Geçen hafta neler yaşandı?
Geçtiğimiz hafta piyasalara baktığımızda bir panik havasının hâkim olduğu, borsalarda satışların ağır bastığı ve yabancıların gelişmekte olan ülkelerden çıkışın olduğunu gördük. “Son dönemde sıkça bahsedilen hisse balonu patlamış mıydı? TL’nin değer kazanımı bitti mi? Hisselerde satışlar devam edecek mi?” gibi birçok soru kafalarda yer almıştı.
Tabii ki piyasaların temel çalışma unsuru arz ve taleptir fakat ülke risk primi, siyasi gelişmeler, jeopolitik riskler ve yurtdışındaki gelişmeler bazen daha etkili olmaktadır. Gelelim TL’nin kırılganlığına gelişmekte olan ülkelere baktığımızda bu hafta % 6 civarında kayıp ile en fazla kaybın yaşandığı ülke olmamızda hem iç sorunlar hem dış sorunlar etken olmaktadır. Ne oldu da bir anda rüzgâr tersine döndü. Yakın zamanda Dolar TL kuru ile ilgili 6 TL ve farklı hedefler verenlerin hedeflerine ne oldu? Bu hedeflerin gerçekçi olmadığını ve insanları yanlış yönlendiğini dile getirmiştim. Kasım ayında başlayan değişim ile artan iyimserlik, risk priminin düşmesine rağmen tekrardan faiz eleştirilerinin artması, Merkez Bankası rezervlerinin tartışılması konusu, Berat Bey’in yeniden göreve gelebileceği ihtimali, S400 konusu, mart ayında gerçekleşecek Halkbank davası ve AB yaptırımları konusunda yeniden değerlendirmenin yapılacak olması kırılganlığı tetiklemektedir.
ABD 10Y faizi neden önemli olduğuna bakarsak; ekonomik beklentilerin bir göstergesi olması, burada faizin yükselmesinin gelişmekte olan ülkelerden paranın çıkışına neden olması, ABD şirketler için paranın maliyetinin artmasıdır. Ayrıca ABD 2Y ve 10Y arasında fark da 2015’ten bu yana en yüksek seviyeye ulaşmıştır.
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’ın eğer yeterli büyüklükte teşvik paketi çıkarılmazsa hem tam istihdama 2022 yılında geçilemeyeceği hem de durumu düzeltmek için sonrasında daha büyük bir paketin bile işe yaramayacağından bahsetmiştir. FED’in daha önceden faiz artışına gidebileceği ve varlık alımlarında değişiklik yapacağı endişeleri tahvillerin yukarıya gitmesinde rol oynamıştır.
ABD'de Ocak’21 itibarıyla 21 trilyon $ büyüklüğüne ulaşan tahvil piyasası, tüm dünyada güvenli, düşük riskli ve likit varlıklar olarak kabul ediliyor. 2020 yılını 0,9170 seviyesinde kapatan faizler son 1 haftada ciddi bir yükseliş göstererek 1,6140 seviyesini görmüştür. Daha sonrasında Hazine tahvil alımı yapmıştır. Her ne kadar Powell açıklamalarında enflasyonun 2’nin üzerine çıksa bile sorun olmayacağını ve aylık 120 milyar $ varlık alımına devam edileceğinden bahsetse bile güvercin tonlaması piyasayı tam anlamıyla tatmin etmemiştir.
Artan likidite, enflasyon beklentisi, risk iştahının artması ve hisse piyasalarında balon oluşması bugün yaşananların özetidir. Hisse piyasasında mart ayında bir kriz beklentim olduğunu daha önce yazılı ve görsel medyada defalarca dile getirmiştim. FED dün yapmış olduğu müdahale ile bu balonun hızlı patlamamasını önledi ve yavaş yavaş balonun inmesine yardımcı olacak gibi görünüyor. Bu demek değil ki her şey bitti normale döndük tekrardan borsalar yukarı hareket edecek maalesef bunun böyle olmadığını hâlâ risklerin devam ettiğini söylemek mümkün.
Hisse senedi tarafında düzeltmenin henüz bitmediği ve bunun devamının geleceğini düşüyorum. Umarım bu durum kademeli olarak gerçekleşir ki insanlara pozisyon değişikliği için fırsat verir. Bazen piyasaları işlem yapmadan izleyebilmek kazanmak kadar kıymetlidir. Herkese bereketli, bol kazançlı bir hafta dilerim.
Rahmetli Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN hocamızı da rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun.
Saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.