Ömer KULEKAYA

Ömer KULEKAYA

Şems-i Tebrizi

Şems-i Tebrizi

Mevlana Celaleddin Rumi’nin gönül dünyasında büyük değişikliklere sebep olan Şems-i Tebrizi, İslam'ın büyük din alimlerinden birisidir.

Şems-i Tebrizi 1185 yılında Tebriz'de doğdu. Küçük yaşlarda iyi bir dini tahsil gördü. Tebrizli Ebubekir Sellaf'ın müridi olan Şems, ününü duyduğu bütün meşhur şeyhlerden feyz almaya çalışmış ve farklı yerleri seyahat etmiştir. Gezginliğinden dolayı kendisine "Şemseddin Perende" (Uçan Şemseddin) denilmiştir. Ayrıca Tebriz’de tarikat pirleri ve hakikat arifleri ona "Kamil-i Tebrizî" adını vermişlerdir.

Sacaslı Şeyh Rukneddin, Tebrizli Selahaddin Mahmut ile mutasavvıf Necmüddin Kübra’nın halifelerinden Centli Baba Kemal’e intisap ederek onlardan feyz almıştır. Hz. Muhammed’in ahlakını örnek alan Şems, devamlı bir arayış içerisinde olmuştur.

Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen Şems, Mevlana Celaleddin Rumi ile 3 yıl süren beraberliği neticesinde onun hayatında yeni ufukların açılmasına vesile olmuştur.

Şems-i Tebrizi Şam’a döndüğünde, Mevlana için onun yokluğu dayanılmazdır. Şems’in varlığını kabullenememiş kimseler, Mevlana’ya ileri geri laflar etmişlerdir. Mevlana'nın bu kimselerden birine verdiği cevap şöyledir: "Onun ışığı vurmazdan önce ölü bir nakıştım sadece taş duvarlarınızda. O, elindeki yay ile vurmazdan önce tellerime; hep aynı nameyi çalıp söyleyen, kendi sesine yabancı bir kuru rebaptım. Ben onun avucunda bağlar, bahçeler ağaçlar görür; deryalar gibi geniş, deryalar kadar berrak sular görürüm. Onun avucunda çıkan ağaçların gölgesinde dinlenirim. Lâkin siz bunların hiçbirini göremezsiniz."

Bir süre sonra Şems, Mevlana Celaleddin Rumi'nin oğlu Sultan Veled’in çağrısı üzere Konya’ya geri döndü. Mevlana bir daha şehirden ayrılmasın diye, onu bir kızla evlenmeye ikna eder. Bu kız Mevlana'nın evinde evlatlık olan Kimya Hatun’dur. Kimya Hatun’a gizliden aşık olan, Mevlana’nın küçük oğlu Alaeddin, bu durumu hazmedemez ve Şems aleyhtarlarının yanında yer almaya başlar.

Şems, Mevlana'da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konya’yı terk mi ettiği kesin olarak bilinmemektedir.

Niğde’deki Kesikbaş Türbesi Şems’e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz şehrinde "Geçil" denilen mezarlıkta, aynı bölgede Hoy’da, Pakistan’ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre Şems, Konya'dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, Hoy şehrine hareket etmiş ve orada yerleşmiştir.

Rivayete göre Şems-i Tebrizi Hoy’da vefat eder ve orada gömülür. Mezarı, Unesco Dünya Kültür Mirası'na aday gösterilir. Bir rivayete göre, Mevlana Celaleddin Rumi’nin küçük oğlu Alaeddin de, Şems'i öldürenler arasındadır. Şems’in Konya'daki türbesi küçük, mütevazı, adeta saklanmış bir yerdir.

Sözleri

Ey gönül! Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür? Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor; ama aşkı bulamıyor.

Sevmek bu kadar güzelse, kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir.

Sen ol da ister yar ol, ister yara; lütfun da başım üstüne, kahrın da.

Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir. Mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden bakabilmektir.

Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca; dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca.

Sen kötülüğü terk et ki, o da seni terk etsin.

İşimiz Allah'a kalmışsa, olmuş bil.

Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme; nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca; dağı bile taşır insan aşık olup, inanınca.

Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur. Hayat bu, son dediğin an her şey yeniden can bulur.

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.

Sevmek bu kadar güzelse, kim bilir sevmeyi yaratan ne kadar güzeldir.

Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme; nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Sen ol da ister yar ol, ister yara; lütfun da başım üstüne, kahrın da.

Kalp ruha der ki: ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: 'sen yeter ki sev.'

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın.

İşimiz Allah'a kalmışsa, olmuş bil.

Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?

Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.

Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer KULEKAYA Arşivi