Büyük Türkiye İdealinden, Türkiye Yüzyılına
Batılılaşma sürecinden sonra Türkiye, son bir buçuk asırda güneşte sürekli eriyen buz gibi erimiş ve sonunda asırlarca kavga ettiği düşmanı olan, Avrupa’nın kontrolüne girmiştir. Payitaht İstanbul’un boğazında, Rami Kışlasında, Genelkurmay Başkanlığında ve Ayasofya’da düşman askerleri, İslam’ın harem-i ismetine girmişlerdir.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin halkı, toprağı, tarihi, ruhu, kalbi ve aklı nizam-ı kadim olmasına rağmen; tıpkı zengin ve muhteşem İstanbul’dan, çorak ve kurak Ankara’ya başkentin sürülmesi gibi tarih, siyaset, toplum ve ilim, ben bu yerde hiç yaşamamışım gibi bir gecede silinmiştir.
Hikmet-i ilahi, pek bilinmez ama belki de yaşamak için can suyu olan yarım asırlık zor bir süreçten sonra halk, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, üzerine kan sıçratmadan karşı bir beyaz devrim gerçekleştirmiştir. Ankara sokaklarına doluşan Anadolu halkı, sanki İşgal kuvvetlerini İstanbul’dan savaşsız çıkarmış gibi mutluydular. “Halkın tuttuğu devrimleri biz de tutarız ama halkın kabul etmediklerini kaldıracağız” diyen Demokrat Parti’nin kahraman şehidi ve lideri Adnan Menderes, ilk karşı devrimini, yıllardır halkın kulağını tırmalayan Türkçe ezanı aslına çevirerek yapmıştır.
İstanbul’u yeniden fethetmek için fethin 500. yılında (1953) yıllardır çürütülen eserler, meyhaneye çevrilen Yıldız Sarayı, Sultan Ahmet Camii ve Surlar başta olmak üzere ilk kez onarıldılar. Bir kış günü Avrupa’ya sürülen Paris’te bulaşıkçılık yapan Osmanlı Hanedanı’nın kadın üyeleri Anavatanlarına getirildi. Anadolu’ya yollar yapıldı ve ilk kez Birecik Köprüsü’yle Fırat’ın doğusuna geçildi. Erzurum’a Üniversite, Adana ve Keban’a Barajlar yapıldı. Doğu’yla Batı gibi İstanbul’a da Avrupa ve Anadolu’yu birleştirmek için boğaz köprüsü çalışmaları yapıldı.
1950-60 yılları arasında halkın mutlak desteğiyle aralıksız süren ve halkın CHP’yi, muhalefetten de tasfiye ettiği, rüya gibi 10 yıl, kâbus gibi bir gladyo cuntacı darbesiyle, 27 Mayıs 1960’da kesintiye uğramıştır. İdamlarla nizamı kadime dönüşler yağlı urganlarla kesildi ve Türkiye tekrar geçici bir mankurt işgal sürecine girdi.
Ama basiretli halkımız tıpkı on yıl önce gibi, bu kez Adalet Partisi’ni iktidara getirdi. Yine 10 yıl sonra gürleyen-hırlayan darbeciler oldu ama yağamadılar. Halk, bu kez daha İslami ve daha milliyetçi partilere yol verdi. Ardından takunyalı dindar Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Abdülhamid ve Menderes’in yolundan iktidara gelecekti. Bu yolun son yolcusu ise Recep Tayyip ERDOĞAN’dır.
Buna karşı duruş sergileyenler ise asla bir araya gelemeyecek ama Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun ve sonrasını hiç düşünmedik diyen güruhla aynı zihniyete sahip kişiler olduğu görülüyor. Şam’da da Cuma namazı kılacağız diyen kişi ile Esed ve PYD bize ne yaptı diye aynı safta. Buna Milli Görüşçü olduğunu söyleyen ak sakallı ve nur yüzlü bir dede ve oy almak için herkese boncuk dağıtan ama bir derde deva olamayacağı görülenler de var. Erdoğan, Türkiye’yi İslamileştiriyor diyen Foreign Policy dergisi ve Biden’ı da bu safta imam olarak görebiliriz.
Tarih, sanki 1908 ve 1960 yılından sonra tekrar ediyor. Ama basiretli halkımız, Erdoğan’ı ne Abdülaziz, ne Abdülhamid ve ne de Menderes gibi 15 Temmuz’da terk etmedi. Türkiye siyasi hayatından en uzun süre tek başına iktidarda kalan kişi olarak Erdoğan liderliğindeki, Cumhur İttifakı Türkiye’nin beka sorunudur. Bir hafta önce Brezilya’da yağmalanan Başkanlık Sarayı ve kamu kurumları bize Yıldız Sarayı’nı yağmalayan çetecileri, 27 Mayıs 1960’da yağmalanan Hazine ve 28 Şubat’ta çalınan 200 milyar doları hatırlatmaktadır.
21 yıllık her türlü emeğin, SİHA’larla şahlanan milli askeri ekonomi, 70 yıldan sonra açılan Aya Sofya Camii Kebirin fatihini, Rusya, Asya ve Bereketli Hilal diyen siyasi ruha destek vermek lazım.
Sabah namazında Aya Sofya’da kuyruk oluşturan halkımız kimlerin hain, cahil veya kahraman olduğunu elbette bilmektedir.
Bir asırlık Türkiye: Nereden… Nereye?
Büyük Türkiye’den Türkiye Yüzyılına, Çanakkale Köprüsünü yapan ve sırada Kanal İstanbul diyen, harabe Rami kışlasını Türkiye’nin en kütüphanesine çeviren, Diyarbakır surlarına ve tarihi eserlere hayat veren, Anadolu’ya bir Anadolu daha katan, Bitlis ve Cizre’yi dağ ve derelerden kışın dahi aralıksız İstanbul’a bağlayan, onlarca tünellerle dağları da çağları da delen bir Türkiye, elbette Abdülhamid, Menderes, Özal, Demirel ve Erbakan’ın hayaliydi. Ve 21. yy’ın Türkiye Yüzyılı olacağı anlamına gelmektedir.
2002 yılından beri iktidarda bulunan AK Parti’nin neler yaptığını ve yapamadığını birkaç maddeyle yazabiliriz:
- Türkiye Nükleer enerjiye kavuşmuştur. (İlk olarak DP döneminde başlamasına rağmen ancak Ruslarla Akkuyu santrali çalışmaları tamamlanmak üzere)
- Millilik oranı % 20’den % 80’e çıkan askeri ekonomiye kavuşmuştur,
- Kafkaslara sağlam bir barış kuruldu ve Türk Dünyasıyla birleşildi
- Hava ve Karayolu ulaşım alanında ağır yatırımlar yapıldı
- Deniz, Hava ve Demiryolunda ciddi ilerlemeler kaydedildi
- Libya üzerinden Doğu Akdeniz’e köprü kuruldu
- Gaz ve Petrol arama filosu kuruldu
- TOGG, MMU, S/İHA ve elektrikli araçlarda tarihi çalışmalar yapıldı
- 40 yıllık terörle mücadelede ilk kez mutlak başarılı olundu
- MİT, Uluslararası ilişkilerde etkin bir milli bir istihbarat haline getirildi
- En önemlisi Çankaya’dan Beştepe Külliye’sine Büyük Türkiye ruhu taşınmıştır...
GAP, tarım, hayvancılık, eğitim, aile ve sokak hayvanları konusunda ciddi sıkıntılar devam etmektedir. Halk arasında Trabzon ve Rize’nin daha baskın olduğu kanaati yaygındır ve bürokrasinin daha da Türkiyelileşmesi gerekmektedir. Irak’a demiryolu ve ikinci bir kapı açılmalıdır. Irak, Suriye ve göç gibi bizi doğrudan etkileyen olayları çözmek için Bereketli Hilal yani Ortadoğu’da Türkiye, İran, Pakistan ve Mısır arasında kurulacak siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri bir çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.
21. yy’da da Büyük Türkiye hedefine uygun olarak diriliş ruhunu hatalarımızdan arınarak, liyakat ve ehliyet odaklı sürdürmeliyiz. İstanbul’un işgalini, Ankara’ya kadar gelen Yunanlıları ve İstiklal Marşı’nı Allah bir daha millete yazdırmasın diyen ruhu ve olayları unutmayalım.
Bugün Yükselen Türkiye’nin düşmanları her zamandan daha çoktur. Çünkü Türkiye, Osmanlının varisi olarak Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da ben de varım diyor. ABD’nin PYD ve Yunanlılara desteği bundan dolayıdır. Tarih, halk ve hak yolunda yürüyen bir Türkiye’yi kimse durduramaz ve 21. yy bizimdir inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.