Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Karma gerçeklik

Karma gerçeklik

Kime göre, Neye göre?

Sanal gerçeklik (Virtual reality-VR) ve arttırılmış gerçeklik (Augmented Reality –AR) sorgulanırken yeni bir kavram ortaya çıktı. Karma gerçeklik…

Karma gerçeklik (Mixed reality-MR)  kısaca, sanal ve arttırılmış gerçekliğin birlikte kullanılması olarak ta tanımlanıyor. Sanal nesnelerin ve kamera görüntülerin birleştirilerek oluşturulmaya çalışılan bir gerçeklik algısı çalışması.

 Teknolojik cihazlarla ve gözlükler yardımıyla sanal ortamdaki bir nesne kamera görüntülerine eklenirken, kamera görüntüleri hologram şeklinde sanal ortama giydirilebiliyor.

Bilişim teknolojileri alanında akıllı telefonlardan sonra ki hızlı dalganın yerini karma gerçekliğin alacağı gündemde. Hali hazırda mevcut yazılımlar ve donanımların istenen düzeyde olmadığı ve geliştirtmesi gerektiği de söylenmekte.

Yakın zamanda Microsoft’un, Mesh adındaki bir karma gerçeklik uygulamasının tanıtımı yapıldığına ve facebook ‘un mühendislerinin büyük bir kısmının geliştirilen bir bileklik ile karma gerçeklik konusunda uygulamalar yaptıklarına haber sitelerinde şahit olmuşsunuzdur.

Anlaşılan o ki, insanlığın gerçek olanla olmayan arasındaki ayrımın zorlanacağı bir yy’ın içindeyiz.

Dikkat edilmezse bu teknoloji ile insanlar yakın zamanda gezegenler arası yolculuk yaptırıldığına, Mars’ta bile gezdirildiğine inandırılabilir.

Gerçeklik konusu her zaman tartışılan bir konu olmuştur.

“İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyen Sofistlerin meşhur filozofu Protagoras, “Bana böyle görünen şey, sana başka türlü görünür” diyerek yy’lar önce dile getirdiği bu söylem gerilimi ortadan kaldıracak, herkesi kendi haline bırakan bir rahatlık sunsa da hiç kimseye gerçeklik,hakikat ve doğruluk adına söz söyleme  sorumluluğu ve fırsatını da vermeyecektir.

Ne yani? Hakikat arayışı ve hakikat sunumundan vazmı geçeceğiz?

Schopenhauer ne demişti:

Kişi istediğini yapabilir ama ne isteyeceğini bilemez…

Yine, Schopenhauer, gerçekliğin iki biçimde olduğunu düşünüyordu:

İrade ve simgeleme olarak dünya…

-İçsel arzularımızı yansıtan irade,

-Zihnimizin dışındaki fikir ve imgelerden oluşan imgelem.

Yaşam acılarla dolu bir süreçtir. Kurtuluş iradenin egemenliğinden kaçmaktır…

Schopenhauer böyle dese de kendi bulduğu çözüm bize göre ters.

 

Bir olgu önermeye dönüşünce, doğruluğundan/yanlışlığından bahsetmek mümkün hale gelebilir. Doğru /yanlış demeniz karşısında alacağınız cevap:

Kime göre, Neye göre?

            Bin yıl öncesine gidersek İsmailiye tarikatının lideri olan Hasan Sabbah “Hiçbir şey gerçek değilse, her şeye izin verilmiştir” diyordu kendi müritlerine…

            Dijital dünyaya konu olan Matrix adlı filmden bir sahneyi izleyenler hatırlayacaktır.

Kaşığı bakışıyla büken, diğerine şöyle der: “Aslında kaşık yok”

Gerçekte böylemidir? Aslında kaşık vardır, ama kaşığın bükülmesi işi yoktur…

Bu bir ilüzyon olup beyinde böyle bir algı oluşur/oluşturulur. Durum bu vaziyeti alınca algılayan kişi artık bunu gerçek olarak kabul edecek, maniple edilmeye hazır hale gelecektir.

Hasan sabah ve onun gibiler de aslında ilüzyon ve sanal gerçeklik dünyasından bahsediyorlar. Her şeye izin verilen bir dünyada gerçeği bulmak mümkün değildir. Bunlara inanırsak bize diyorlar ki, “ortada kaşık yok”

Dostoyevski biraz daha cesurca şöyle diyor: “Eğer Tanrı yoksa her şeye izin verilmiştir.”

Sanal, arttırılmış, karma diye adlandırılan ve geliştirilmeye çalışılan bu teknolojilerin, insanlığın yararına kullanılmadığı, gerçeğin üzerinin örtüldüğü, manüple edildiği bir dünyada insan kendi olamaz, şahsiyetini kaybeder ve gerçeği yaşayamayan insan sanal hayata mahkûm edilir. Özne olmaktan çıkıp, nesne konumuna geçer.

Bu geliştirilen tekniklerle insanların umutları,geleceğe dair beklentileri,kararları şekillendirilebilir. Gerçeklerin ne olduğu konusunda yanıltılan ya da algısıyla oynanan insanların tercihleri, gerçek olmayandan yana evirilecektir.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışında olmayan sistemler, kendi gerçeklerine uymayanları her zaman cezalandırmıştır. Bu tür insan odaklı olmayan sistemlerin çıkarlarına ters düşen durumlarda verilecek cezaların ölçüsü gerçeklere göre değil, her zaman sistemin çıkarları doğrultusunda olmuştur.

            Orweel 1984 adlı romanında, “Gerçekler büyük biraderin sözleri ve ideolojileridir. Bunlar konjonktüre göre değişebilir” derken tam da anlatmak istediğimiz konulara temas etmekte.

-Winston: Büyük birader diye biri gerçekten var mı?

-O’biren:Bu var olmakla neyi kastettiğine bağlı.

-Winston: Demek istediğim O, benim gibi var mı?

O’biren: Sen yoksun.

            Hakikatin gizlenmeye çalışıldığı dünyada gerçeklikle olan bağımız, zihinlerimiz ve bedenlerimizle özelde gençlerimiz köleleştirilmeye çalışılmakta.     

Ahmet Hamdi Tanpınar Sahnenin dışındakiler adlı eserinde şöyle der:

 “His üzerine terbiyeyi kaldırmalıyız artık. Hareket ve düşünce hürriyetimizi kaybediyoruz.”

Gençlik çağında akıldan çok hislerin öne çıktığını bilmek zorundayız. Dijital okuryazarlığın ve sosyal medya ahlakının önemi her gün daha da artmaktadır. Geliştirilen internet teknolojisi ve uygulamalarında gençlerimizin zihinlerinin yanında his dünyalarının da hedef alındığını görmekteyiz.

 Muhammed İkbal gençliğin durumunu veciz bir ifadeyle anlatmış:

“Gençler susuz, testide ise yok bir damla.

Akılları nur saçsa da, hasretler gecenin karanlığında…”

Gençlerin dijital çağda adı her ne olursa olsun, sahte gerçeklerle yalnızlaştırılmasını, ailesine, değerlerine yabancılaştırılmasını, ubudiyet bilincini yitirmesini, Umut, uyum ve ufuk sorunları yaşamasını, kendi toplumundan uzaklaştırılıp, internet vatandaşı olmasını istemiyorsak özgün olmalarını sağlayacak eğitim politikaları geliştirmek zorundayız.

Onların özgün olması özgür kalmalarına, özgürlükleri seçim yapmalarına, seçimleri de sorumluluk almalarını sağlayacaktır.

Onların eğitimleri adına Testiyi doğru kaynaklarla doldurabilirsek, o vakit, ne mutlu testiden kana kana içip, gerçekleri olduğu gibi gören, hakikat yolculuğunda aklıyla ve ahlakıyla yarışabilecek gençlere.

             Günümüzde adını sıkça duyacağımız; sanal, arttırılmış, karma gerçeklikler adı ne olursa olsun, Yüce kitabımızda Hz Musa (a.s) kıssasında yaşananlar,  Hz. Süleyman(a.s) ve Belkıs’ın saraya girdiğinde anlatılan olaylara baktığımızda, insanlığın hakikat arayışından ve yolculuğundan vazgeçmediği sürece, gerçeklerin üzerinin örtülemeyeceği ve batıla karşı galip olacağıdır.

Yazımızı Yunus Emre’nin diliyle bitirecek olursak, gerçeklik konusunda referansımız ne olmalı?

“Aslım Haktır şer değil, Mürşiddir Kur’an bana…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi