Cüneyt Polat

Cüneyt Polat

15 TEMMUZDA DARBE BAŞARILI OLSAYDI

15 TEMMUZDA DARBE BAŞARILI OLSAYDI

2021’in Temmuz ayı bu sene Ankara’da ve Türkiye’nin genelinde aşırı sıcaklarla kendini unutturmayacak gibi! Tabi bunun yanında Kurban bayramı telaşıyla, her yıl olduğu gibi, kendini yollara vurup tatil bölgelerine varmaya çalışanların oluşturduğu kavimler göçü manzaraları, geçmiş yıllara göre daha katmerli.

Bu yıl Kurban bayramının Kıbrıs Barış Harekâtının yıl dönümüyle aynı güne denk gelmesi devletin zirvesini Yavru Vatana yöneltti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buradan yeni müjdeler vereceği beklentisi, Kıbrıs Türklerini, anavatandaki bizleri ve bölgeye ilgili olan hemen herkesi meraklandırmış durumda. Hatta Yunan tarafı ve KRY’nin uykusuz geceler geçirdiğinden eminiz.

Böylesi bir gündem içinde 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin 5.yılında şehitlerimizi andık. Ne yazık ki o gece yaşananlardan ders çıkarmamış, hala bu büyük badireyi tiyatro, kontrollü darbe, karşı darbe gibi ifadelerle anan ham kafalı bir kitlenin salvolarıyla da karşılaştık. Erdoğan gitsin de ne olursa olsun hastalığına yakalanmış bu kitlelerin, bu hastalıktan nasıl kurtulacağı da şu an için belirsiz. Yazık ki aşı hala bulunamadı!

 Anlamadıkları ve anlayamadıkları bu işin Erdoğan’ın gitmesiyle bitmeyeceği! Hani ünlü İttihatçı Rıza Tevfik’in anılarında dediği gibi;” Meşrutiyet ilan edilince her şey kendinden düzelecekti diye düşünüyorduk. Sonrası hakkında hiç birimizin bir fikri yoktu.” Bu ifade aynen bugün yukarıda bahsettiğimiz hastalığa tutulmuşlar içinde geçerlidir. Emin olun hiç birinin sonrası hakkında en küçük bir fikri ya da planı yok.

Bizim derdimiz bugün bu değil. Bugün 15 Temmuz’a tiyatro, kontrollü darbe, karşı darbe diyen ham kafalara bir senaryo da biz yazacağız. Ancak biz onlar gibi Alman istihbarat örgütü BND ağzıyla konuşmayacağız. Tamamen o günlerde yaşananlar ve yazılıp söylenenler üzerinden kuracağız senaryomuzu…

15 Temmuz gecesi bu ülkenin has evlatları kıyama durup darbecilerin karşısına çıkmasaydı ne olurdu? Sorumuz bu derece basit ve ağır bir soru. O gece hayatını feda eden 251 vatan evladı, gazi olan binlercesi darbe ve işgal gerçekleşmesin diye gözlerini kırpmadan ölümün üzerine yürüdüler. Ve çıplak elleriyle darbe ve işgali durdurdular.

Bu noktada gelelim bizim sorumuzun cevabına! Darbeyi başarsalardı neler olabilirdi? Ham kafalılar lütfen dikkat!

Bu hain çete ve ona uyup yola çıkan diğer cuntacıların ilk yapacağı sokağa çıkma yasağı olacaktı. Her darbede adet olan bu hareket, darbecilerin keyfine göre şekil alacaktı. Aynı anda başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin Meclis başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Binali Yıldırım olmak üzere birçok siyasi isim tutuklanıp bilinmeyen bir yere götürülecekti. Bu kişilerin akıbetleri belirsiz olacaktı. Ancak kendileriyle organik ya da inorganik bağı olan kim varsa bu uygulamanın dışında kalacak hatta daha üst görevlere getirileceklerdi.

Yani bazılarının miting meydanlarında yakında başbakan olacağını haykırması bu yüzdendi. Ülkenin seçilmiş isimlerinin akıbetleri üzerine de iki senaryodan bahsedebiliriz. Ya askeri üslerden birinde yargısız infaz yapılacaktı ya da Lahey adalet divanında yargılanmaları ayarlanıp, ömür boyu hapis cezaları almaları sağlanacaktı. Tabi dost ve müttefikler bunu sağlamak için ellerinden geleni yapacaklardı.

Evlere, iş yerlerine baskınlar yapılacak ve önceden belirledikleri isimler toplanacaktı. Bunların spor salonları ve statlarda toplanması muhtemeldir. Simülasyon sürecinde ihanetten yargısız infaz başlığıyla oluşturdukları listelerde (ki bu listelerden birinde bu fakirinde adı yazmaktaydı)  kim varsa yok edilecekti.  Yaşanan ilk şokun ardından darbeye karşı duracak binler bir şekilde sokaklara dökülecekti. Ordu içinden darbeye muhalif olan aklıselim sahibi subaylar ve birlikleriyle, polisimiz de darbeye direnmeye başlayacaktı. Öncelikle büyük şehirlerde başlayacak direniş diğer illere de yayılacak ve darbeci fetöcüler bunu bastırma adına ellerindeki ağır silahlarla saldıracaklardı. Sizin anlayacağınız ülke hızla ve topyekûn bir iç savaşa sürüklenecekti. Ülke böylesi bir durumdayken doğal olarak sınır güvenliğinden de bahsedilemeyecekti. Nitekim fetöcü darbeci generallerin ülkemizin güney sınırında kimi noktalarda tankları ve askeri birlikleri kışlalarına çektiklerini ve nerdeyse 1 hafta boyunca bölgenin sahipsiz kaldığını 15 Temmuz sonrasında öğrenmiştik. Bu arada pkk terör örgütü ve onun siyasal uzantıları doğu ve güneydoğuda kimi yerlerde özerk yönetimler ilan edecekti. Türkiye’de buna itiraz edecek bir güç ve irade olamayacağından, bunu yapıp hendek siyasetlerini yayacaklardı. Bu arada sınırın Suriye tarafında ypg ve pyd yani pkknın Suriye kolu işgal için bekleyecekti. Ardından da işgali gerçekleştirip özlemini duydukları pkk terör devletini kuracaklardı. Tabi Türkiye’den toprak kopararak…

Sınırın Suriye tarafında sadece pyd-ypg yok hiç kuşkusuz. Daeş’te ellerini ovuşturarak Türkiye’de yaşanacak kaosu bekleyecekti. Daeş’te pkk gibi güneydoğu’da eylem ve işgal girişimlerinde bulunabilirdi. Durumun bu şekle girmesi üzerine, müttefikimiz Amerika devreye girecekti. İncirlikten kalkan Amerikan uçakları ülkemizin muhtelif yerlerini daeşi bitirme adına bombalayacaktı. Birçok vatandaşımız bu saldırılarda hayatını kaybedecekti. Bölgede yaşanan kaos durumu bölgesel anlamda göçleri beraberinde getirecekti.

Türkiye’ye yaşatılan bu durum ekonomiyi de derinden etkileyecekti. Yaşanan iç savaş üretime ciddi sekte vuracaktı. Fabrikalar, sanayi bölgeleri kapanacaktı. İşsizlik yeni sorunları beraberinde getirecekti. Borsanın alt üst oluşu da batışın göstergeleri arasında olacaktı. Bu arada darbeci fetöcü çete diğer darbelerde olduğu gibi merkez bankası kasalarına girecek ve ülkenin serveti olan altın rezervimizin büyük bölümü Atlantik ötesine taşınacaktı.

 Türkiye bulunduğu jeopolitik konum nedeniyle batılı müttefiklerimiz tarafından kendi kaderine terk edilemezdi hiç şüphesiz. Eğer fetöcü darbeciler darbeyi başarsalardı, baştan beri söylediğimiz işgal hareketi de muhtemelen gündeme gelecekti. Böylesi bir durumda buna hevesli ülke sayısı birden fazla olacağından, NATO durumdan vazife çıkararak hamleyi kendisi yapmayı deneyecekti. Özellikle boğazlar ve İstanbul NATO için vazgeçilmez olacaktı. Her halükarda İngilizler ve NATO boğazları mutlaka gündeme getirecekti. Ayrıca taa Lozan’da, boğazlarda sonsuza dek verilen yerleri de gündeme yeniden getireceklerdi.

Bu konuda İngilizlerin ne denli hevesli oluşlarını 15 Temmuz’dan birkaç gün sonra Daily Ekspress gazetesinde çıkan haberde net olarak gördük.  Gazetede yazılan senaryo şöyleydi: “Türk iç savaşına sebep olacak bir girişimle asilerin hükümeti ikinci defa devirme girişiminde bulunabilecekleri korkusuyla birlikler, İngiliz birlikleri Türkiye’nin komşusu Kıbrıs’a geçtiler ve gerektiği takdirde ülkede bulunan Britanyalı turistleri kurtarma görevine hazırlanıyorlar. Acil durum planları hazırlayan savunma yetkilileri ve silah donanmış askerler, özel kuvvetler destek mangasıyla beraber gözde bölgelere uçarak turistleri ve aileleri evlerinde güven içerisinde tutmak için hazırlar…”

Yaklaşık 100 yıldır Türkiye’yi böylesi bir durumda görmek isteyen komşularımız var mıydı sorusuna verilecek cevap kesinlikle “evet” olur. Doğuda sınırda teyakkuz halinde olan Ermeni ordusu buna cesaret edebilir miydi belki bir miktar düşünmekte fayda olacak.

Batıya geri döndüğümüzde İstanbul’un bizden kopartılarak yeniden Konstantinopol’e çevrilmeye çalışılacağı da unutulmamalı. İstanbul’un dışında Trakya olarak adlandırdığımız topraklarımızın NATO kuvvetlerince kontrol edileceği aynı durumun İzmir ve civarı için de gündeme geleceği öngörüler arasında. Yine Anadolu’da kendilerince stratejik gördükleri noktaları da es geçmeyeceklerdi. Anadolu’nun kalan bölümüyse ciddi bir harap olmuş görüntü verecekti. Yöneticileri bilinmezliğe gönderilmiş ve muhtemelen öldürülmüş, sanayisi durma noktasına getirilmiş, meclisi ve siyasi iradesi yerle bir edilmiş bir manzara çıkacaktı ortaya…

Anlatmaya çalıştığımız senaryonun üzerine onlarca madde eklenebilir mutlaka. Yaşananlar üst üste konulduğunda “Yeni Sevr”in hazırlandığı ve dayatılacağı da unutulmamalı. Fetö elebaşının 15 Temmuz’dan yaklaşık 1 ay sonra söylediği “haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli sayılmaz. Çünkü siz ve onlar arasında kırmızı çizgiler var. Bir defasında onlar sizin kızınıza karınıza dokunmazlar” ifadeleri birilerine dank etse de bir şeyleri görebilseler keşke…

Evet tiyatrocu beyler, o gece Türk milleti asli vazifesini yerine getirmek için sokağa çıktı. Tankları, topları, uçakları, mermileri çıplak elleriyle durdurdu. Vatanını kurtarmasını bildi. Bu arada geçen gün bir sosyal medya hesabında gördüğüm bir ifadeyi sizlerle paylaşmak isterim. “Madem yaşananlar bir tiyatroydu. Siz neden tankların altına yatıp kahraman rolü üstlenmediniz de, market kuyruklarında sefil rolü üstlendiniz?”

Evet… Hadi bu sorunun cevabını verin…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cüneyt Polat Arşivi