Filistin, İslam Dünyası’nın Aynasıdır
Filistin; su ve zeytin başta olmak üzere zengin tabii kaynaklar, dini mekânlar ve Akdeniz kemeri boyunca Mısır-Suriye ve Lut Gölü arasında bulunan jeo-stratejik konumundan dolayı, Ön Asya’nın kilidi konumunda bulunmaktadır. Tarih, bize bir kez daha Filistin’in siyasi durumu ile İslam Dünyası’nın siyasi durumunun paralel olduğunu göstermektedir.
Verimli Hilal’in tam merkezinde ikinci Haçlı-Siyonist Krallığı olarak kurulan İsrail, 1916 yılında Sykes-Picot ve bir yıl kadar sonra da İngiltere Dışişleri Bakanı Siyonist Belfour tarafından İsrail Devleti’nin kuruluşu “Haşmetli İngiliz Kraliyet Hükümeti, Filistin’de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılar… Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır” şeklinde mutluluktan ağzı kulaklarına varırcasına resmen dillendirildi.
Tüm milletlerin kanını kumpas, para ve teknoloji ile emen ilk Siyonistler, “Topraksız halka halksız toprak” diyerek maalesef Ruanda ya da kutuplarda değil de yukarda saydığım en az üç nedenden dolayı Filistin’i istemişlerdir. Bundan on yıl önce kendilerinden, Yahudi kullarına başlarını sokacakları bir mahalle istenen II. Abdülhamid Han, bedava alacaklarını bildiği halde, şahsına ve devletine ne pahasına olursa olsun red cevabı vermiş ve bu nedenle İttihat ve Terakki denilen (İTT) gerici ve fitneci mankurtlar tarafından, 23 Temmuz 1908 yılında gerçek manada son Türk-İslam Hükümdarlığı, İngilizlerin desteğiyle sona erdirilmiş ve İTT’lerin kontrolündeki Meclisten geçirdikleri ilk yasa, kendilerini iktidara getiren Siyonistlere toprak satışının serbest bırakılması olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Büyük Kudüs Müftüsü Emin El Hüseyni’nin imdatnamesine verdiği cevapta görüldüğü gibi “Filistin’e el sürülemez, Peygamberin arzusu için kanımızı dökmeye hazırız…” cevabı, II. Dünya savaşı öncesi büyük fırsatında Hatay ve Boğazları aldıktan sonra, Suriye, Irak ve Filistin’e hazırlanan ve yabancı hekimlere teslim edilen Mustafa Kemal’in erken ve ani ölümü şüpheli olarak görülmektedir.
Aynı şekilde Filistin’e silah yardımı yaptığı iddia edilen ve tam da Suriye’ye mal sevkiyatı yapılmak üzereyken, Bakü Fatihi Kafkas İslam Kumandanı Nuri Killigil Paşa’nın silah fabrikası da, İsrailli ziyaretçilerden hemen sonra Beyrut Limanı gibi patlatılmış ve 70 kiloluk Paşa’nın ancak bebek tabutuna cenaze namazı kılınabilmiştir. Benzeri süreç uçak fabrikası batırılan Nuri Demirağ ve top fabrikası soba borusuna çevrilen Şakir Zümre için de geçerlidir. Bu nedenle ikinci Bakü fatihi Selçuk Bayraktar’ı ve Ebabillerini (S/İHA) koruyan iktidara minnettarız.
Nil’den Fırat’a kadar vaat edilmiş toprakların rüyasını her gece gören, pijama çizgili bayraklı İsrail, ülkemizin özellikle GAP bölgesinde uzun vadeli arazileri hem kamudan hem de şahıslardan kiralayıp kirletmekte; Fırat, Dicle ve Harran’ın düğünlerini PKK-PYD ile kırmızıya boyamaktadır.
Aristo-İskender taktiğiyle birbirleriyle kavgalı hale getirilen İslam Dünyası, 19.’yy’ın ikinci yarısından itibaren Jön Türkler olarak adlandırılan ekseriyetle Batı ajanı siyasi düşünceler; A. Rıza ve İngiliz Ali üzerinden Türklerde İttihat ve Terakki Fırkası, Halil Ganem üzerinden Araplarda Diriliş manasına gelen ama fiilen ölüm demek olan Baas Partisi, Arnavutlarda İ. Temmo ve Kürtlerde İ. Sükûti, Kürt Ziya ve A. Cevdet zihniyetinden A. Öcalan’a kurdurulan HDPKK olarak uygulanmaktadır. Maalesef kadim siyasi kodlarından kopartılan bu halkların vardıkları tek yer Batı(l)Dünyası adına, İslam Dünyası’nı İsrail’e Filistin gibi hazırlamaktır. Örneğin, Baas Partisi ve şimdiki lideri Beşar Esed’ın (gerçek soyadları canavar idi) babası Hafız Esed Rusya ile birlikte, Arap Çöllerinin su ve ağaç deposu olan stratejik Golan tepelerini İsrail’e verdiği için bugüne kadar iktidarda tutulmaktadırlar.
Demir Kubbe ve İzzettin El Kassam Füzeleri
İsrail’in hava savunması Ok, Callut’un Sapanı ve Demir Kubbe sistemleri tarafından korunmakta ve parçalarının çoğu ABD’den getirilip montaj edilmektedir. Şimdiki asimetrik savaşta, on yıldan beri kullanılan Demir Kubbe füzelerinin başarı oranı oldukça düşmüşe benziyor. Bunun iki sebebi var ya İzzettin El Kassam’ın füzeleri güçlendi ya da İsrail çöküyor.
Son iki yılda ancak 1000 füze fırlatabilen HAMAS’ın askeri kanadı İzzettin El Kassam (Suriye asıllı olup, Filistin’de İngilizlere karşı silahlı direndiği gibi Libya’da da Osmanlı ordusuna yazılmış ve Filistin- Lübnan sınırında hücre askeri birlikler kurup bu uğurda İngilizler tarafından ancak 500 kişilik birlik tarafından şehit edilmiştir) füzelerine yeni ve daha etkili İran yapımı füzeler (Fatih-313) de eklenmiş ve günde 100 den fazla füzeyi İsrail’e fırlatmıştır.
İsrail’de her yeri vurabilen HAMAS’ın, bunları nasıl getirdiği, nerde sakladığı efsane istihbarat örgütü(!) MOSSAD’ı nasıl atlattığı ve bunlara kimyasal başlık takıp takamayacağı da kimsenin düşünmek istemediği sorulardan akla ilk gelenlerdir. Aslında Callut’un sapanı olan HSS de başarısız oldu ve sırları pazarlara düştü. HAMAS mühendisleri tarafından sürekli geliştirilen füzelerin kodlarını toplamacı kopyacılar tabi ki çözemez.
İzzettin El Kassam’a karşı çaresiz kalan Demir Kubbe’ye bir de Hizbullah kuzeyden hareket geçerse İsrail ne yapar? 24 gün önce Şam’dan İsrail’in nükleer Dimona tesislerini vuran 500 km’lik füzeye ne demeli? Ya bir de ebabil gibi SİHA’lar gelse ne olur?
Ne yapıyorsun yahu Ey Netanyahu ?
Selahaddin’in en iyi 10 komutanından biri olan (Sekizi Hakkârili) Kudüs’teki İsa El Hakkâri Caddesi ve yine Selahaddin’in hekimi Hüsameddin’i Cerrahi’den adını alan Şeyh Cerrah mahallesi, tarihin hiçbir döneminde Yahudilerin olmamıştır. 1850’de kurulan bu kutsal mahalleyi, topraklı, silahlı ve azgın bir azınlığın sapıklık mekânı haline getirip, sakinlerini de ölüme sürmek istiyorlar. Lakin ağacın kurdu içinde olup iki yıldır hükümet kuramayan Netanyahu’nun esas derdi, tek başına hükümet kuramadığı gibi yolsuzluk davalarından dolayı da ahir ömründe dünyada iken hapse girmektir. Ancak ne zaman öldüğü bile bilinmeyen Ariel Şaron, İzak Rabin, ve Ehud Olmert’ın akıbeti onu da beklemektedir.
Dünyanın her yerinden toplama ve bölünmüş bir yapıya sahip İsrail toplumunun, tek ortak noktası Filistin düşmanlığı olup önümüzdeki süreçte İsrail, kendini çevreleyen 2 milyar, komşuları 200 milyon ve 10 milyon Filistinliye ilaveten kendi içindeki nüfusun yarısına hızla yaklaşan Filistinliler sorunuyla da yüz yüze kalacaktır. Mesela, İsrail'de yaşayan Filistinlilerin desteklediği HAMAS yanlısı Ra'am Partisi'nin Meclis'e dört temsilci soktuklarını da hatırlatmak lazım.
Kısa Bir Değerlendirme
İlk olarak Hz. Ömer tarafından 637 yılında Kudüs’ün fethedilmesiyle, İslam Dünyası’nda görülen yükseliş süreci, 1099 yılında yaşanan fetret dönemiyle başlayan Haçlılar tarafından işgal edilen Kudüs’ün geri alınışı, Selahaddin-i Eyyubi’nin liderliğinde İslam Dünyası’nın toparlanmasıyla ancak 88 yıl sonra mümkün olmuştur.
730 yıllık bir özgürlükten sonra Fransız Gouraud ve İngiliz Allenby ikilisinin “Kalk! Biz geri geldik” diyerek, 104 yıldır Kudüs’ün ikinci işgal süreci yaşanmakta ve Sykes-Pico ile parçalanıp onursuzlaştırılan İslam Dünyasına elbette ikinci Selahaddin gelecektir.
Kalbi, 144 dönümlük mübarek bir alanda bulunan Kudüs’ün; sağ kolu Mısır’dan Fas’a kadar, sol kolu Şam’dan Malezya’ya, kafası ve sırtı Anadolu’dan Kırım’a uzanmaktadır. En az bu üçlünün birleşmesiyle kurtulabilen İslam Dünyası’nın fetret durumuyla Kudüs’ün durumu maalesef paralel görülüyor. Öyle bir lider çıkmalı ki; mezhep ve ırk farkı gözetmeksizin Hz. Ömer’in adaleti ve Selahaddin-i Eyyubi’nin basiretli siyasetiyle Kudüs yani İslam Dünyası kurtulabilir.
Bunun için de öncelikle Türkiye, Mısır, İran ve Pakistan tarafından yeni bir birlik kurmalıdır ki, bu bize Hulagu ve Kadıhan’ın ibretlik tavsiyesidir. 6 İmparatorunu Fırat’ın doğusuna gömen Roma’nın, “Biz gitmezsek onlar gelir” siyasetini, Armageddoncu Netanyahu’yu ve son müjdeyi de biliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.