Kasdî Hudut
Türkiye’nin III. Bin yılda yakın bir ilişkiye girmesiyle beraber kitle iletişim araçlarında Afrika kıtasına dair çok daha fazla sayıda medya ürünü hedef kitleye ulaştırılmaya başlanmış, kamuoyunun merak duygusu gittikçe yükselmiştir. Bu noktaya gelinceye kadar “vahşi doğası” ile dikkat çeken bir konumda idi. Kısaca hatırlanacak olursa;
Tarzan ile hatırlananlar; Ormanların gizemi arkasında dünyaya Afrika’nın vahşiliğini beyazperdeden aktaran, Kongo özelinde aslında sömürgeciliğin uzantıları arasında kıtanın tamamının gizemli ancak modern yaşamdan uzaklığı verilmiştir. Ormanlarda büyümek zorunda kalan batının kayıp çocuğunun yürüyüşü defalarca filme kurgulanır. Her defasında ilgi görür, gördükçe de Batının ve Amerika’nın servis ettiği hususlar pekişir. Türk Sineması ise -tekniği ya da içeriği uygun olmasa da- film projeleri ortaya koyarken daha ziyade komedi türüyle yol almaya çalışmıştır. Ancak bir gönül hedefi göstermekten bir hayli uzakta kalmış belki de kasıtlı bir halde bırakılmıştır.
Belgesellerle hatırlananlar; Doğa ve canlılar üzerinde çekimleri gerçekleştirilen bu tür filmlerin her zaman hatırı sayılır ve elit bir takipçisi olmuştur. Hayatta çoğunu görme imkanı olmayan canlıların dünyasına gidilmesi tasarruf dahi edilmeyen topraklardaki iç içe yaşamları, şanlı olanların, daha hızlı olanların, uygun olanların yaşamları ve mücadeleleri hep hakim bakışın kurgusuyla hazırlanmış ve hedef kitleye aktarılmıştır. Yol belirlenmiş, yola çıkacakların azıkları, durakları tayin edilmiş, imalat hatalarına karşı tedbirler fazlasıyla tuzaklanmış, “dünya sistemi” oluşturulmuştur.
Müsabakalarla hatırlananlar Kamerun Dünya Futbol Şampiyonasında yenilmeden elendiğinde spor kamuoyunda en sempatik ülkelerden birisi konumuna gelmiş, televizyonlarda ve gazetelerde birçok değerlendirmeler yapılmıştı. Çok geçmeden dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sadece bu ülkeden değil Afrika’nın tamamından maliyeti oldukça ekonomik futbolcular boy göstermişti. Bunların sonradan gelecek göçmen, işçi, iş insanı ve öğrencilerin öncüleri olacaklarına, hemen hiç kimse öngörememişti.
Rahmetli Abdurrahim Karakoç “bu hududu kimler çizmiş gönlüme? Dar geliyor dar geliyor” ifadesinde hedeflenen bu olmamakla beraber bu kıtada da “dar bir hudut” çizildiği anlaşılıyor ki bunu başka çalışmalarda teferruatlı bir şekilde ele almak daha doğru olacaktır.
Keşfedilmeyi bekleyen ifadesinin yanlışlığı zaten ortadadır. Batı ya da Amerika asırlardan beri genç, sağlam, çalışkan, gürbüz, üretken durumundakileri zorla yakalayıp okyanusu aştırıp, insanlıktan uzak tutup zenginliklerine “at gözlüklü” katkı sağlamışlardır. “Kanlı elmas” başta olmak üzere paha biçilmez zenginliklerine köprü kılmışlardır. Eğitimden hukuka kadar tek taraflı kazanç otobanı oluşturmuşlardır. Ancak “hiçbir peri masalı sonsuza kadar sürmez” burada da kendini gün yüzüne vurmaya başlamıştır. Bilindik senaryolarla gerek ülke içi, gerek kıta içi, suni ortaya çıkarılan ülkeler arasında yaşananlarla kendilerini kırdırma, bağlama, karanlıklara mahkum etme yöntemlerine rağmen “Karakurtlar” Ergenekonlarından çıkış güzergahına “kurdun gölgesi” üzerinden yönelmişlerdir. Bu çıkışı dünyanın hiçbir güzergahında bugüne kadar kapatabilen, zafer sarhoşluklarını devam ettirebilen görülmemiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.