Serdar Ermiş

Serdar Ermiş

Sonuç odaklı bakmak...

Sonuç odaklı bakmak...

Geçen hafta yaşanan faiz indirimi tartışması Türk siyasetinin geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne serdi. 

Yine ne yapıldığına değil kimin yaptığına bakıldı.

Fiil değil fail üzerinden tavır geliştirildi. 

Tartışmalar da bu temel üzerine şekillendi. 

Bu ülkede faizin yüksek olduğunu ve düşürülmesi gerektiğini herkes kabul ediyor.

Yatırım ortamı bu nedenle yeterince gelişmiyor.

Elinde parası olanlar veya yabancı yatırımcı, kaynağını yatırıma yönlendirmek yerine faizi tercih ediyor.

Risksiz, meşakkatsiz yüksek getiri elde ediyor. 

Bu durum da ekonomideki üretim ağırlığının artırılması çabalarına darbe vuruyor. 

Kimileri “Aman faizi düşürmeyelim, yabancı yatırımcı kaçar” korkusunu körüklüyor.

Ancak “Faize yatırım yapan yabancılar ülkemize ne kadar fayda sağlıyor?” sorusuna cevap veremiyorlar. 

Öyle ya faizdeki para üretim döngüsüne girmiyor. Ne katma değer üretiyor, ne istihdam sağlıyor. 

Yatırımcı ve banka haricinde ciddi bir fayda sağlayan yok. 

Bu yatırımcıların Türkiye'den çıkmasının vereceği zararla, yüksek faizin ülke ekonomisine verdiği zararı kıyaslamak lazım. 

Bu kıyasın sonucu da açıkça belli. 

İşte bu noktada birileri faizin düşürülmemesi için karar öncesinde yoğun bir çaba içine girdi. 

Gerekçeleri görünürde haklı olabilir. 
“Faiz düşerse döviz artacak, bu zam olarak geri dönecek” mantığı bir anlamda realite olabilir. 

Ama faizler yüksekken döviz düşüyor mu? Hayır.

Faiz yüksekken zamlar gelmiyor mu? Geliyor. 

Dolayısıyla faizlerin yüksek kalmasının çok da bir anlamı yok. 

Karışık ekonomik hesaplar, kılı kırk yaran sebep-sonuç analizleri endişeye sebep olabilir.

Ancak genel bir kar-zarar hesabı yapmak bu ülkenin menfaatleri açısından daha önemli. 

Genel tabloda yüksek faizin bize vereceği zarar daha fazla. 

Peki bu hesabı biz yapıyorsak siyasetçiler yapamaz mı? 

Tabi ki yapabilir ve yapıyor.

Ama işin içine siyasi menfaat hesabı girince, faizin düşürülmemesini savunmak daha cazip geliyor. 

Bu nedenle de “Aman faizleri düşürmeyin” uyarıları peş peşe geliyor. 

Faizin düşürülmesinden sonra da benzer söylemler devam ediyor. 

Kriz çığırtkanlığı yapılıyor. 

Buram buram istismar kokan tavırlar takınılıyor.

Oysa sonuç odaklı bakıldığında faizlerin yüksek olması bu ülkenin ekonomisi için en büyük risklerden biri. 

Bu işe siyasi hesapla bakmak hiç de doğru değil. 

Öncelikle faizlerin düşmesi gerektiği ve düşmüş olmasının olumlu bir adım olduğunu herkesin kabul etmesi gerekiyor.

Bunu kabul etmeden yapılan tüm açıklamalar, atılan tüm adımlar bu ülkenin faydasına değil. 

Merkez Bankası yönetiminde son dönemde yapılan değişiklikler eleştirilebilir. 

Bu bir yanlış olarak nitelendirilebilir. 

Fakat meseleye geniş bir perspektifte bakıldığında asıl amacın faizleri düşürmek olduğu görülmeli.

Bir yanlışı düzeltmek her zaman doğrularla mümkün olmayabilir. 

Zaman zaman hepimiz yanlışı yanlışlarla düzeltmişliğimiz vardır. 

Bu ülkede bazı konuların siyaset üstü değerlendirilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. 

Siyasetin gündemine dahi girmemesi gereken çok konu var. 

Ama reel olarak bakarsak, Türkiye'de siyasetin karışmadığı konu yok.

Bu iktidar açısından da muhalefet açısından da aynı. 

Ve yakın tarihimizde bu durumun uygulanmadığı bir dönem hatırlamıyorum. 

Örneğin 10 büyükelçinin yaptığı skandal açıklama. 

Bu açıklamaya “Ama”sız “Fakat”sız karşı durulması lazımdı. 

Konuyu biz kendi içimizde tartışabiliriz. Adalet sistemimizi sorgulayabiliriz. Eleştirilerimizi sıralayabiliriz. 

Ama işin içine bu tür bir hadsizlikler girince tek vücut olup “Sana he?” diyebilmeliyiz. 

Faiz indirimi de bu açıdan bakılması gereken bir konu. 

Bir yandan “Ülkenin parası bir avuç tefeciye veriliyor” deyip diğer yandan faiz indirimine karşı tavır almak tutarlı değil.

Türkiye her yıl yaklaşık 125 milyar lirayı faize harcıyor.

Bu miktar yatırım bütçesinden bile fazla. 

Bunun bir an önce son bulması lazım.

Neyle son bulacak? Faizlerin indirilmesiyle...

O yüzden, faizin düşürülmesi için atılan adımlara karşı çıkmak çok da insaf sınırları içinde değil. 

Sonuç olarak, klişe bir şekilde “Kritik günlerden geçiyoruz” diyeceğim. 

Şu da var, yakın tarihimizde kritik günlerden geçmediğimiz bir dönem yok. 

Bazı noktalarda sonuç odaklı bakmak şart. 

Artık Türkiye'de siyasetin faile değil fiile bakması gereken günler geldi de geçiyor bile. 

Bunu yaptığımızda doğrulara ulaşmak çok daha kolay ve çabuk olacak.

Bir şeylerin düzelmesini istiyorsak başka çaremiz yok. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Ermiş Arşivi