12 yaşındaki bir çocuğun spor yaşamı
BBN Haber’in değerli okuyucuları..
13 yaşında Konya’nın kenar semtlerinde büyümüş sıska, cılız bir çocuk düşünün.
Konya İdmanyurdu’nun en küçük forması bile dizlerinin altından yere değiyordu.
1972 yılında Konya’yı Ankara’da Masa Tenisi Türkiye Şampiyonası’nda üç arkadaşı ve başlarında hocasıyla birlikte temsil etti. İlk kez gördüğü Ankara sokaklarında dolaşırken, kaybolmayalım diye el ele dolaşan ilkokul çağlarındaki bu minik sporcudan bahsediyorum. Ortaokuldan lise yıllarına kadar hem basketbol, hem masa tenisi kaptanı olarak okulunu temsil ediyor, hem de kulübünde oynuyordu.
Sporunun peşinde koşacağım diye ortaokulda sene kaybeden, liseyi zar-zor bitiren bir gençten söz ediyorum. Bu sporcu genç, o stadın yüzlerce metre derinliğinden artezyen kuyusuyla dolan açık yüzme havuzunda yıllarını geçirdi. O genci; rakipleri Adana Su Topu takımın ‘biz bu suda yüzemeyiz’ deyip müsabakadan çekildiği çelik gibi suyu alan bu havuzda görmekteyiz. O genç madalya üzerine madalya alan bir yüzücüydü aynı zamanda.
17 yaşında ‘yılın sporcusu’ adayları açıklandığında amatör sporcu ve salon sporlarında gelen tek sporcu olarak listeye girmeyi başarmıştı.
Bir yandan sporculuk yaşamına devam eden o genç bir yandan da yerel gazetede ‘pota altısı’ adı altında spor kritikleri kaleme almaya başladı..
2 sezon sayı krallığında başa oynadı.
Faul atışları yarışmasında Konya birincisi oldu.
Atletizmde yüksek atlamada Konya üçüncüsü oldu.
Voleybol Konya karmasında Ankara ve Kayseri’deki karşılaşmalarda takımıyla birlikte büyük başarılara imza attı.
Üniversite sınavlarında Hacettepe Psikoloji Bölümünü kazanmasına rağmen o Ankara Spor Akademisini tercih etti.
1979 yılında Konya’da basketbol branşında il dışına transfer olan ender sporculardan biri oldu.
Ve Eskişehir günleri başladı.
Yıl 1984’te o zamanki ismiyle Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün açmış olduğu yüzme antrenörlük sınavını kazanarak Konya il müdürlüğüne yüzme antrenörü olarak atandı.
İşin ilginç yanı Türkiye genelinde açılan bu sınavda şartları tutan ve kazanan tek isim oydu. Ulusal basın bu haberi sayfalarına taşıyordu.
30 yaşında tenise başladı. Selçuk Üniversitesi’nde ilk kez kadın ve erkek takımlarını oluşturdu.
Üniversitelerarası şampiyonada Selçuk Üniversitesi’nin flamasını taşıdı, ismini duyurdu.
Almanya Augsburg Üniversitesi spor kürsüsünde bir buçuk yıl görevli olarak gitti, eğitim programlarını inceledi.
Selçuk Üniversitesine hibe olarak mukavemet kayak takımlarını yüklendi, Türkiye’ye getirdi üniversitesine kazandırdı.
7 yıl Tenis Federasyonu Konya İl Temsilciliğini yaptı.
2003 yılında ‘tenis halkın sporudur’ sloganıyla federasyonun başkan adayı oldu.
Bu durum o zamana kadar adeta tekelleşmiş; başkanlığın sırayla birbirine devredildiği, belirli bir zümre arasında gelip giden bu sisteme, Anadolu’dan bir beden eğitimcinin, spor bilimcinin bir başkaldırmasıydı adeta.
Konya’dan adaylığını koyduğu için ilticacılık suçlaması bile yapıldı kendisine..
Büyük tenis spor kulüpleri onu başkan seçtirmemek için adete birleşerek kendisine savaş açtı. Ardından yüzmede Konya il temsilcisi olarak göreve yapmaya başladı.
Doktora tezini kitap haline getirdi ve merhum Naim Süleyman oğluna ithaf etti.
35 yıl boyunca aynı zamanda hobi olarak ‘kent söyleşileri’ adı altında röportajlar serisine imza attı.
*Bakanlarla,
*Müsteşarlarla,
*Genel Müdürlüklerle,
*Valilerle,
*Spor adamlarıyla,
*Kulüp başkanlarıyla,
*Önde gelen sporcularla,
*Konya sporun kurucularıyla,
*Onlarca her meslekten şehre katma değer veren insanlarla,
*Sonunda gençlere söylemek istediğiniz veya öğüdünüz nedir? sorusuyla biten röportajlarla tarihe geçen bir çok söyleşiye imza attı.
İlk yazımızda beni tanımayanlara kendimi bu satırlarla tanıtmak istedim.
Geçmişte yaptığım röportajların hemen hemen hepsinde başarıların sırrını öğrenmeye çalıştım.
Çeşitli kesimlerden olan bu insanların topluma, özellikle gençlere örnek olmasını amaç edindim.
Sonuçta ortaya gerçekten hiçbir şeyin tesadüf olmadığını yaptığım bu söyleşilerde gördüm ve bu notlarımı okurlarımla paylaştım.
Yaptığım söyleşilerde 35 yıldır hiçbir zaman ses kaydı kullanmadım.
Notlar aldım, dinledim ve kağıda döktüm..
‘Off the record’ kurallarına hassasiyet gösterdim.
Böyle de olunca köşemin konuklarım, hiçbir zaman ‘Be böyle bir cümle kullanmadım’ tepkisi vermedi.
Bundan sonra değişik konularda sizlerle birlikte olmaya çalışacağım.
En kısa zamanda görüşmek üzere. Esenlikler dilerim.
Dr. Orhan Ahmet Şener
Selçuk Üniversitesi
Spor Bilimleri Fakültesi. Öğr.Gör.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.