Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Aşı...

Aşı...

Bir sözün kimin tarafından söylendiği kadar ne zaman söylendiği de fevkalade önemlidir; olumlu yandan da olumsuz yandan da... Aslında bu yazıyı ‘corona’nın gündelik hayatımızın tam ortasında olduğu bir zamanda yazmıştım. Ama toplumda bir karşılığı olmadığından ve dedikoduya mahal vermemek adına yayınlamamıştım.

Elbette uzman değilim... Ama açık kaynaklardan biliniyor ki, onay işlemi uzun bir deneme sürecinden sonra oluyor. Ne de olsa işin içerisinde insan hayatı var değil mi... Bu yüzden kullanımına onay verilmeden önce ilacın kısa, orta, uzun vadeli ya da yan etkileri hakkında emin olunması gerekiyor. İşte şimdilerde, ben hariç*, milyonlarca insanın kendisini birkaç doz olarak ikna ettiği ve ‘yeni nesil’ olarak ‘pazarlanan’ aşının Türk mucitleri yargılanacak...

Şahsımın kullanmamış olması ya da kullanılmasına karşı çıkışımın asıl nedeni de bu teknik neden değildi zaten... İşin uzmanı olmadığımdan teknik konularda herkesin konuştuğu kimi şüpheler dışında yorum da yapamazdım. O günlerde yaptığım değerlendirme aşağıdaki gibidir.

Coronayı sadece virüs olarak açıklamak ne kadar yeterlidir... Tıpçılar için normal ve rutin bir cevaptır elbette... Ve onlar için de doğru bir cevap. Hadisenin sosyolojik ve politik yönü onların inceleme alanına girmez ama vardır işte...

İnsanları aşıya doğrudan ya da dolaylı zorlama veya ikna çalışmaları 28 Şubattaki 'ikna odalarını' hatırlattı bana... O istemiyor ve siz onu, istemediği bir konuda kamu gücünü de işin içine katarak, yani aba altından sopa göstererek zorluyorsunuz. Birisi kişi psikolojisini bir diğeri toplum psikolojisini yaralıyor. Birisi kişi bedenine bir diğeri sosyal değerlere müdahale...

Denebilir ki sizin için değilse bile başkaları için gerekli. 28 Şubat’ta öyleydi zaten; bizim için değil başkaları için gerekliydi... Yapıldı ve toplum vicdanında meydana getirdiği yaralar hala bile tamir edilebilmiş değil...

Evet kamusal menfaat bireysel menfaatin üzerindedir ama burada kişinin vücut bütünlüğüne müdahale var. Dolaylı zorlama doğrudan zorlamanın kamufle edilmiş halidir ve daha az masum değildir. Türkiye’deki de bu; dolaylı zorlama... Bu çok ağır bir mes'uliyet... Yani kamusal tehditlerle sizi aşıya mecbur bırakma...

Hani derler ya; Efendim aşı karşıtlığını vitamin pazarlayan şirketler pompalıyor. Bu mantıktan hareket edersek aşı taraftarlarının da aşıyı pazarladığı bilgisine itibar etmek gerekir. İspatlanmış örnekleri de yok değil hani... Üstelik ilaç firmalarının kanser, tansiyon, şeker gibi hastalıklarda bu pazarlamayı yaptığına dair çok fazla bilgi-şüphe var. Yani akla gelecekse önce onların gelmesi, olağan şüpheli olarak onları görmek gerekir. Bu fevkalade ucuz propagandanın muhatabı onlar yani...

Birinci doz, ikinci doz, üçüncü doz, dördüncü doz... Nereye kadar gideceğini ve nesiller üzerindeki, söz gelimi 20 yıl sonraki etkisi biliniyor mu?.. Bu virüsün doğal bir virüs olmadığı her halinden belli... Laboratuvarda üretildiğine ve insanlar üzerine salındığına göre bir amacı olmalı değil mi... Bu durumda her ne amaca binaen üretilmişse o amaca araç olmuş olmuyor muyuz; üstelik kendi paramızla...

Yine denebilir ki; kendi insanlarına da yaptılar. Amerika da yaptı, İsrail de, Almanya da... Evet öyle... Ben de diyorum ki; zannediyor musunuz ki, dünyayı yönetme iddiasında olanlar için sıradan halk o kadar önemli... Ya da size uyguladıkları ile kendilerine uyguladıklarının aynı olduğu nereden malum...

Peki devlet yetkililerine ne diyeceğiz. Sağlık Bakanı veya Cumhurbaşkanına güvenmeyecek miyiz?.. Bazen size başka daha iyi seçenek kalmayabiliyor ve siz en az zararlı olanına razı olabiliyorsunuz. Örnek mi istiyorsunuz. Muavenet muhribi vurulduğunda dönemin başbakanı (S. D.) ne demişti; kaza... Kaza olmadığını herkes biliyordu. Ama alternatif seçenek savaşa götürebilirdi. Ya da 99 Marmara depremi... Bir sürü açıklanamaz bilgi yayıldı ve bir anda bıçak kesmiş gibi durduruldu ölen sayısı... Açıklandığı gibi miydi acaba... HAARP olabilir mi mesela... Veya FETÖ... Devleti yönetenler bilmiyor muydu sanıyorsunuz bağlantılarını... Ama bir süre beklemeyi doğru buldu. Devletler kimi zaman yüz yıl bile bekler. 2023 böyle olabilir mi sizce de...

Şimdi az sayıda sesi pek de duyulmayan bir azınlık kendisince direniyor aşıya... 12 Eylül nasıl haksız idiyse; FETÖ nasıl yanlış idiyse, halkının % 99'u bir şekilde kendisini Müslüman olarak tanımladığı halde seküler yaşamı kendisine dayatan anayasayı % 92 küsurla nasıl kabul etmiş ve bütün bunlar uzun vadede anlaşmışsa; aşı için de söz konusu bu... Üstelik diğerleri önemli ölçüde bu ülkeye ilişkinken, bir laboratuvar ürünü olduğu besbelli virüs ve panzehiri olan aşıdan insanların emin olmasını nasıl bekleyebiliriz. Üstelik tıbbi olarak da etkilerinin ne olduğu kesin olarak bilinmediği ortadayken... Bu yüzden de imza alınıyor(muş) işte...

Milyarlarca insan aşılandı. Ve eğer bu bir proje ise hiç tereddütsüz ve muhtemelen tahmin edilenden de daha başarılı oldu.

*bir doz turkovac oldum

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR Arşivi