Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

İstanbul’un Yeniden Fethi ve Belediye

İstanbul’un Yeniden Fethi ve Belediye

İstanbul’u yeniden fethedeceğiz diyen ilk kişi Adnan Menderes’tir. Çünkü Fethin 500. yılına gelindiğinde şehir çıkmaz sokaklarıyla adeta bir harabe gibiydi. Sultan Ahmet Camii’nin minareleri dahi yarıya kadar yıkılmıştı. Sahil-Vatan-Millet caddeleri yoktu. Açıkçası bir yangında şehir toptan yok olabilirdi ki; tarihte yangın kıyametleri Ayasofya’nın başına dahi gelmişti.

DP’nin iktidarda bulunduğu 1950-1960 yılları arasında, özellikle İstanbul’daki tarihî eserler büyük bir yenileme geçirmiştir. Fatih’ten beri ilk defa restore edilen İstanbul surları ve Rumelihisarı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın takibiyle yenilenmiştir. Eyüp Camii, türbesi ve civarının yenilenmesinden sonra, açılış ziyaretinden sonra konuşan Menderes’e göre, “mazisine, ecdadına, onların bıraktığı paha biçilmez değerli eserlere hayrı olmayan bir cemiyetin kendisine de hayrı olmaz(dı)”.

DP iktidarı döneminde, Türk tarihinin somutlaşmış merkezi olarak görülen İstanbul’a özel bir önem verilmiştir. “İstanbul’u İslâm Dünya’sının ikinci Kâbe’si yapacaklarını “belirten Menderes, bu konuda İstanbul’un fethinin 500. yılı dolayısıyla çok büyük hazırlıklar, gösteriler yapılmış ve İslâm ülkelerinden devlet başkanları davet edilmiştir.

İstanbul’un Yeniden Fethi ve Belediye

481 yıllık camiden müzeye çevrilen ve 24 Temmuz 2020 tarihinde, kendini DP’nin varisi olarak gören AK Parti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan tarafından 86 yıl sonra tekrar camiye çevrilmiştir. Türkiye’nin siyasi kimliğiyle paralel bir süreç yaşayan Ayasofya Kebir Camii’nin duvarlara asılı olan Kazasker levhaları, 1953 yılında yerlerine asılmıştır.

 Menderes, 26 Şubat 1957 tarihinde İstanbul’un imarı konusunda, “İstanbul’un imarı mevzuu adeta bir zafer alayının hikâyesidir. İstanbul’u bir kere daha fethedeceğiz” açıklamasında bulunmuştur.

Sahil Yolu, Vatan ve Millet caddelerinin yapımıyla İstanbul’u modern bir görünüme kavuşturmaya çalışan DP döneminde, Yıldız Porselen Fabrikanın bodrumlarından, ambarlarından nadide güzellikte kalıplar çıkartılmış ve fabrika tekrar üretime başlatılmıştı. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, Osmanlı’nın maddi-manevi birikiminin merkezi ve beş asırlık payitahtı olan İstanbul, lanetli bir şehir gibi kaderine terkedilmişti.

27 yıl boyunca Sarayburnu’na dikilen ilk heykelden sonra, yatırımların neredeyse tamamı, yeni başkent Ankara’ya yapılmaktaydı. Mabetsiz şehir Ankara yeniyi, camiler şehri İstanbul eskiyi temsil etmekteydi. İşgal altına giren İstanbul’a bir günahkâr gibi ilk beş yıl uğramayan Atatürk bile, ancak son dönemlerinde İstanbul’a gelmeye başlamış ve devletin merkezini, iç Anadolu’nun çorak Ankara’sına taşımıştı. Bu nedenle İstanbul, adeta terkedilmiş harabe bir konak gibiydi.

DP’nin iktidara gelmesinden itibaren, halen kullanılmakta olan caddelerle şehir üzerinde derin ve kalıcı yollar yapıldı. Bu süreçte maalesef bazı tarihi eserler de ortadan kaldırıldı. Bu amaçla 1957 yılında Alman Prof. Hans Högg, bir yıl sonra ise İtalyan Prof. Luigi Piccinato İstanbul planlamasının başına getirildi. Aslında ızgara modele sahip batılı şehirleşme uzmanı olan bu kişilere emanet edilen İstanbul’un yeniden imarı projesi, camii odaklı İslam şehir yapısına sahip olan İstanbul’a araba yolu açma çalışmalarında bulundukları ve bu uğurda bazı tarihi eserler ve evler ortadan kaldırılmıştır.

Ciddi imara ihtiyaç duyulan İstanbul’da kanaatimce esas hata buradan kaynaklanmaktadır. 9 Temmuz 1956 tarihinde 6785 sayılı İmar Kanunu kabul edildikten sonra, bir yıl sonra 6830 sayılı İstimlâk Kanunu imar çalışmalarına ağırlık veren Adnan Menderes, bu proje kapsamında toplam 10 bin ev istimlak edilerek yıkıldı. Aynı şekilde Sirkeci-Florya Sahil Yolu, Ordu-Vatan-Millet Caddeleri, Eminönü-Unkapanı Yolu, Atatürk Bulvarı’nın genişletilmesi, Saraçhane’deki Masif Belediye Sarayı’nın yapılması, Beyazıt Meydanı Düzenlemesi, Yıldız Barbaros Bulvarı’nın açılması, Maslak güzergâhından geçen Levent-Sarıyer Asfaltı, Perşembe pazarındaki Karaköy-Azapkapı bağlantısı, Kemeraltı Caddesi, Tophane’den Bebek’e kadar uzanan sahil yolunun genişletilmesi, Eyüp Camii ve Meydanı ‘nın düzenlenmesi, Üsküdar İskele Meydanı’nın açılması, Salıpazarı ve Haydarpaşa Liman Tesisleri, Üsküdar-Beykoz Sahil Yolu yapılmıştır.

Bunların yapılması sırasında ise aşağıdaki tarihi eserler yıkılmıştır: Vatan Caddesinde, Murat Paşa ve Camcılar Camii, Pertevniyal Lisesi yakınlarında bulunan Tarihi Oruç Gazi Camii, Yeni kapı yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii, Aksaray’da Kazasker Abdurrahman Camii, Karaköy Kabataş arasında Nusretiye Camii ve sebili, Süheyl Bey ve Karaköy Mescidi veya camisi 1958’de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.

Eski Vatan Caddesi Yeni Vatan Caddesi benzeri durumlar Beyazıt Meydanı’nda da meydana gelmiştir. 27 Mayıs darbesi öncesinde öğrenci gösterilerine sahne olan Beyazıt Meydanı, darbeden sonra uzun süre inşaat halinde kaldı. Yüksek mimar Turgut Cansever’in başına geçtiği yabancı ekip, Beyazıt Meydanını tamamen yayalaştırdı. (Eski Beyazıt Meydanı havuzlu ve trafiğe açıkken iken yenileme sonrasında Meydan, sadece yayalara açılmış ve genişletilmiştir.)

Tarihi Sur içinde yapılan bu faaliyetler sonucu, yarımada turizme ve halka açılırken, ciddi göç de İstanbul’a akmış ve İstanbul bugün, Türkiye’nin turizm ve ekonomi konumunda bulunmaktadır.

Ancak burada DP’ye İstanbul’un tarihî dokusunu bozduğu için eleştiriler yöneltilmiştir. Bunun başlıca sebebi ise İstanbul’un sur içi bölgesinde yapılan yol çalışmaları (Millet, Vatan Caddesi, Sahil Yolu gibi) ile yıkılan tarihî eserler olmuştur. Fakat bu eleştirilere karşı bizzat dönemin İstanbul Belediye Başkanı Mümtaz Turhan, İstanbul belediye meclisinin 20 Mart 1958 tarihli olağanüstü toplantısında şu açıklamada bulunmuştur: Gücümüzün tükendiği bir anda seslenişimize, imdadımıza bir Mesih gibi, bir Hızır gibi koşan biri çıktı. Bu, hepimizi hizmete yönelten başvekilimiz Adnan Menderes’tir. Camiler onun senakârıdır, surlar onun dualarıdır, caddeler ve bulvarlar onun hamleli işaretlerine müştaktır açıklamasında bulunmuştur.  (Bu konuda ayrıntılı bilgi için, “Türkiye’nin Siyasal Hayatında Demokrat Parti” konulu kitabıma bakılmasını tavsiye ederim.”)

                                                           …

İşte 140 yıllık hedef olan Taksim Camii de bu sürede yer ve dernek olarak ilk kez DP döneminde somutlaşmış ve Nâzım Hikmet'in, Beyoğlu'ndaki öz yurdunda garip Ağa Cami için yazdığı şiir de, Erdoğan döneminde (29.05.2021 son bulmuştur.

 

 

"Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türk'ün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!"

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi