Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Enes'le karalar bağladık...

Enes'le karalar bağladık...

Gelecek kaygısı dedi, kendini öldürdü. Geçekten Enes gelecek kaygısı mı yaşıyordu yoksa var olduğu topluluğa zorla uyum sağlaması mı bekleniyordu?

Enes bir tarikata ait yurtta sadece onların istedikleri gibi bir hayatın ortasına atıldı. Ailesi, onun için yapılabilecek en iyi şeyin bu olduğunu düşündü. Aile, tarikatla ilgili bu güne kadar bir zarar görmediklerini inanırken, çocuklarının kendini öldürmesiyle en büyük zararı gördü.

Ülkemizin dine bakış açısı çoğunlukla geleneksel ve genel geçer kurallar doğrultusunda oldu. Genellikle de, takvasız, araştırmasız ve dümdüz. Doğru bilgi çok silikleşti. Saptırılmış örgütlenmelerin elinde kendi içlerinde devletlerini kurdular, zira bu devirde inancımızla ilgili ortaya bir şey koyduğumuzda şucu ya da bucu yakıştırmalarına maruz kalıyoruz. Enes'in yaşadıkları da bunun en hazin örneklerinden biri. İslam dininin temelindeki hoşgörü ve özgürlük maalesef şimdi baskıya dönüştü ve temeline korku yerleştirildi. Anne babalar kendi gördükleri bir kısmını öğrendikleri din bilgileriyle çocuklarının geleceğini kurduklarını düşündüler. Bu kararları verirken kendi öz korkularını ve cahilliklerinin yansıması olduğunu asla bilemediler. Bu devirde özellikle Z kuşağının doğduğu ortama bakarsak bu sistem zaten asla işlemeyecek ve maalesef kayıplarımız artacak. Din ve ahlak kuralları her toplumda olması gereken hatta uyulması gereken nadide istisnalar. Toplumların temelini oluşturur. Ama bu şekilde değil. Örgütlenme ile değil. Din, temelinde değiştirilmeden, medeniyet ve lütuf seviyesinde bir uyum gerektirir.

Türkiye bu tarz toplulukların bedelini çok yakın zamanda ağır bir şekilde ödedi. Namaz vakitleri ve anlamına dokunmadan okutulan Kuran-ı Kerim sadece bir işlev ve arkasına sığınılacak liman olarak kaldı. Sonuç olarak artık terör örgütü olarak bildiğimiz o örgütte yetişen gencecik beyinler, bencil olmayı öğrenerek yıllarca başkalarının hakkını yedi, ortaya çıkınca da edindikleri huylarıyla beraber mağdur edebiyatına sığınarak kendilerini savundular.

Bu Tarikatlarda, Çocuklar Neler Yaşıyor?

Öncelikle söylemeliyim ki, bu tarz tarikatların her zaman gerisinde durdum. Ait olmam imkansızdı. Bu inançsızlıkla alakalı değil, dinimle ilgili merakımı gidereceğim çok üstün kaynaklarım her zaman oldu. Bu tarz tarikatlara mensup insanların çoğunda da dayanağı belirsiz şaşa ve lüksü gördüm. Her şeyin en iyisi en yenisi onlarda oldu. Hepsi nedense iş insanı oldu ve birçoğunun çocuğu yurt dışında en iyi okullarda okudu. O tarikata mensup olmayan akıllı çocuklar da, kendi emekleriyle okullarını bitirdi ve yine sözde cemaat liderlerinden torpilleri olmadığı için işe giremedi. Dinimizde en büyük ceza hak yiyenlere verilecekken, bu tarz topluluklar maalesef bunu göz ardı etti ve kendinden olmayanları dirsekleri ile itti.  Gözlerimle şahit olduğum ve birebir maruz kaldığım bir çok hikayem de var. Çok büyük bir kuruma iş başvurusu yaptığımda "Kimlerdensin?" sorusuna, bir başka görüşmemde de "Seni kim gönderdi?" demişlerdi ben de sinirlerime hakim olamayarak ve her ne olursa olsun böyle bir bakış açısıyla çalışmayacağım için, cevap olarak "Allah gönderdi" demiştim. Ama aynı açıdan inanmadığımız için, şimdi muhtemelen kaçak olan o adam içinden benimle dalga geçmişti.

Çok eskiden de tarikatlar vardı, oralarda dinin gerekleri öğretilir ve arayışta olan insanları İslam dininin gerekleri en doğru şekilde öğretilirdi. Doğru bilgi aktarımı için diyar diyar dolaşılır ve metafizik çerçevesinde toplumlar İslam dini için ikna edilirdi. Ama şu anda kimse kusura bakmasın dünyalık tarikatlar insan hayatının ortasına balyoz gibi iniyor ve inanca yönlendirdiklerini düşünürken, dinden soğutma misyonu üstlendiklerini göremiyorlar ya da bilinçli yapıyorlar. Bilemiyoruz...

Bu gençlerin, çocukların ne yaşadığını Enes'in videosunda bir kez daha gördük. Kendi kararını veremeyecek yaşta olmayan evlatların ailelerinin dikte ettiği kararlarla, gri duvarların ardında gelecek kaygısıyla beraber yıldız gibi bu dünyadan kayıp gidiyor. Ve kimse tutamıyor. 

Tüm gün okul yorgunluğunun ardından yurduna geldikten sonra çok daha ağır şartlarda, temizlik, saatleri uzun dini dersler, yerine getirilmesi gereken dini vecibeler... Peki bir şey soracağım, içinden sürekli isyan etmesine sebep olan bu dikteler sizi ne kadar sevap kazandırıyor? İslam dininin temelindeki naif yaklaşım nerede? Siz o toplanan sözde vakıf paralarını yerken ve lüks içinde yaşarken eteğinize yerleştirdiğiniz insanları mütevazı olma yaklaşımı(!) konusunda ne kadar ikna edebilirsiniz? Sadece ikna olduklarını sanırsınız. Korku psikolojisiyle sadece biat edilir ve sizde asla olmayan maneviyatı da onlara geçiremezsiniz. Ailesinden sizden korkan çocuklar "mış" gibi yapmaya devam eder. Siz de Ahiret inancından uzak insan hayatının ve hak yemenin bedelini bizim inancımıza göre yeri ve zamanı gelince ödersiniz...

Araştırmamış, okumamış, kendini geliştirmemiş, doğruya ulaşmakta erinen insanları, peşinden sürükleyen bu tarz örgütlenmelerin, dini malzeme yaparak, kendi düzenlerine göre uyarladıkları sözde din kurallarına göre yayılması kabul edilebilir olmamalı. Yetkililerin bir an önce, çok hızlı ve derinden yayılan sapkınlığa el atması lazım. Yoksa sözde tarikat şeyhlerinin imparatorluğunda bir nesil daha yok olacak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sima Güleser Polat Arşivi