Demir Kilise
Dünyanın tamamı demirden yapılmış tek Ortodoks kilisesi olan Sveti Stefan Kilisesi diğer adıyla Demir Kilise, 124 yıldır ilgi çekici yapısı ve eklektik mimarisi ile Haliç'e yolu düşenlerin dikkatini çekiyor.
Bulgar Ekzarhlığı Ortodoks Kiliseleri Vakfı bünyesindeki yaklaşık 300 kişi kapasiteli kilise, ilk günkü görkemiyle 124 yıldır sapasağlam ayakta duruyor. Kilisenin giriş kapısının üzerinde 40 metre yüksekliğinde bir çan kulesi, Rusya'nın Yaroslavl şehrinde dökülmüş 3 kubbesi ve günümüzde 2'si kullanılan 6 çanı bulunuyor. Bulgar Ortodoks inanışının en büyük sembollerinden biri olmaya devam eden, 500 ton demir kullanılarak haç şeklinde inşa edilen kilise, yerli ve yabancı turistlerin yanı sıra tarih, kültür ve tasarım meraklılarının da ilgisini çekiyor.
Zamanla demirleri oksitlenerek çürümeye yüz tutan kilise, merhum Kadir Topbaş'ın başkanlığında belediyenin katkılarıyla 2011-2018 yıllarında restore edilmişti. Kilise, 7 Ocak 2018'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin Türkiye ve Bulgar başbakanlarının katıldığı tören ile yeniden hizmete açılmıştı.
19. yüzyılın başlarında başlayan milliyetçilik akımıyla, başta İstanbul olmak üzere Osmanlı coğrafyasında yaşayan Bulgar topluluğunun kendi dillerinde ayin yapabilecekleri bir kilise arayışına girilmiş, dönemin padişahının izniyle bugünkü kilisenin yerine ahşap bir kilise inşa edilmiş,
Zamanla Bulgar halkının çoğalmasıyla daha büyük bir kiliseye ihtiyaç duyulunca ve ahşap kilisenin birkaç kez yanınca ahşap kilisenin yerine daha büyük ve daha ihtişamlı, taştan, kagir bir kilise yapılması planlanıyor. Bunun projeleri hazırlanıyor, projeyi hazırlayan kişiler de o dönemin önemli mimarlarından Fossati kardeşler. O kilisenin yapım aşaması başlıyor fakat kilise hiçbir zaman bitirilemiyor. Çünkü zeminin bataklık olmasından dolayı kagir binayı kaldırmıyor. Daha sonra yapılan çalışmalarla 'buraya nasıl bir kilise yapabiliriz' diyerek bir yarışma açılıyor.
Bu yarışma sonucunda da dönemin Osmanlı Ermeni mimarlarından Hovsep Aznavur tamamen demir aksamlı bir projeyle yarışmayı kazanıyor ve 1892 senesinde tamamen kilisenin inşa süreci başlıyor. Yaklaşık 4-4,5 sene sürüyor kilisenin inşası. 1896 senesinde bitiyor, fakat buradaki ahşaptan yapılan ikonostasis kısmının kiliseye uygun olmadığına karar veriliyor, 1-2 sene daha onun yeniden inşası sürüyor ve 1898 senesinde kilise törenle açılıyor."
Kilisenin tarihi hakkında kaynaklardaki bilgilerin karışık olduğuna, kilisenin Sanayi Devrimi'nin gerçekleştiği dönemde inşa edilmesi dikkatimizi çekiyor. Hatta hemen hemen Eyfel Kulesi ile aynı dönemde yapılıyor. O yüzden de o dönemde Avrupa'da ve özellikle Asya'da demirden birçok kilise yapılıyor. Bunun sayısı iki ya da üç değil, 8-9'a yakın kilise var, halen de var. Birçoğu atıl durumda, kullanılmıyor. Filipinler'de aynı isimle bir kilise daha var; Katolik kilisesi, demirden ve çok daha büyük.
Ama şu doğru, bu kilise dünyadaki demirden yapılmış tek Ortodoks kilise. Onun dışında demirden Katolik kiliseleri mevcut, şu anda kullanılmakta olan bizimkiyle beraber 3 tane olduğu kesin bilgi ama onun dışında atıl durumda olanlarla beraber yaklaşık 9 tane olduğu kaynaklarda var."
Neogotik ve Neobarok mimari türüne sahip kilisenin rönesans döneminin izlerini de taşıyan kilise, kilisenin mimari tarzının süreç içerisinde eklektik tarza evrildiğini görünüyor.
Çanların en büyüğü 750 kilo. Çanların tamamı Rusya'nın Yaroslavl kentinden o dönem hediye gönderiliyor. Yaroslavl kenti Rusya'da 'çan şehri' olarak biliniyor. Bugün Ortodoks dünyasındaki birçok kilisenin çanları Yaroslavl kentinde üretiliyor. Halen de bugün dünyanın en iyi çanları Yaroslavl'da yapılıyor. Onun dışında ikonostasisteki ikonalar ve ikonostasisin tarzı tamamen Rus tarzı. İkonolar, Rus resim sanatçısı (Klavdy) Lebedev tarafından yapılıyor.
İkonostasis de o dönemin çarının başmarangozu Aleksiyeviç Ahapkin tarafından yapılıyor. Tamamen Rus tarzında, altın işlemeli, altın varaklı ikonostasis belki de İstanbul'daki belki de Türkiye'deki en görkemli ikonostasislerden birini bu kiliseye gönderiyor,
Kiliseye, her kesim ve inançtan ziyaretçinin, ücret ödemeden, rahatlıkla girip gezilebilir, fotoğraf çekmek de yasak değil. Balkanlarda yerleşik olarak yaşayan Bulgarlar o zaman İstanbul'a çalışmak için geliyorlardı. Özellikle ailelerin erkekleri İstanbul'a geliyorlardı ve şu anda Eminönü semtinde bulunan Balkapan Hanında çalışmaya gelirlerdi. Balkapan Hanında malumunuz o zaman gıda tanesi, yani arpa, buğday ticareti yapılırdı. Dolayısıyla burada çalışanlar kazandıkları paralarla tekrar Bulgaristan'a dönüp ailelerinin geçimini sağlarlardı. Tabii zaman ilerleyince ailelerini de İstanbul'a getirdiler. İstanbul'da yerleşik oldular ve çoğalmaya başladılar. Çoğalmaya başladıklarında ilk Bulgar cemaatinin ibadet etme ihtiyaçları oldu. İstanbul Osmanlı döneminde payitaht, yani başkent. Ticaretin merkezi, imkanları daha fazla. Aileler yerleşik olarak İstanbul'a yerleşmeye başlıyorlar. İbadet ihtiyacı doğunca bu sefer nereye gidecekler, Rum kiliselerine gitmeye başladılar" şeklinde konuştu.
Bulgar cemaatin süreç içinde kendi kiliselerini inşa etmek için girişim başlatılmış, "Demir Kilisede üç mezarın olduğu yerde bir dikili taş vardır, o taş yapılan ilk kilisenin mihrabının olduğu yerdir. İlk kilise ağaçtandı, daha doğrusu bir evdi. Stefan Bogoridi (Bulgar asıllı) paşanın evidir. O zaman başka bir yerde kilise yapma olanağı olmadığından Stefan Bogoridi paşa evinin arazisini kilise yapılması için bağışlıyor.
Evini kiliseye dönüştürüyorlar ve bu kilisede de ibadet başlıyor. Fakat zaman içinde mumlar yakılıyor, ibadet yapılıyor ve bir yangın çıkıyor. Yangında ahşap bina yanmış oluyor, ikinci kez yanıyor bu bina. Onun üzerine cemaat karar alıyor, 'bir daha kilisemiz yanmasın' deyip kiliseyi metalden yaptırıyorlar."
Kilisenin her gün ziyaretçilere açık olduğunu ve restorasyonun ardından ilginin daha da artmış, Yapının mimarisini hayranlıkla görüp inceleyebilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.