Çağın sinsi salgını "Yalnızlık"
Güvensizlik, değersizlik, kendini yok etme hastalığı ya da tamamen kişisel tercihle olabilen ve bir çok sebeple toplumda hızla yayılan yalnızlık, uzaktan kimine göre de imrendirici gelebiliyor.
Yalnızlığın bilimsel olarak bir çok sebebi var elbet ama çevreden gözlemlediğim ve içsel olarak yalnızlığa nasıl baktığımı anlatacağım. Kendimden örnek vererek başlarsam eğer, görünüşte mesleğimin sonucu gibi görünse de çoğu zaman yalnızlık bana iyi geliyor. Tercihle başlayan sürecim, içler acısı tek başınalık değil, hayatın akışında bir aşama benim için. Öğrendiklerimin altını fosforlu kalemle çizdiğim sözler, hayat defterimin kıyısına küçük not olarak aldığım tecrübeler, çalakalem kitap arkasına yerleştirdiğim, gelip geçeceğine inandığım değersizlik sürecini perçinleyen olumsuz anılar ve onları iyileştirilmek üzere iliştirdiğim notlar, yalnızlık kitabımı kalabalıklaştırıyor. Ben de cümbüş var yani. Yalnızlık diye tabir edilir mi bilmiyorum ama süreç ben de böyle işliyor, deneyimliyorum. Kendi içimde kırılıyorum, dökülüyorum, dağılıyorum ancak çabuk toparlanıyorum. Ne yaşadığımı, ne ile karşı karşıya olduğumu biliyorum. Pek de yalnızlık gibi görünmedi size öyle değil mi? Şunu söylemek gerekirse ruhsal olarak kendimizi bu durumun psikolojisine itelemeden, bilinç çerçevesinde yaşamak önemli kazançların adımı olacaktır.
Yalnız olmak geçici olabilecekken, yalnız hissetmek çoğu zaman olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Kişi kendini yalnızlaştırmaya başladığında çevresiyle bağını çoğu zaman hızlıca koparabiliyor. Yakınlarının anlam veremediği bu durum, nitekim ağır eleştirilebiliyor. Kişi bu süreçte çoktan ait olduğu toplum grubundan kendini soyutlamış oluyor ve bir süre kendini gözden geçirmek için girdiği bu sürece, başkalarının onun hakkında ne düşündüğünü kurgulayarak, psikolojik olarak yavaş yavaş kendine zarar vermeye başlıyor. Hazırlıksız bir tercih olan bu durum genelde kalabalıklar içerisinde baş edemediği duyguların ittirmesiyle olabiliyor. Kaçma eğilimi, kendini ifade etmede zorluk çekme, destek bulamama gibi etkenler de bu süreci hızlandırabiliyor elbette. Ötekileştirilme durumu, dışlanma da kişiyi, kararsız yalnızlık sürecine itiyor. Haliyle kimsesiz kaldığına inanan kişi kendini Gerçek Yalnızlığın içinde buluyor.
İki keskin ucu var yalnız kalmanın.Ya yaratıcılık kazandırıyor ya da psikolojik sorunlar getiriyor.
Toplumdan, iletişimden yoksun kalmak aslında işkenceymiş. Bir arkadaşım bahsetmişti; eski zamanlarda insanlara yalnız kalma cezaları veriliyormuş, aynı hücrenin içinde onlara iki lokma yiyecek verenlerin de asla temas ve iletişim kurmadığı soğuk işkenceler uzun yıllar sürüyormuş. Düşünsenize iletişimin olmadığı nokta da işkence başlıyor. Haliyle kişi de toplumdan soyutlanarak bu duruma, şimdinin dünyasında itiliyor. Empatisi bile zor. Yalnız yaşama kararı alınabilir ancak öz benliğin bile bile yalnız bırakılması intihara benziyor. Eğer kendimizi bu gibi durumla karşı karşıya hissediyorsak, değer ölçümüzü ele alıp tüm kişisel tedavi yöntemlerini kullanıp, kendimizi koruma sınırında iyileştirmemiz gerekiyor. Bilinç düzeyinde gerçekleşen tüm kararlar bana göre iyileşmenin bir adımı. Malum hayat çoğu zaman sancılı. Anlaşılma ihtiyacından doğan davranış değişiklikleri hayal kırıklığı ile sonuçlanabiliyor. Çevremizle hemhal olmak derin bir emek istiyor. Kimi zamanlarda beklenenin aksine durumlarla karşılaşıp baş edemediğimizi düşünüyoruz ama olumsuz sonuç aldığımızı görebilmek de büyük bir farkındalık noktası. Geri bildirim alamadığımızı göremediğimiz noktada açıklama yapmaksızın iyi gelmeyenden uzaklaşabiliyorsak da sağlıklı olduğumuzun göstergesidir. Diğer uçtan bakınca düşünülerek seçilen yalnızlık içimizde var olan potansiyeli ortaya çıkarıyor. Aynaya baktığımızda sadece fizyolojik değişimleri görüyoruz, ama gönlümüzle kendimizi incelediğimizde, paylaşımı yüksek gerçek toplum payını bulabiliriz. Kendimizi başkaları tarafından olduğu sanrısıyla yok etmek en kolayı olacaktır. Oysa gözümüzü güneşe açtığımızda her gün yeni bir konu, yeni bir adım, yeni bir insan ve yeni etkileşimler demek. İyileşmek benim elimde deyin kendinize, çünkü öyle...
Şimdi yalnız gökyüzünü izleyerek bir düşünün...
Kendinizi yalnızlaştırmayın ama gerektiğinde yalnız kalın...
Dünya ile daha bütün hissedersek kendimizi, o zaman yalnızlık hissine yer kalmayabilir. – Engin Geçtan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.