Tek Bir Sınava Bağlı Bir Gelecek: YKS 7
Her yıl milyonlarca genç, hayatlarının en kritik virajlarından birini dönmek üzere sabahın erken saatlerinde sınav salonlarının önünde bekliyor. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), sadece bir test değil; yılların emeğini, hayalleri, umutları ve ne yazık ki, sistemin katı gerçeklerini içinde barındıran bir kader çizgisi. Ancak bu kader çizgisi, ne yazık ki hem sistemin sertliğiyle hem de bireysel ihmallerle kolayca gölgelenebiliyor.
YKS gibi hayati bir sınava geç kalan öğrencilerin ya da kimliğini evde unutan gençlerin her yıl haberlerde yankı bulması bir tesadüf değil. Bu haberleri izlerken toplum ikiye ayrılıyor: Bir taraf, “Sınava geç kalan çocuk nasıl bu kadar sorumsuz olur?” diye sorarken, diğer taraf empati kuruyor, “Bu yaşta, bu baskının altında insan unutur elbette” diyor. Gerçek ise ikisinin tam ortasında bir yerde duruyor.
Bir sınavın sabahına uyanmak, sadece bir günün meselesi değil. Aylar süren uykusuzlukların, psikolojik baskının, belki de ailesel ve ekonomik zorlukların bir sonucu. Bu kadar yoğun stres altında, bir kimlik belgesinin unutulması, tek başına öğrencinin “sorumsuzluğu” olarak mı değerlendirilmeli? Yoksa biz, sistem olarak gençleri bu kadar kritik bir güne böyle kırılgan bir şekilde hazırladığımız için biraz da kendi sorumluluğumuzu mu sorgulamalıyız?
Elbette bireysel sorumluluk önemlidir. Her genç, hayatına dair büyük kararları alırken dikkatli olmalı. Ancak geleceği tek bir güne ve sınava bağlayan bir sistemde, yapılabilecek en küçük hata bile geri dönülmez sonuçlar doğuruyorsa, burada sistemin insafına da bir soru işareti koymak gerekmez mi?
YKS sadece bir bilgi ölçümü değil, aynı zamanda sabır, stres yönetimi, duygusal dayanıklılık ve hatta lojistik yetenek testi haline gelmiş durumda. Oysa ölçülmesi gereken, bu gençlerin hangi alanda neye yatkın olduğu, potansiyelini nasıl kullanabileceği olmalı. Bir sınavda birkaç saniye geç kalmak, gerçekten tüm bu potansiyelin görmezden gelinmesine sebep olacak kadar büyük bir kusur mu?
Çözüm, bireysel sorumluluğu artırmakla birlikte, sistemsel merhameti ve çoklu değerlendirme yöntemlerini devreye sokmakta yatıyor. Sınava birkaç dakika geç kalındığında kapıların kapandığı değil, alternatiflerin konuşulduğu bir düzen mümkün. Gençleri yarış atına değil, gelişen bireylere dönüştüren bir yaklaşım mümkün. Yeter ki bakış açımızı değiştirelim.
Kendimizi sorgulayalım: Tek bir gün, tek bir sınav, tek bir an… Gerçekten bir hayatın tamamını belirlemeli mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.