Bir Nesil Anksiyeteye Koşuyor
Mustafa Aycan
Bir Nesil Anksiyeteye Koşuyor
Öncelikle bu kelimeyle yeni tanışan dostlarımız için bir tanım yapalım. Sevgili doktorlarımız özetle bu illeti şu şekilde tanımıyorlar.
Anksiyete; toplumumuzda kaygı bozukluğu olarak da bilinen psikolojik rahatsızlıklar arasında yer almaktadır. Panikatak, uyku problemi ve kaygı dolu davranışlar en sık görülen belirtilerinden sadece birkaçıdır. Anksiyete bozukluğu hastalığına sahip olan insanlarda en sık karşılaşılan süreç ise “hastalığı reddetme” sürecidir.
Hastalığı reddetme süreci hariç genç neslimizin herhalde % 70'lik bir kesimi "bu tanım bana uyuyor" diyeceğini düşünüyorum.
Özellikle genç nüfusumuzda gelecek kaygısı artarak devam ettiğini gözleyen herhalde sadece ben değilim.
Liseyi bitirip üniversite sınavı mücadelesi ile başlayan süreç, KPSS ile devam eder, başlangıç olarak bu şekilde başlayan gelecek kaygısı, şansı yaver giderse kamu veya özel sektörde bağımlısı olacağı bir maaşla, yaşamını evlilikle taçlandırır ve asıl hayatta kalma mücadelesine soyunarak devam eder..... di.
Peki, bu gençlerde süregelen bu döngü, ağırlıklı olarak Eylül 2021’den bu yana ne oldu da değişti?
Geldiğimiz ve kimse tarafından reddedilmeyen bu ekonomik kriz sürecinde bu işleyiş sekteye uğradı. Bu gençler artık eskiye oranla malum ön yargılardan dolayı KPSS'ye daha düşük motivasyonla giriyor, belki de çoğu girmekten bile vazgeçti. Evlilik hayali kurmayı ise çoktan terk ettiler. Bunun ilerleyen zamanda doğuracağı sosyal sorunlar başka bir konu.
Ben de takıntılı hale gelmiş makam araçları furyası, ekranlarda ve diğer mecralarda göze sokulan anlı şanlı verilen iftar/ ziyafet sofraları, kuyruk olmasın diye ekmek, yağ, yakıt kuyruğuna girmekten hicap duyan, bir yolunu bulup Avrupa'ya kendini atabilmiş arkadaşına el sallayan kesim, baştaki tanımlamayı ne derece tetikler?
Elbette bir bilen abimiz de bunu kaleme alacaktır. Benim gibi kelime dağarcığı kıt bir kalemden bu kadar.
Şimdi sevgili dostlar, yukarıda yaptığımız tanımlamaya bu gençlerin uyup uymadığına karar vermek için bence herhalde psikolog olmaya gerek yok. Çözüm için de gençlere tavsiye edebileceğim tek yol psikolojik destek olacak.
Yeri gelmişken sokak röportajlarında gençler imkansızlıklarından bahsederken, yandaki bilirkişi abinin "o halde telefonunu göstersin" katkısına, gençlerimizin kısıtlı bir sosyal yaşantısı olduğunu, o telefonun eğlenebileceği, sosyal insan olabileceği sahip olduğu tek imkan olduğunu anlatmak lazım.
Bu "anksiyete hastalıklı" gruba, biraz daha ileriye giderek, asgari ücretliyi, küçük esnafı, azıcık zorlamayla işçi, memuru ilave etmek verdiğimiz %70'lik oranın çok daha üzerine çıkar korkusuyla katmak istemiyorum. Sonra sorarlar adama, derler ki bu oranı nereden buldun? Belgesini getir... o da beni aşar.
Nihai olarak dostlar kim bilir, belki 50 yaş üstü nesil şanslıydı, yolun zor kısımlarını geride bıraktı, hayattan beklentisi kredisini ödeyip icralık olmama seviyesinde yaşayan, belki bu nesil şanslı, vadedilen harika günleri yaşayacaklar. Bunu zaman gösterecek. Elbette ümidimiz o yönde. Kaygılardan arınmış bir nesil bırakmak hepimizin ortak arzusu.
Biz toplum olarak hemen her dönemde, en çok karnımızı umutla doyurduk. Her yeni gün dünden iyi olacak ilkemiz oldu her daim.
Tüm dünyanın imrendiği topraklarda yaşayıp, bu kadar çıkmazlar zincirinde boğulmayı ne yaşlımız ne gencimiz, ne geleceğimiz hak etmiyor. Toplumuzda bu hastalık kronik hale gelmeden, en kısa zamanda bir çıkış yolu bulunması ümidiyle.
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.