bir patolojik yas vakamdan bahsedeyim bu kavramı anlaşılır kılmak için.

‘Meral, Ahmet’i kaybedeli üç yıl olmuştu. Ama hala her gün mezarına gitmekten vazgeçmiyordu. Tüm eşyalar, Ahmet yaşarmış gibi duruyordu ne atabiliyor ne verebiliyordu birilerine. Halbuki derler ki ‘Ölü aşı neylesin, türbe taşı neylesin.’ Sanki Meral ölmüş de Ahmet yaşıyormuş gibi yaşıyordu ama kimse kimsenin çukurunu doldurmaz. Zamanı durdurmaya çalışıyordu ama nafile. Hani bir yerimiz yandığında bir acı olur, içten bir sızı kaplar orayı, rüzgâr değse sancır. Ama iyileştikçe bir iz kalır, geçer sancısı, acısı zamanla. Meral acı, sancı geçmesin ister gibiydi... İz yetmezmiş gibi her gün yakmaya devam ediyor kendini. İhanetti sanki mezara gitmemek, gülmek incitecekti Ahmet’i…’

Sizler de kayıplar yaşadınız süreçte ya da şahit oldunuz evladını, eşini, anasını kaybeden nicelerine… çoğu zaman ‘sabret, zaman her şeyin ilacıdır’ deriz ama gidenin ardından yaşanan yoğun duyguların zamana karşı direnen bir yanı var sanki… ya da hiçbir şeyin ilaç olmaması için uğraşan bir yanımız var.  Bir bıraksak zaman ırmağına kendimizi ilaç olacak belki ama inkâr ederek durdurmaya çalışıyoruz. Arzu edilen sabah hiç gelmeyeceği halde sürekli uyuyoruz, rüyaya dönsün diye gerçek. Elbiselerini vermezsek gelecek akşama belki, her gün buluşursak mezarda berzah alemi yok olacak ve kavuşacağız sanki.  Gülüşlerimizi öldürüyoruz, hayatın anlamını gömüyoruz ve ardından keder şarabı ile sarhoş geziyoruz şu alemde. Peki kaç gün daha? Öfkelendiği Tanrısına karşı suçlu hissettiği için cezalandırılmak istemek mi bu hal?

Bizler evvelimiz olduğuna ve ahirimizin de geleceğine inanıyoruz. Bir yolculuktur şu dünyadaki halimiz. Doğumla birlikte ölüm gerçeğini kabul etmişiz ama sevdiklerimiz yaşayınca bizden önce ölümü, unuturuz bazı gerçekleri. İlk başta yoğun olur duygularımız. O zaman ağlayalım, yerlerde yuvarlanalım, tepinelim, ifade edelim acımızı. Sonra zaman içinde ölüm gerçeğini kabul ederek acımızın geçmesine müsaade edelim. Gideni özleyin, hatıra geldikçe bazen gözyaşı bazen tebessümle yâd edin. Ama yolculuğun devam edeceğini, hayatımızdaki diğerlerinin ve yeni gireceklerin bize yaşatacağı çok şey olduğunu, acı-tatlı günlerin bir döngü halinde geleceğini bilelim ve buna izin verelim…

Kayıplarımız fazla. Sessizce gidiyor insanlar. Giden de sorun yok, memnun ki dönen yok diyelim ama geride kalanlar bu süreçte birbirimize ihtiyacımız var.  Kurallara uyarak cenaze sahiplerini yalnız bırakmayalım. Baş sağlığı dileyelim, ağlayalım. Görüntülü, sesli arayalım onları, paylaşalım acılarını. Yemek gönderelim evlerine. Dua edelim. Yedisinde, kırkında analım. Sindirilsin bu acı lokma. Sonra yaşamın devam ettiğini hissettirelim kalana. Umut aşılayalım geleceğe dair. Velhasıl donmasın zaman, durmasın yaşam ırmağı, kaybolmasın bağlar şu zor günlerde…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Prof. Dr. Mehmet Ak Arşivi

Panik

12 Mart 2020 Perşembe 00:10