ESNAF HİLESİ
Parayı veriyorsunuz, ama et değil, domatesle soğan yiyorsunuz.
Üstelik fiyat durmuyor, tırmanıyor. Her gittiğinizde artan bir fiyat ödüyorsunuz. Yarım ekmek arası 300 lira. Et nerede? Arıyoruz... Ama yok. Bolca soğan, bolca yeşillik, bolca domates. Et nerede görmek mümkün değil.
Turşu? Acılı veriliyor. Neden mi?
Az yiyin diye.
Yani esnaf psikolojiyi de çözmüş, ona göre tuzak hazırlıyor.
Ayran? En ucuz 60 lira.
Su? 20 lira.
Çay? 20 lira.
Bardak temiz mi, demlik paslı mı, çay bayat mı, taze mi fark etmiyor.
Nasıl olsa kimse sormuyor.
Denetleyen var mı? Yok. Sorgulayan var mı? Yok. Peki biz ne yapıyoruz?
Kazıklandığımızı biliyoruz.
Ama ses çıkarmıyoruz.
Karşımızdaki kişi kazık attığını biliyor.
O da sessiz.
İki taraf da bu sahte huzurda buluşuyor.
Eline eldiven giymiş mi?
Sebzeler yıkanmış mı?
Izgara temiz mi?
Umursamıyoruz.
Çünkü sorgulamamaya alışık. O da ayrı bir konfor.
Çünkü açız. Elimizdeki parayla ancak bu diye düşünüyoruz.
Çünkü bir öğünlük konfor uğruna gözümüzü kapatmayı öğrendik.
Ve sonra kendimizi ikna ediyoruz:
“Zaten her şey pahalı.”
“Evde yapsan da aynı.”
“Vakit yok oğlum, vakit yok.”
Oysa et parası ödeyip ekmek yiyoruz.
Üstelik bu yerlerin en büyük müşterisi erkekler.
Bir saldırıyorlar ki ekmek arasına, sanki içinde dana değil de umut var.
Bir ısırık alıyorlar, sanki zamansızlığın ve yalnızlığın intikamını…
Peki siz?
Siz hangi esnaf kurnazlıklarıyla karşılaştınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.