Kalbimizdesin Ahmet Çalık
İnsan doğduğunda inancımız gereği kulağına ezan okunur ama namazı kılınmaz. Öldüğünde ise sela okunur, ölüm haberi uygun bir şekilde verilir. Namazı kılınır ama ezan okunmaz. Çünkü ölümde kılınan namaz, doğumda okunan ezan içindir. İşte ömür ezan ile namaz arasındaki bu zaman kadar kısadır. Ölüm haktır ve her nefis ölümü tadacaktır...
Ahmet Çalık hepimiz gibi kulağına ezanı okunmuş ve ömür denen bu yolda kaderini beklemiş, kazadan haliyle habersiz evlilik için son hazırlıklarını yapmak için çıkmıştı yola...
Futbol hayatına Ankara’da başlamıştı. Futbolcu fabrikası olan Gençlerbirliği’nin yolunu tutmuştu. Ailesi özellikle babası ona çok güveniyordu. 8 Yıl boyunca antrenmanlara götürdü getirdi oğlunu, belki de bir gün hayallerini gerçekleştireceğini biliyordu. Bir hayali daha vardı Ahmet’in.. Gemi kaptanı olmak…
Ahmet babasının verdiği desteğe karşı mahcup olmamak için, onu utandırmama adına herkesten daha fazla çalışıp verdiği emeğin boş olmadığını göstermek istiyordu…
Ahmet daha altyapıdayken, Galatarasay scoutların dikkatini çeker ve radarına takılır. Dönemin efsane başkanı İlhan Cavcav bu ilgiden haberdar olur. Ahmet’i kaptırmamak için profesyonel lisansını biran önce çıkartır. Ahmet artık A takımla antrenmanlara çıkmaya başlamıştır. Maç öncesi son çalışmada maç kadroları okunurken Ahmet kadroda olmayan oyuncularla diğer tarafa geçtiği sırada kadroda kendi adının okunduğunu duymuştur. Hem duygulanmış hem de çok sevinmiştir. Rakip Fenerbahçe’dir 18 yaşındaki genç stoper maçın hakkını verir, karşılaşmayı kazanırlar. Her geçen gün grafiği yükselir. Belki gemi kaptanı olamamıştır ama genç yaşta Gençlerbirliği kulübünün kaptanı olmuştur. Çocukken hayalini kurduğu Galatasaray transferi için 23 yaşını bekleyecektir. 23 yaşında Galatasaray’a transfer olan Çalık, şampiyonluk yaşar ve Milli formayı terletmeye başlar. Futbol herzaman güllük gülistanlık değildir. İnişler çıkışlar olur, yaşadığı form düşüklüğünden yedek kulübesine gider ve artık yeni bir başlangıç yapmanın vakti gelmiştir. Birçok takımdan teklif alır ve kararsızdır. Kalbinin sesi Konyaspor diyordur. En iyisi bir büyüğünden yardım almaktır. Fikir almak için Milli takımın ve Galatasaray’ın efsane futbolcularından Selçuk İnan’a danışır. Selçuk İnan Konyaspor’un tam da kendisi ve yaşantısı için uygun takım profili olduğunu söyler. Selçuk ağabeyinin ve kalbinin sesini dinleyerek Konyaspor’un yolunu tutar. Konyaspor’da ilk başlarda beklediği formu yakalayamaz tam form tutup 2 maç oynar bu defa da, günümüzün illeti covide yakalanmıştır. İstirahat süresinden sonra formayı hak etse de yedek kulübesindedir. Oynamayan her futbolcu gibi antrenmanlarda yüzü düşer. İsteksiz tavırları göze çarpar. Bu durum dönemin kurumsal iletişim sorumlusu Hüseyin Ekinci’nin gözünden kaçmaz, Ekinci o günü şöyle anlatır;
“İmzanın ardından uzunca bir süre forma şansı bulamadı. Tam ritim yakaladı dediğimiz anda iki maç oynadıktan sonra ve antrenman/maç temposunun her geçen gün arttığı bir dönemde Covid olmuştu. Çok üzülmüştü. Covid sonrası yine temposu yüksekti ama yine de 11’de kendine yer bulamıyordu. Forma giyemediği için çok üzüldüğü belliydi. İçi içini yiyordu. Erzurum maçının son taktik çalışmasıydı. Aslında her anlamda hazırdı ama son taktik antrenmanda yine yelek kendisine verilince anlamıştı. Bu maçta da oynamayacaktı.
Yeleği aldığı anı çok iyi hatırlıyorum. Başı öne düşmüştü. Morali inanılmaz bozuktu. Formayı hak ettiğini biliyordu. Antrenmanda koşmuyor mücadele etmiyor üzerine gelen topları sağa sola doğru uzaklaştırıyordu. Antrenman devam ederken bir mesaj attım telefonuna…
Mesajda şu yazıyordu; Sevgili kardeşim; moralinin bozuk olduğunun farkındayım. Allah için seni kalben seviyorum ve eminim sen bu takımın vazgeçilmezleri efsaneleri arasında olacaksın. Burada yaşadığın günleri hep güzel hatırlayacaksın. Biliyorum oynamalısın. Hak ediyorsun. Ama biraz sabır, çalışmaya devam. Olanlar yaşananlar senin mücadele gücünü düşürmesin. Sana futbolculuğuna adamlığına senin tahmin ettiğinden daha çok inanan insan var burada. Biraz daha sabret kardeşim. O formayı alacaksın ve bir daha vermeyeceksin. Ama formayı giydiğin gün her şeyinle hazır olmalısın. O yüzden çalışmayı hiç bırakma, çok inanıyoruz sana…”
Bu mesajında etkisinden mi bilemeyiz, Ahmet yedek kalsa da yılmadan çalışmaya devam etti. O formayı aldığında bir daha bırakmadı ve taraftarın sevgilisi oldu. Son ana kadar terinin son damlasına kadar mücadele etti ve efsane olmuştu. Bunlar Ahmet’in futbolcu ve saha içinde olan yönü, birde saha dışında ki Ahmet var ki onu anlatmadan geçmemek gerekir. Altyapıda ki gençlere krampon ve spor malzemesi alır. Durumu olmayan ailelere özellikle öğrencilere destek olur. Ahmet, kimseye fark ettirmeden, öğrencilere burs verir, Ramazan aylarında durumu olmayanlara elinden geldiğince yardım eder, ailelerle bizzat iftar açmaya gidip yardım eden bir değerdir. Cuma günleri ve kandil günleri simit alıp bizzat kendisi dağıtacak kadar alçak gönüllüdür. Sahada taraftarın duvar Ahmet’i dışarıda alçak gönüllü, gönüllere taht kuran bir beyefendidir…
Ahmet’in Ramazan ayında yaptığı bu yardımlar takım arkadaşı Guilherme tarafından fark edilir. Guilherme ona ne yaptığını sorar, Ahmet Ramazan ayının mübarek bir ay olduğunu ve durumu olmayan insanlara yardım yapılması gerektiğini söyler. Ahmet o kadar güzel anlatır ki, Guilherme bu durumdan çok etkilenir ve yüzlerce koli Ramazan bağışı yapar.
Yeni sezon başlamıştır. Konyaspor’un savunma hattı herkesin gıptayla baktığı bir savunma haline gelmiştir. Ligin en az gol yiyen 2 takımından biri olurken, Ahmet Abdülkerim ikilisi her zeminde konuşulur. İlk yarı bitmiştir. Ahmet’in takımı Konyaspor zirve mücadelesi verirken, Ahmet’in evlilik için tatlı bir telaşı başlar… Takım izinlidir, Ahmet ise evlilik hazırlıkları için, Ankara’ya gidecektir...
O gün sabah 10:00 sularında bir sağlıkçı arkadaşım aradı, bana; ‘sizin Ahmet’in isminde Yılmaz var mıydı?’ dedi. ‘Evet de niye sordun’ dedim. Bir kaza bildirimi aldıklarını söyledi. Ne yalan söyleyeyim benimde aklıma birkaç ay önce Ahmet’in arabasının karıştığı bir kaza gelmişti. ‘Haber eskidir o araçta Ahmet yoktu’ falan dedim. ‘Abi emin misin’ deyince bir afalladım. Hemen bilgisayarımı açtım ajanslarda, haberlerde bir şey bulamadım. Rahatladım. Oh şükür dedim. Aradan 1 saat kadar geçmişti. Bu defa bir başka sağlıkçı arkadaşım aradı. ‘Ahmet Çalık öldü diyorlar, bu işin aslı nedir?’ dedi sonra neler dedi bilmiyorum telefonum elimden düşmüştü. O kadar şaşkındım ki, kelimeler ağzımda düğümlendi. Nefes alamadım adeta, o acı bildirim gelene kadar ne yaşadığımı bilmiyorum…
Haber doğruydu, Ahmet’i kaybetmiştik… Trafik kazası bir kez daha yüreğimizi yakmıştı. Ama bu defa hepsinden acıydı be, 2004 yılında Tevfik hocayı yine bir trafik kazasında kaybettiğimizde, 2010 yılında yine trafik kazasında Branimir Poljak felç kaldığında da çok üzülmüştüm ama Ahmet bir başka üzdü beni, kalbinin güzelliği yüzüne vurur ya bazı insanların, gencecik yaşında aramızdan ayrılmıştı. Eğlence kulüplerinde gezmedin, fakir fukarayı unutmadın, başını secdeden eksik etmedin, hep iyilik güzellikle yaklaştın hayırlısını diledin, Ahmet biliyor musun sen ölmedin, bugün Konya’da ve ülkenin birçok yerinde sana hatimler iniyor. Sen gençlere böyle de olurmuş dedirttin, bugün ülkeyi yasa boğdun, ne futbol konuşacak, ne de konuşacak durumda değiliz…
Hayat belki devam ediyor ama, sensiz çok zor be Ahmet, Allah önce ailene sonra camiamıza ve tüm sevenlerine sabır versin. Türk futbolunun başı sağolsun...
Günün sözü; Şüphesiz ki Allah’tan geldik yine ona döneceğiz, Kalbimizdesin Ahmet Yılmaz Çalık…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.