Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Ceteris Paribus

Ceteris Paribus

“... eski dünya, eski günler pılını pırtısını toplayıp hayatımızdan çekip gitti.”

(Hüzün ve Tesadüf-Mustafa Kutlu)

Son yıllarda yaşanan hızlı bilimsel ve teknolojik gelişme ve yeniliklerin, toplumumuzun hayat tarzını, aile yaşamını, değer yargılarını etkileyerek bazı değişimlere/dönüşümlere yol açmıştır. İnsanı yalnızlaştırma ve tüketim toplumunun istenen ferdi olması içinde gücü elinde tutmak isteyen küresel güçlerin yeni projelerle hızla yol almaya devam ettikleri de görülmektedir.

Lewis Mumford’un yarım asır önce tespit ettiği üzere geçmişin yedi temel günahı, bu günün yedi temel erdemine dönüşmüştür.

(Esasen Hıristiyan Katolik inancında yer bulan Yedi Ölümcül Günah; kibir, açgözlülük, şehvet, öfke, kıskançlık, tembellik ve oburluktur.)

Kibir artık benlik saygısı ve bireysellik adını almıştır.

Tamahkarlık materyalizm olarak yeniden tanımlanmıştır.

Öfke rekabetçilik olarak yüceltilmiştir.

Şehvet artık cinsellik ve cinsel çekiciliktir.

Haset inisiyatif alabilme halidir.

Tembellik eğlence olarak kabul görmüştür.

Oburluk iyi hayatın göstergesi olmuştur.

 Eğer bu yedi günah Batı toplumlarında açıkça beslenip teşvik edilmeseydi, bu gün bu toplumların belirleyici vasfı olan kitle tüketimi mümkün olmayacaktı.

Yedi ölümcül günahı denetleyen davranış örüntülerinin, değerlerin içinde bulunduğumuz yy’da ciddi bir saldırıya uğradığı da gözle görülmektedir.

İçinde yaşadığı toplumda bu yaşananların benzerini görmüş olacak ki; Goethe’nin ölürken”Işık, biraz daha ışık”diye haykırdığı söylenir.

Günümüzde korkunun kararttığı/karartmaya çalıştığı bir dünya da ne güzel bir temenni (!)

Eski mısırlılarda mumyalama işlemi yapılırken tüm organları çıkarırken kalbi yerinde bırakırlarmış. Zira kalp onlara göre ruhun, aklın ve duygunun tahtıdır.

Gelecekte bahse konu olan yenidünya düzeninde insanımızın nesne olmasını, dijital çağın kölesi olmasını, yapay zekanın oyuncağı olmasını istemiyorsak, akıl ve kalbin dengeli halde çalışabileceği, kararlarını bu dengeye göre vereceği, kendini bilmesini ve tanımasını istiyorsak bu yönde eğitmek ve geliştirmek geçmişte olduğundan daha da çok önem kazanmıştır.

Yalnız bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Eğitim adına gelecek hakkında konuşmak, öyle sanıldığı gibi kolay bir işte değildir.

Eski Milli Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Nabi AVCI ’nın bir konuşmasına kulak verelim:

…Ben bunlardan bir tanesini çok iyi hatırlıyorum.1800’lü yılların başında Londra’da Ulaşım problemlerini çözmek için ne yapmak gerekir? Konulu bir araştırmada, bir öngörü çalışmasında ortaya çıkıyor ki o günkü teknoloji ile Londra’nın önümüzdeki 200 yıl boyunca ulaşım problemi yaşamaması için Londra’nın yarısının ahır olması gerekiyor. Çünkü bildiğimiz tek şehir içi ulaşım aracı at veya atlı arabalar. O teknolojik düzeyin hala sürüp gideceği varsayımına dayalı bir tahmin Londra’nın yarısına da ahır yapmayı gerektiriyor. Oysa 50-100 sene sonra bütün bu tahminlerin ne kadar haklı değişkenlerle nasıl yön değiştirdiğini biliyoruz.

Üniversitedeki iktisat derslerinden aklımda kalan ve zaman zaman çok işime yaradığını gördüğüm bir kavram var. “Ceteris paribus” yani bütün değişkenler sabit kaldığı takdirde. Evet, modellemeler için zaman zaman bu kavramın himayesine sığınıyoruz ama öyle bir dünya yok.

Hiç bir değişken sabit kalmıyor, dünya hızla değişiyor ve değişmeye devam edecek, değişimin hızı gittikçe artıyor. Dolayısıyla öğrencilerimiz nitelik değiştiriyor daha da değiştirecekler…

Gerek yaş, gerek meslek, gerek cinsiyet, gerek ilgileri itibari ile eğitim dünyası tam bir yap boz tahtası durumunda. Eskiden kovboy filmlerinde yer alan sahneyi hepiniz hatırlarsınız, salonda sık sık kavga çıkar, fakat bir köşede piyanist piyanosunu çalmaya devam ederdi. Bazı filmlerde görmüşsünüzdür piyanistin başucunda “Piyanist elinden geleni yapıyor, lütfen piyaniste ateş etmeyin” cümlesi asılıdır. Ben de böylesine bir topyekün alt üst oluş, böylesine bir değişim ortamında Milli Eğitim Bakanlığımızın da bu değişime ayak uydurabilmek için aldığı kararlar konusunda sık sık eğitimi yap boz tahtasına çevirmekle eleştirildiğimiz için, yaptığımız işin ne olduğunu bir de böyle anlatmaya çalışıyorum…

(Prof. Dr.NabiAvcı-29-31ocak 2015-Geleceğin Öğretmeni-Antalya TÖZOK Konuşmaları)

            Milli Eğitim Bakanı’mız Prof. Dr. Ziya Selçuk Bey’in de değişimle ve gelecekle ilgili bir söylemi de oldukça dikkat çekici:

-"Üretimin robotlaştığı, otomasyonun sıradanlaştığı, insan beynine yazılım yüklenen döneme gidiyoruz. İlk defa dünya tarihinde biyolojik bedene yazılım yüklendiği bir çağ geliyor.

Bu dönemin ihtiyaçları çok farklı. Sanayi ve bilgi çağından sonra yeni bir kırılma yaşanıyor.

Buraya hazırlanmanın başka bir yolu var. Bizim bakış açımız doğmamış çocukların hukukunu korumak. 2040'a hazırlanmazsak bugünkü eğitimin kaliteli göstermenin anlamı yok.

Gerçekten insani bir eğitim mi? Refah toplumlarında eğitim kalitesi yükseliyor ama açlık ve obezite de aynı anda artıyor. İnsanlığın büyük çelişkisi; bilimin gücü artıkça teknolojinin öldürme gücü artıyor. Bu bilimin etik bir noksanlığı olduğunu gösteriyor.

Sermayenin bilimle ilişkisinin gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor."

(Efsun Yılmaz/27.07.2019-A.A)

Yaşanacak değişimler ve gelecek adına ön görülerde bulunmak ve kararlar almak öyle sanıldığı kadar kolayda görünmüyor. Ancak eğitim camiasının, iç ve dış paydaşların bu konuda kafa yorması ve geliştirilecek proje ve uygulamalarda güçlü bir devlet desteği çok büyük önem arz etmektedir. Çarpıcı bir örnek verelim:

Matematik ve Coğrafya alanında büyük gelişmeler kaydeden ünlü Türk bilgini Biruni, iki yıl süren bir çalışma yaparak Gazne ve Bağdat arasında altmış kadar istasyonun enlem derecelerini ölçmüştür. Devlet desteği olmasaydı böylesine uzun erimli, yaklaşık bedbin kilometrelik mesafeyi o günkü koşullarla ölçmesi mümkün olmazdı.

Bizler eğitimciler olarak bu süreçlerde neler yapabiliriz? Yeni öğrenci/öğrenme ortamları nasıl olmalı, bizleri neler bekliyor/bekleyecek?

-Taşınabilir teknoloji ile yalnızlaşmış, değer ve hedef arayışı içindeki, küresellik ve küreselciliğin gevşettiği toplum ve devlet kurumları ortamından “aile” ve “arkadaş grubuna dönen”

-Okulda öğrenmesinin en verimli olduğunu belirten

-Toplu olarak ve takım içinde öğrenmesi daha etkili olan,

-Öğretmeni ve öğrenme topluluğu ile yüz yüze ilişkiyi isteyen,

-Kendini ifade kanalları arayan,

-Eğitim ve yeteneklerine fırsat verilmesini bekleyen,

-Koruyucu, güven verici, okul iklimine olan çevre ihtiyaçları artan bir öğrenci profilimi yoksa daha da fazlası mı?

Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de insanımızın en büyük ihtiyacı; kendini bilme ve bulma ihtiyacı olacaktır. Bütün bunlar ve toplumun her alanında yaşanacak değişimler görmek için algoritmalarla bizi bizden daha iyi tanıyacak yapay zeka ve biyoteknolojik gelişme serüveninin geleceği noktayı bilmekten öte bu alanda ne gibi adımlar atmamız, bu uygulamaların, insana ve insanlığa yaşanabilir bir dünya bırakmak için neresinde ve ne kadar söz sahibi olacağımız önem arz etmektedir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi