Ramazan ayı Bereket ayı mı Zenginlik ayı mı?
Ramazan ayı, İslam dünyasında manevi arınmanın, sabrın ve paylaşımın en yoğun yaşandığı zaman dilimi olarak kabul edilir. Oruç ibadeti, bireylerin yalnızca açlık ve susuzlukla sınanmasını değil, aynı zamanda nefislerini terbiye etmelerini, sabrı öğrenmelerini ve şükrü derinden hissetmelerini amaçlar. Ancak günümüz modern dünyasında Ramazan, manevi boyutunun yanı sıra, tüketim alışkanlıklarının en fazla değişime uğradığı dönemlerden biri haline gelmiştir. Özellikle büyük şehirlerde, bu ayın ruhuna uygun olarak mı yaşandığı, yoksa tamamen tüketim odaklı bir hale mi dönüştüğü sorusu giderek daha fazla tartışma konusu olmaktadır. Ramazan'ın gerçekten bir bereket ayı mı yoksa yalnızca ekonomik gücü yüksek olanların daha fazla tükettiği bir dönem mi olduğu sorusu, toplumsal ve ekonomik dinamiklerle yakından ilişkilidir. Geleneksel anlayışta, Ramazan’ın bereketi, paylaşılan ekmekte, verilen fitrede ve komşular arasında kurulan dayanışmada gizlidir. Ancak günümüzde bu bereketin nasıl tanımlandığı, bireyin sosyal statüsüne ve tüketim alışkanlıklarına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Orta ve düşük gelir grubundaki aileler için Ramazan, artan gıda fiyatları ve geçim sıkıntıları nedeniyle zorlayıcı bir sürece dönüşebilirken, yüksek gelir grubundaki kesimler için ise restoranlarda lüks iftar sofraları kurulan, tatil planlarının yapıldığı ve tüketimin zirveye çıktığı bir dönem haline gelmiştir. Özellikle büyük şehirlerde Ramazan, eski geleneksel iftar sofralarından farklı olarak, artık daha çok gösterişli davetlerin ve açık büfe lüks iftarların hâkim olduğu bir atmosferde yaşanmaktadır. Market zincirleri, gıda sektörü ve restoranlar için Ramazan, yılın en fazla kazanç sağlanan dönemlerinden biri olurken, bu ticari sistemin doğal bir sonucu olarak gıda fiyatları da hızla yükselmektedir. Sebze, meyve, et ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarında gözle görülür artışlar yaşanmakta, bu da özellikle düşük gelirli aileler için Ramazan’ı daha da zorlayıcı hale getirmektedir. Oysa ki Ramazan, temelinde açlığın ne demek olduğunu anlamak, insanın kendisini terbiye etmesi ve paylaşımı artırması gereken bir ay olarak kabul edilir. Ancak günümüzde bu paylaşım ruhunun yerini, giderek daha fazla tüketim odaklı bir anlayış almaktadır. Bu noktada, Ramazan’ın gerçekten bereket mi yoksa lüks tüketimin mi ayı olduğu sorusu, bireylerin ve toplumların onu nasıl yaşadığıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer bir ay boyunca oruç tutan bireyler, iftar sofralarında lüks tüketimi artırıyor, ihtiyacından fazlasını alıyor ve gıda israfını teşvik eden bir sistemin parçası oluyorsa, Ramazan’ın ruhundan uzaklaşıldığı açıktır. Oysa ki bu ay, yalnızca aç kalmanın ötesinde, ihtiyaç sahipleriyle empati kurmayı ve paylaşmayı teşvik eden bir zaman dilimi olmalıdır. Ancak özellikle medya ve pazarlama sektörünün Ramazan’ı bir alışveriş sezonuna dönüştürmesi, bireylerin daha fazla harcama yapmasını teşvik etmekte ve tüketim alışkanlıklarını değiştirmektedir. Peki, bu durumun önüne geçmek mümkün mü? Elbette, ancak bu sadece bireysel bir farkındalıkla değil, toplumsal bir dönüşümle sağlanabilir. Ramazan’ın ruhuna uygun yaşanabilmesi için, tüketim alışkanlıklarının gözden geçirilmesi ve özellikle israfın önüne geçilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra, zekât ve fitre gibi ibadetlerin yalnızca sembolik rakamlarla değil, gerçekten ihtiyaç sahiplerinin hayatında bir fark yaratacak şekilde verilmesi önem taşıyor. Eğer toplumun varlıklı kesimi, Ramazan’ı sadece kendi lüks sofraları için bir fırsat olarak görmek yerine, gerçekten paylaşımın ve yardımlaşmanın merkezde olduğu bir ay olarak değerlendirirse, o zaman Ramazan gerçekten bereket ayı olabilir. Ancak mevcut ekonomik sistem ve tüketim alışkanlıkları devam ettiği sürece, Ramazan’ın zenginler için ayrıcalıklı bir döneme, düşük gelirli kesimler içinse daha da zorlaşan bir sürece dönüşme ihtimali yüksektir. Dolayısıyla, Ramazan’ın bereket mi yoksa zenginlerin mi ayı olduğu, onu nasıl yaşadığımıza ve bu ayı gerçekten neye adadığımıza bağlıdır. Eğer gerçekten bu ayın ruhuna uygun bir şekilde hareket edilirse, Ramazan yalnızca maddi bir bolluğun değil, aynı zamanda manevi zenginliğin ve toplumsal dayanışmanın da simgesi olabilir. Aksi halde, Ramazan, yalnızca tüketimin zirve yaptığı, ekonomik gücü yüksek olanların daha fazla harcadığı, gelir eşitsizliğinin daha da belirginleştiği bir dönem olmaktan öteye geçemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.