Namık CEYHAN

Namık CEYHAN

Doğal sermaye için en büyük tehdit “insan”

Doğal sermaye için en büyük tehdit “insan”

İsveç’in Stockholm kentinde ilk Uluslararası Çevre Konferansının yapıldığı 5 Haziran 1972 tarihi Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiştir. Geçtiğimiz hafta genel olarak sanal ortamda kutlanan Dünya Çevre Günü bize göre bir kutlama değil yok ettiğimiz doğal değerleri anma günüdür.

Küresel çapta yeni tip Korona virüs (Covid-19) salgınıyla mücadelenin en sıcak başlık olduğu bu dönemde, artan çevre kirliliğinin insan hayatına ve doğal yaşama etkileri, Dünya Çevre Günü vesilesiyle bir kez daha gündeme geldi. Umarız tüm insanlık ders almıştır.

Her yıl BM tarafından çevre sorunlarına kamuoyunda dikkat çekmek ve politika yapıcıların ilgisini artırma hedeflenerek farkındalık sağlanmak amacıyla bir tema belirlenmektedir. Doğanın bir parçası olan insanların yaşamın devamını sağlamak için doğal varlıkları ve yaşam zincirini korumanın hayati önem taşıdığını vurgulamak amacıyla 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün bu yılki teması BM tarafından "Biyolojik Çeşitlilik" olarak belirlenmiştir.

Biyolojik çeşitlilik tüm dünyada veya belirli bir habitatta ekosistem (doğal sermaye), tür ve gen çeşitliliğine verilen addır. Hayvan, bitki ve mikroorganizma olarak tanımlanan gezegenimizin gizli gücü biyolojik çeşitlilik ekosistemleri dengede tutar, gezegeni yaşanabilir hale getirir, insanların sağlığını, çevreyi ve ekosistemleri destekler, aynı zamanda, tozlaşma, iklimsel düzenlenme, selden koruma, toprak verimliliği ve gıda, yakıt, lif ve ilaç üretimi gibi ekosistem hizmetleri için de önemlidir. Kısacası insan hayatının devamlılığı için gerekli olan hizmetlerin büyük bir bölümü doğal sermayemizde (ekosistemde) var olan biyolojik çeşitlilik tarafından sağlamaktadır.

Ekosistem yani doğal sermaye tabiatta gözle görülen veya görülemeyen tüm canlı türlerinin tamamıdır. Ekosistem; kendisini topluluk düzeyinden ayıran, kendileri cansız olan fakat canlı topluluklarının oluşumunu, yapısını ve karşılıklı etkileşimlerini etkileyen yangın, iklim ve besin döngüsü gibi faktörleri de içerir.

Aslında ekosistem kâinatın yaratıcısı Yüce Allah (c.c)’ın insanoğluna armağan ettiği nimetlerdir. Bizler tüm bu nimetleri tabiatta hazır bulduk, kazanmak için çaba sarf etmedik. O nedenledir ki doğal sermaye diyoruz.

Allah (c.c) tarafından bize sunulan doğal kaynaklar, bitkiler, hayvanlar ile çevremizdeki hava, su, sulak alanlar, topraklar, meralar, tarım ve orman alanları, ağaçlar, nehirler, göller kısacası yaratılan tüm güzellikler için en büyük tehlike kendisi de fani bir tür olan insandır. Halbuki insan bu büyük düzenin sadece bir parçasıdır.

Konunun uzmanlarına göre insanoğlu çevre kirliliğine neden olduğu için dünyada yaklaşık 13 milyon türün çeşitliliğini tehdit ediyor ve yıkıyor. Gezegenimizdeki 1 milyona yakın hayvan ve bitki türü yok olma riskiyle karşı karşıya.  

Yaratanın sadece kendisine verdiği zekasını bencilliği için kullanan ve çevresindeki tüm doğal kaynakları sorumsuzca kullanan insanoğlu, ekosistemler için en büyük risk teşkil etmektedir. Özellikle son 50 yıl içinde yapılan çevre tahribatı için etrafınıza bakmanız, dünyada olup biteni takip etmeniz yeterlidir. Dün neydi bugün ne oldu?

Dünyadaki son elli yılın gelişmelerine bakarsak insanoğlu hiçte istemediği bir dünyayı inşa ediyor. Daha fazla para kazanma hırsı, daha lüks ve daha kolay yaşam hevesi nedeniyle teknolojinin baş döndüren gelişmelerini de arkasına alarak gelişme adı altında, yatırım adı altında, istihdam adı altında imara açma adı altında, maalesef doğal kaynakları tüketmektedir. Bu amaca yönelik insanlar, ormanlarını yok eder, verimli tarım topraklarını imara açar, dağlarını düzler, ırmaklarını kirletir, düzlüklerini asfalt ve betonla kaplar, havasını kirletir, iklimini değiştirir, bindiği dalı keser hale gelmiştir. Doksanlı yılların sonlarında Çevre Bakanlığının daha etkili ve daha aktif olduğu dönemlerde dikkat çekmek amacıyla çıkardığı bir afişte yazdığı “İnsanlığın Sonu Kirlettiği Çevre ile Gelecektir” sözü yoksa gerçek mi olacak?

Konuyla ilgili olarak uluslararası antlaşmalara taraf olan ülkemizdeki çıkarılan çevre yasaları Avrupa Birliği standartlarının dahi üstündedir. Mevcut yasalar kapsamında kolay kolay çevre kirliğine cesaret edilemez, doğal kaynaklara zarar verilemez, biyolojik çeşitliliğimiz yok edilmez. Ama oluyor. Nedeni insan değil mi?

Yasa değişikliği yapmak kolay. Çevreyi korumakta çok önemli bir adım olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin, 1993 de ilk defa yayımlandığından sonra kaldırılarak beş kez yeniden yayımlandığını, on kez değişiklik yapıldığını ve en son 2014 yılında yayımlanan son versiyonunda dahi altı kez değişiklik yapıldığını görüyoruz. Yatırımların çevresel etkilerini inceleme ve değerlendirmede önemi bir koruma kalkanı olan ÇED Yönetmeliğinde yapılan değişiklikleri, insanların isteği ve ihtiyacı üzerine yine insan yapmıyor mu? Şimdi söyleyin bana eko sistemler -doğal sermaye- üzerindeki en büyük tehdit insan unsuru değil de başka ne olabilir?

Doğal sermayenin gerçek sahibi, kendi varlıklarını korumak için afetler, orman yangınları, çekirge istilaları ve salgın hastalıklarla insanoğlunu sınamaktadır. Yeter ki ibret alalım.

Biz çevreyi, yani tabiatı, Allah’ın (c.c) eseri ve emaneti olarak görüyoruz. Bütün canlıların ortak alanı olan doğal sermayemizi muhafaza etmek, biyolojik çeşitliliği korumak, kamu yöneticileri başta olmak üzere insan olmanın onurunu taşıyan her bireyin hem yasal hem de kulluk görevidir. Dünya Çevre Gününün yaptığımız amellerin muhasebesini yapmaya vesile olması dileğiyle. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Namık CEYHAN Arşivi