Futbol taraftarla güzel!
Kelime anlamı bir olayda veya spor dalında bir taraftan veya takımdan olmaya dense de futbol takımlarının sempatizanlarına verilen isimle özleşmiştir. Taraftarlık, bakıldığında farklı, yaşandığında farklı bir duruştur. Dışardan stres atmaya gelen ve sürekli bağırıp, futbol keyfini kaçıran insanlar topluluğu olarak anılsalar da, bir takıma gönül verip peşinden koşmak bile başlı başına bir meziyettir. Taraftarları, taraftar grupları şekillendirir ve tribün liderleri, atmosfere göre onları senkronize eder. Aslında birazda alışkanlıktır. Alışkanlıktan yâda bağımlılıktan kurtulmanın temelinde, o alışkanlıktan uzak durmak yatar ya hani, pandemi süreciyle, taraftarsız gelinen maçlar; insanların içinde ki futbol ateşini soldurmuş olmalı ki, ülke genelinde, taraftar anlamında sıkıntılı maçlar oynanıyor. Konyaspor, 2 kez Avrupa kupalarına gittiği sezonlar şöyle dursun, eski stadyumdan beri taraftar kültürü olan bir takım. Neredeyse hiçbir dönemde, bu kadar taraftara hasret kaldığı, bir Süper Lig sezonu yok…
Bilet fiyatlarını, sezon başından daha makul seviyelere getiren yönetim, başarılı sonuçlara rağmen, halen istenilen düzeyde bir taraftarı stadyuma çekemedi. Bu durumda; maçın oynandığı saatler de etkili olsa da, nedensiz bir bekleyiş var! Öte yandan; sürekli eleştirip, moral bozan küçük bir kesimin de maçlara gelmediğini fark ediyorum. Konyaspor yönetimi, taraftarı, stada yeniden çekme adına güzel bir sosyal sorumluluk üstlendi. Atık şişe karşılığı, bilet aktarımı yapıldı. Buna rağmen Rize maçında beklenen taraftar, sayı olarak yoktu. Pandemi süreci, aşı, test ve ön yargıların olumsuz etkilerini de görmezden gelemeyiz…
Rizespor, yeni hocasıyla beraber aldığı galibiyet ile moralli bir şekilde Konya’ya gelmişti. Maç öncesi önde baskı yapıp, hataya zorlayacaklarını ve katı defans yapacaklarını görmek zor değildi. Bu kilit, erken gelecek gol ile kısmen açılır ve Konyaspor rahat bir galibiyet alır diye düşünmüştüm.
Karşılaşmanın ilk düdüğüyle beraber, tabiri caizse yerimize oturmadan gelen gol, bizi rahatlatmıştı. Fakat bu erken gol ve skoru koruma içgüdüsü bizi olumsuz yönde etkilemiş olsa ki, maçın ilk yarısı bu sezon ki en kötü oyunlarından birini izledik. Buna rağmen skoru tutmak önemliydi. İlhan Palut’un en çok beğendiğim yönlerinden biri sürekli takıma bir şey katması, yeni şeyler getirmesi, denemesi ve çalışması diyebilirim. Bu maç özelinde; önde baskı yapacaklarını tahmin edip, rakiplerini bozma adına kale atışlarında farklı varyasyonlar denediler ve başarılı da oldular. Dar alandan çıktıkları her mücadele Konyaspor için tehlikeli bir atağa dönüştü. Rize ekibi ise; kaliteli ayaklarla, nasıl bu kadar kötü atak yapılır! resitali verdi. Takım olgusundan çok uzaklar ve serkeş bir oyunla kaleyi görmeden bile şut attılar. Gol bulmaları halinde, oyunda büyük bir kaos olabilirdi. Bu yüzden, duran toplar çok tehlikeliydi. İkinci devre orta alanda ki top kayıplarını önlemek ve daha çok topa hakim olmak için yapılan değişiklikte Mpoku’nun fişi çekmesi onun ve takım için ekstra motivasyon oldu. Alınan sonuçlar ve ligde ki konum itibariyle hocayı haksız eleştirmek yanlış olur. Sanki Ahmet Hassan bir 10 dakika kadar fazla süre alsa, her ne kadar bu sistemin oyuncusu olmasa da, ondan da faydalanacak gibiyiz. Seri mağlubiyetler, kaliteye rağmen istenileni yapmayı, başarıyı, takım olgusunu nasıl etkiliyorsa, seri galibiyetler de; olumlu yönde, özgüveni, başarıyı ve takım gibi takım olmayı etkiliyor.
Bize düşen, bu takım gibi takımı desteklemek ve tribünleri artık yavaş yavaş doldurmak.
Maçın sözü; Futbol taraftarla güzel…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.