BEKLEYEN ve BEKLETEN
Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu. İki satır konuşabileceğimiz, gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız. Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz, etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları. Onunla yürürken ve ona yürürken kaybolmaktan korkmadığımız, kalplerini kendimize pusula bellediğimiz, maceramızı yüzlerinde seyrettiğimiz, hayatlarını birbirimize tanık kıldığımız dostlar. Şu kalabalık dünyada ancak birbirimize iltica etmekle serinlediğimiz yol ehli. Kalbini dosta açan, mucizelere de açar.
Bir insan arıyoruz. Yüreğin sızısını ve varoluşun ürpertisini yüklenecek bir arkadaş. Ruhun uçurumundan aşağı birlikte kendini boşluğa bırakacak bir yaren. Izdırap hanesinde kalp tokuşturacak bir sarhoş. Aynı hamurdan ve aynı çamurdan yoğrulduğumuz parçamızı arıyoruz.
Hayır, bir öteki aramıyoruz. Öteki biziz. Her birimiz maceramızı anlatacağımız ve macerasını dinleyeceğimiz, gönlünü gönlümüze, kulağını kalbimize, yarasını yaramıza bitiştireceğimiz halden bilir bir kimse arıyoruz. O kutlu mağara arkadaşını arıyoruz. Gönlü kırıkların türküsünü çığırmakla onları çağırıyor, yağmur almış ağaçlara tüneyen kuşların şarkısını şakımakla onlara varlığını duyuruyoruz ve
Saadet var gibi amma sesi uzaktan geliyor.
Dünya bir ezgiyle dönüyor ve vardığın her yerde soruyoruz: ‘Buraya kanatlarıyla gelmiş birisi var mı?’
Bir insanın nezaketi ve anlayışı tamsa, o insanla her şeyi konuşabilirsiniz. İçinizi açmak korkutmaz sizi.
Karşısında kendinizi açıklama fırsatı bulursunuz. Bir insan her şeyden önce dinlemeyi biliyorsa, o insan anlamayı da bilir. Saygı duymayı da. Bir yerden sonra beklediğin selâmın da bir önemi kalmaz. Vaktinde bilinmeyen kıymet gibi zamanında gelmeyen selâm da insanın içindeki ümidi soldurur. Selâm, birine merhaba demekten ibaret değil, ona nezaket, sevgi ve yakınlık göstermek, muhabbet duymaktır. Bu beklemeyi de herhalde merhum Necip Fazıl en güzel ifade edenlerden birisidir, Okuyalım;
Ne hasta bekleri sabahı,
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Benim seni beklediğim kadar
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar (NFK)
Hz. Mevlana’nın böyle durumlara yaklaşımı ise daha merhamet ve akıl doludur;
Seviyorsan git söyle, söylememek başkalarına fırsat vermektir diye…
Dünya tarihinde insan yaşamı üzerine çalışan tüm bilim adamları baştan bu yana insanlara akıl dolu, öğütler vermekte ve yaşamların kolaylaşması için, gördükleri onca olaydan oluşa gelmiş tecrübelerini bizlere aktarmışlardır. İnsan hangi ırk, hangi dil, din, hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, mutlu olma ya da mutsuz olma sebepleri hep birbirine benzer sebeplerdir. İnsanın kendisini anlayabilecek, empati duygusu gelişmiş, özgüvenini kazanmış, hayatını etik ve ahlak kurallarına göre düzenleyebilen, insanlarla karşılaşması insanı nasıl da etkiler.
En kötü zamanlarımızda bir dostumuzun bize moral ve motivasyonumuzun düzelmesi için çaba sarf etmesi, sanki o kasvetli havaya bir sihirli değnekle dokunmuş gibi olmuyor mu?
Günümüz dünyasında ise insanlar kendilerini hayatın akışına bırakmış, ancak ve ancak ayakta kalabilmeyi, hayatını idame ettirebilmek için asgari en iyi şartları elde edebilmek için bütün zamanını harcarken ruhlarımız aç ve susuz.
Şu hayatın içinde herkes bir telaşla koşuşturuyor, bir bilinmeyene doğru, sözlerimi yine merhum NFK’den bir mısrası ile bitireyim;
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.