14 Mayıs Ruhu ve Demokrat Parti İktidarı
Demokrat Parti (DP) kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’nin siyasal hayatında; siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda olmak üzere hem muhalefette hem de on yıllık kesintisiz iktidarından, günümüze kadar derin etkilerde bulunmuş ana mihenk taşı ve tarihi siyasi ruhudur.
Bu ruh; 1789 yılından itibaren başlayan ve zamanla, kendi ülkesinde psikolojik üstünlüğünü kaybeden Anadolu siyasi ruhunun, hem kültürüne yabancılaşmış yerli Batıcılara hem de mağrur Avrupa kültürünün yanında, II. Abdülhamit’ten sonra ilk kez kendi kadim kültürel kodlarıyla uyumlu ve siyasette biz de varız diyen, iktidarıdır. Bu ruh, hakkaniyete uygun olarak girdiği tüm seçimlerden zaferle çıkmış, darbeyle veya dış destekle değil sadece hakkın ve halkın iradesiyle iktidara gelmiş Anadolu halkıdır. Bu siyasi ruhun iktidara gelen ilk adı Demokrat Parti, lideri Adnan Menderes ve tarihi ise 14 Mayıs 1950’dır.
DP’nin 7 Ocak 1946 yılında kuruluşundan dış destekle iktidardan devrildiği 27 Mayıs 1960 yılına kadar geçen 16 yılda; çağdaş, tarihi ve tabii yolundan çıkartılan ülkeyi rayına oturtmaya çalıştığı, dönemin iktidarını kültür politikalarıyla değişime zorladığı ve iktidara geldiği zaman ise ilk önce ekonomi ve kültürel değerlere yöneldiği görülmektedir. İlk icraat olarak 17 yıldır milletin kulağını tırmalayan Türkçe ezanın Arapça da okunması, Osmanlı hanedanına mensup kadınların sürgünden geri getirilmesi, Birecik köprüsünün açılması, İstanbul’un fethinin 500. Yılı ve yeniden imarı, Yıldız seramik fabrikasının kurulması, Türk halk müziğinin ve Kur’an-ı Kerim’in radyolarda okunması akla gelen ilklerdendir.
14 Mayıs, Siyasi Sakarya Zaferidir
II. Abdülhamid’in iktidardan darbeyle düşürüldüğü tarih olan 23 Temmuz 1908 tarihinden, DP’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 tarihine kadar geçen 42 yılda iktidar, Kurtuluş Savaşı süresi hariç, cebren, hileyle ve değişik bahanelerle Batıcı zihniyetin kontrolü altında bulunmuştur. Ancak 1950 yılına geldiğinde başta medrese kökenli ve neredeyse DP’yle aynı düşünceye sahip CHP’nin son başbakanı olan Şemsettin Günaltay’ın basiretli siyaseti ve Anadolu halkı, 1908 yılının intikamını kansız olarak geri almıştır.
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi birbirinden çok farklı kesimler için tarihî bir dönüm noktası ve gerçekten bir “kansız ihtilâl’di”. “Nedeni ne olursa olsun, bu politik bir ihtilâl’dir… Bu, çeyrek yüzyıl milletin kaderine egemen olmuş bir partinin (CHP), seçim yoluyla iktidardan indirilmesi sürecidir.
1950 Türkiye’sinde hem de normal seçimler yolu ile sular dalgalandı. Suların dibinden suların yüzüne yeni insanlar yeni davalar çıktı. Evet, yeni insanlar ve yeni davalar. 1923’ten beri süre gelen nizam-ı âlem başka bir nizam-ı âleme döndü. Bu bir ihtilâl mi idi? Bu inkılâp mı idi? (…) Bu seçim zaferine derhal geniş manalar verdiler: Beyaz İhtilâl… Bütün inkılâpların en önemlisi 14 Mayıs İnkılâbı’dır! … 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Türkiye’de olan acaba bir Beyaz İhtilâl miydi? Sanıyorum ki evet…
Başbakan Adnan Menderes ise yaptığı ilk konuşmada şöyle der: “Tarihimizde ilk defadır ki; yüksek heyetiniz millî iradenin tam ve serbest tecellisi neticesinde millet mukadderatına hâkim mevkie gelmiş bulunmaktadır.” İnönü’nün bir günlük iktidardaki DP’ye ilk tepkisi ise “Diktatörlüğe gidiyorlar, ölünceye kadar çarpışacağım, aydın gençliği bu olayı kınamaya çağırıyorum” dedikten sonra “DP’yi şiddet yolunda olmakla suçlamıştır”. Daha bir günlük iktidara karşı, CHP’nin bu bakış açısı ve siyasî taktiğinin 10 yıl boyunca artarak devam ettiği görülecektir.
DP’ye göre Köy Enstitüleri, birer misyoner okulu gibi çalışmakta ve halkı dinden, ahlâktan, bilimden uzaklaştırmaktadır. Başbakan Adnan Menderes, “halkın benimsediği devrimleri biz de benimsiyoruz ama halkın benimsemediklerini de kaldıracaklarını” belirttiği konuşmasında DP’nin devrimlere bakışını şöyle ifade etmişti:
Millete mâl olmamış, millet vicdanına (bir) değirmen taşı ağırlığıyla çökmüş olan bazı tedbirleri ortadan kaldıracağız. Millet vicdanına baskı yapmakta olan birtakım tedbirleri, 15 - 20 sene sonra üzerinde bekçi gibi duracağız, onları mutlaka muhafaza edeceğiz demek doğru mudur? Seçim beyannamemizde yazıldığı üzere (sadece) millete mâl olmuş inkılâplarımızı mahfuz tutacağız.
Halk, İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Taceddin Dergâh’ına gidip, “Allah, bu milleti Allah’sız CHP’den kurtarsın” diye dua ediyordu. Aydın Menderes’e göre, “Müslüman ülkeler arasında aslına uygun ezan okumayan tek ülke olan Müslüman Türkiye, böylece bu ayıptan da kurtulmuş oluyordu”. 7 Temmuz’da, Ankara ve İstanbul radyolarında her Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri tanınmış hafızlar tarafından Kur’an okunmasına başlanmıştır. Aynı zamanda İlkokulların 3. 4. ve 5. sınıflarına din dersi konulması, dinî eğitim veren okulların açılmasına karar verilmiştir. Aynı şekilde, 14 Temmuz 1950’de Fatih Sultan Mehmet’in türbesi ziyarete açılmıştır, Ağustos 1950’de, Deniz Müzesi olarak kullanılmakta olan Dolmabahçe Camii’nin halka açılmasına karar verilmiş ve 1 Eylül’de de Eyüp Sultan türbesi ziyarete açılmıştır.
14 Mayıs Ruhu, bin yıl din-u devlet ve i’layı kelimetullah için ruhu süzülen Anadolu halkının 1908 yılından itibaren yerinden sökülen kalbinin, tekrar yerine konulmasıdır. Burada ilk şehit olan Adnan Menderes’in son sözleri hepimizin evinin kapısında asılı durmalıdır. Şehadeti de iktidarı kadar şanlı olan DP liderinin ilk ve son sözleri şöyle olur:
Bugün Demokrat Parti resmen kuruldu. Şimdi Türk siyasî hayatında yepyeni bir sahife açılıyor. Bu tarih, gelecek kuşaklar için asla unutulmayacak bir kilometre taşı olacak. Artık tek parti-tek şef sisteminin egemenliği, yalnız devlet hayatımızın dar kalıpları arasından çıkmakla kalmayacak; aynı zamanda, milletimiz yıllarca özlemini çektiği demokrasinin en ufuklarından özgürce nasibini alacak. Ülkemizin kalkınmaya, ekonomik açıdan gelişmeye ihtiyacı var. Demokrasi ve kalkınma hamleleri Demokrat Parti’nin iki temel felsefesi olacak. Kurucusu olduğum bu partinin, politik hayatımızda sonsuza kadar devam edeceğini ümit etmek istiyorum. Bizden sonra bu partinin başına geçecek yöneticilerin, 1946 ruhunu daima hafızalarda canlı ve uyanık tutmaları en samimi dileğimdir. (Adnan MENDERES, 7 Ocak 1946)
***
Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen merhametim sizlerle beraberdir.” (16 Eylül 1961)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.