Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Gönlünü dinle ama her istediğini de verme

Gönlünü dinle ama her istediğini de verme

Kalpte bir doyumsuzluk vardır; onu Allah’tan başka hiçbir şey asla gideremez.

“İbni Kayyim El Cezviye

Bir Hikaye:

Lev Nikolayeviç Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabı tamahkar çiftçi Pahom’un ibretlik hikayesi ile başlar .

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır.

Bir türlü gözü doymayan Pahom bir yerlerde, cömert insanların yaşadığı verimli topraklarda, başkanının karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için onlara gidip talebini iletir.

Başkan, Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek ya da koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” Der ve ekler; “Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”

Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.

Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takati. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktada yere yığılır ve bir daha kalkamaz…

İzleyenlerin çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Pahom istediği kadar arazi kazanmış ama bir gece önce rüyasında gördüğü gibi hayatını kaybetmiştir.

Uşağı, bir mezar kazarak onu defneder. Tolstoy’un hikâye ettiği Pahom’un hikayesi iki metrelik mezar toprağında sona erer.

Doyumsuzluk, yalnızca maddi arzularla ilgili olmasa gerek, insanın kendini aşma arzusunun da bir yansıması olarak görülebilir.

İnsan ruhunun tüm yeteneklerinin kemâle erdirmeden bu olumsuzluktan kurtulmayacağı, nefsini dizginlenmeden ve aklın rehberliğinde yaşamadan istenilen en yüksek gayeye ulaşılmayacağı kadim kültürümüzden bize aktarılanlar arasındadır.

İnsanın doyumsuzluğu bir arayıştır aslında. Ancak bu konuda ölçü kaçtığında “yanlış hedeflere yönelmiş arayış” olarak karşımıza çıkar.

Doymayan ona ne versen fazlasını isteyen nefislere sahip insanlarız. Dünyanın faniliğini kabullenmeden, mevcut olana razı olmadan ve benliği terbiye etmeden kalplerde huzurun yeşermesi pekte mümkün görülmüyor.

Dijital çağda ahlâk ve değer aktarımının zayıflaması gönüllerde yoksulluğu doğurmakta, geçmişte eleştirilen mal–mülk hırsına ilave olarak sanal dünyada da görünür olma, beğeni alma ve güç kazanma gibi doyumsuzluklarında insanı etkilemekten öte yönettiğini de söyleyebiliriz.

Aklı ve kalbi beslemek, kanaat, erdem ve aşk ile nefsin duygularını hizaya getirmekle tatminsizlikten kurtulabiliriz. Zararımıza olacak fazlalıkları istemek yerine, var olanı fark etme ferasetine sahip olmak adına bir anlayış geliştirebiliriz.

Erdem Bayazıt’ın hoşuma giden çok güzel bir sözü var: “Hep yarınları bekledi bu insanlar, geldiğini hiçbir zaman fark etmediler.

Doyumsuzluk anlayışında şimdiye razı olmayıp hep yarını bekleme gafleti de vardır dünyamızda. Zamanı “ân” olarak görüp; “dem bu demdir.” dersek yarınları bekleyenler arasında olmaz, yarınlarını doğru yaşayanlar arasında oluruz.

Kanaat kültürü ile tüketim kültürünün savaşından kaybeden kanaat olursa doyumsuzluk devam edecektir. Sahip olduğumuz akıl ve vicdanlarımız hırs tarafından gölgelendiği takdirde nefsin denetimsizliği ortaya çıkacaktır.

Bu konuda son bir reçete de Evliya Çelebi’den gelsin.

“Gönlünü dinle ama her istediğini de verme”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi