Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

“Ümidiniz varsa, ölseniz de ölmezsiniz”

“Ümidiniz varsa, ölseniz de ölmezsiniz”

“İki şeyin elden gitmeden değerini anlamak zordur; biri sağlık bir diğeri de gençliktir.” Hz. Ali

15 -21 Mayıs Haftası Gençlik Haftası olarak kutlanmaktadır.

Genç kelimesi Farsçadan Osmanlıcaya, Osmanlıcadan da günümüze kadar gelmiştir. Manası hazine demek, define demektir. Peki, bugün bizim zihin dünyamızda canlanan genç kelimesi ne çağrıştırıyor?  Gençliğe bakışımız nasıl olmalı? Bunun cevabı kişiye ve topluma ve yaşanan çağa göre değişebilmekle birlikte bize göre;

Kuvvetli bir iman ve seciye sahibi, inandığına sonuna kadar sadık, riyasız halis bir kulluk bilinci ve ruhuna sahip herkes gençtir.

Her şey vaktine esir derler.

Günümüzde özelde gençlerimizin hayatını tahrip eden üç boşluk vardır:

 Boş vakit, boş zihin ve boş kalptir bunlar.

Bizler yetişkinler olarak gençlerimiz adına bu üç boşluğu doldurabilirsek kendimizden sonra çok daha güzel bir dünyayı onlara miras olarak bırakmayı başarabileceğiz inşallah.

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki gençlerimiz dijitalin ve sosyal medyanın öznesi olmaktan çok nesnesi haline gelebiliyor. Gerekli önlemleri almazsak, kalıcı çözümler üretmezsek, birlikte hareket etmezsek, gençlerimizin gönül dünyalarında kendimizi kabul ettirmeden onlara nasihatlerde bulunma gayretlerimiz, onların akademik yönden ve sosyal yönden başarılı olmalarını istememiz tek başına yeterli olmayacaktır. 

Güçlü devlet ve bilinçli toplum olarak kalabilmek ve bu durumu sürdürmek istiyorsak gençlerimizi iyi bir eğitimle, bilimle, bilgiyle, yüksek bir terbiye ve ahlâkla yetiştirmek zorundayız.

Sahip olduğumuz milli ve manevi değerlerimizi çocuklarımıza ve gençlerimize doğru şekilde aktarabildiğimiz ölçüde bu coğrafyada geçmişte olduğu gibi gelecekte de var olmaya devam edeceğiz.

İnsanın eğitimine, sağlığına, bilgisine, okuryazarlık, problem çözme, araştırma, İnovasyon becerilerini geliştirmesine, hayat boyu öğrenen bireyler olmasına önem vermek zorundayız.

Değişen çağda bilgi ve iletişim teknolojileri ile donanmış ve bu teknolojileri etkin ve verimli şekilde kullanan bir gençlik istiyorsak, buna uygun bir eğitim ve gençlik politikası için her kes taşın altına elini değil gövdesini koyabilmeli ki; şikayet edilen bir gençliğe değil gurur kaynağı ve insanlığa umut olacak bir gençliğe ve ruha sahip olabilelim. Aksi halde, dijitalin nesnesi değil öznesi olmayı başarabilen, kadim değerler ile donanmış gençler yetiştirebilen ve bu yönde gençlik politikaları geliştiren ülkeler ayakta kalmayı başaracak, diğerleri de içinde kaybolacakları bir girdaba ya da geri kalmışlık uçurumunun kenarında ne zaman düşeceğim korkusuyla yaşamaya mahkum olacaktır.

                Yukarıda anlatılan becerilere sahip olan ülkelerin gençleri eğitim, bilgi, tecrübe, inovasyon, rekabet gücü, verimlilik, düşük maliyetlerle gerek sınırları içinde gerekse küresel anlamda çok büyük ve kazançlı iş imkanlarına ve yatırımlara sahip olabiliyorlar. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de insan bilgisine ve becerisine dayalı birçok gelişime ve bunların oluşturacağı/oluşturdukları değişime şahit olmaktayız.

Daha önce de bu köşede değindiğimiz Yapay zekâ başta olmak üzere, yeni teknolojilere dayalı bir eğitim sistemini bir amaç olarak değil araç olarak gören, insan odaklı sürdürülebilir gençlik politikaları geliştirmek kaçınılmaz bir hal almıştır. Her alanda değişimi doğru okumak, kendimizi yenilemek, farkındalık duygumuzu ve becerilerimizi geliştirecek anlayışa sahip olmak zorundayız. Bütün bunlar yapılmazsa, hem bu günün hem de yarının küresel koşullarına göre hazırlayacak bir eğitimle onları buluşturamazsak; gelecekte umut, teminat, ülke gelişimi adına bir fırsat olarak gördüğümüz gençlerimiz ve çocuklarımız, ilerleyen süreç içerisinde sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik huzursuzluklarında ana kaynağı haline gelebilir.

                Çocuklarımıza ve gençlerimize bir araç olarak değil amaç olarak bakmak ve kendi toplumuna yabancılaşmadan insanlığı kucaklayacak bir nesil olacak şekilde yetiştirmek zorundayız. Bu konu yarınlara bırakılacak bir konu olmayıp bu günden önemle üzerinde durulması gereken önceliklerimiz arasında yer almak zorundadır.

Gençlere geçmişte olduğu gibi bir araç gözüyle bakanlar, onları bir problem ve korku unsuru olarak görmekten hiçbir zaman kurtulamayacaklardır. Bizim için gençliğin bir tehdit değil, bir fırsat olduğuna inanan bir milletin mensuplarıyız.

Zamanın ruhunu doğru okumak, yeniliğe ve gelişime açık olmak, hangi alanda olursa olsun verdiğimiz hizmetlere renk katmak, çeşitlendirmek, bu alanda sorumluluk sahipleriyle sürekli iletişimi canlı tutmak ta fırsat olarak gördüğümüz gençlerin yetişmesi için çok önemli konulardandır.

Gençlerimiz, sözün yerine görmenin zafer kazandığı söylenen bir çağda büyük imtihanlar vermektedirler.

Görsel idrakin egemenliğinin yol açtığı, toplumda birçok ailenin muzdarip olduğu üç hastalıkla uğraşmak zorunda kalabildiğimiz dönemleri canlı şekilde toplum olarak yaşamaktayız.

Prof. Dr. Mehmet Görmez ’inde dile getirdiği özellikle dijitalde ve sosyal medyada karşılaşacağımız bu hastalıklar: teferrüç, tecessüs ve tekeşşüf hastalığıdır.

Teferrüç; bakma, izleme ve seyretme bağımlılığıdır.

Tecessüs; başkasının mahremini araştırma hastalığıdır.

Tekeşşüf; görülme ve seyredilme hastalığıdır.

Hiçbir gencimizin kendi toplumuna yabancılaşıp, dijitalde yalnız kalmasını ve buna benzer hastalıklarla ömrünü geçirmesini hiç birimiz istemeyiz. Onların vakitlerini, zihinlerini ve kalplerini bizlere ait kadim kültürümüz ve değerlerimizle doldurmak ve akademik yönden de en güzel şekilde onları hayata hazırlamak için sorumluluk sahibi tüm fertlerin ve ilgili kurumların, kuruluşların işbirliğine her zamankinden çok ihtiyacımız vardır.

Bu ülke için tüm gençlerimizin bir değer olduğunu bilmek zorundayız.

Hep birlikte onların bu ülkenin kaderini belirleyecek ve yön verecek bireyler olduklarını hiçbir zaman unutmamız gerekir.

Gençlerimiz bilmeliler ki; ortak bir kültüre sahip, kesin olarak belirlenmiş bir toprağa bağlanmakla birlikte, dünyayı memleketi bilen bir anlayışa sahip, ortak bir geçmişi bulunan, ortak bir gelecek tasavvuru olan ve de kendi kendini idare etme hakkı iddia eden, yirmi asırlık devlet geleneğine sahip, kadim güçlü bir medeniyete sahip,  İslam’la şereflenmiş güçlü bir milletin mensuplarıdır onlar.

Tarihte dünya siyasetine yön veren devlet ve millete mensup olduklarını, mazimizde ecdadımızın çok iyi işler yaptıklarını, aynı zamanda fikri iktidarlarını da yaşattıklarını öğretmekte bizlerin asli görevleri arasında olup gençlerimizin bunun farkına varmaları da kendine ve toplumuna güven ve değer açısından önem arz etmektedir.

Güçlü devlet ve bilinçli toplum olarak kalabilmek ve bu durumu sürdürmek istiyorsak gençlerimizi iyi bir eğitimle, bilimle, bilgiyle, yüksek bir terbiye ve ahlâkla yetiştirmek zorundayız.

Sahip olduğumuz milli ve manevi değerlerimizi çocuklarımıza ve gençlerimize doğru şekilde aktarabildiğimiz ölçüde bu coğrafyada geçmişte olduğu gibi gelecekte de var olmaya devam edeceğiz.

                Her şeye rağmen sesini ve rengini kaybetmeyecek,  hayatı ve yaşananları doğru okuyan bir gençlik yetiştirmekten asla vazgeçmemeliyiz.

İnsanın var olan değeri ve kıymetinin bilindiği güven toplumu oluşturmak bahse konu kazanımlara sahip gençlerle olacaktır. Hepimizce malumdur ki; Güven konusu, Güvenlik konusundan önceliklidir.

Bilim ve bilimsel çalışmalar yok saymadan, insanın yeryüzünü imar ve inşa etmesi için var olduğunu bilmek zorundadırlar.

Amaçsız ve anlam arayışında kaybolacak/kaybedecek tek bir gencimiz olmamalıdır. Gençlerimize epistemik kölelik, dijital kölelik vb. hiçbir köleliği yakıştıramayız. Özgürlük, sorumluluk ahlakı ve emanet bilinci önemseyen gençler yetiştirebilirsek her türlü kölelikten onları koruyabiliriz.

Adalet, şefkat, merhamet, sabır, kanaat, şükür gibi değerleri önemli olduğunu kavratıp, hayatta hâkim olması için gerekenleri yapacak olanlarından sadece bizlerin değil gençlerimiz olduğunu da öğretmek zorundayız.

Bütün sapmaların asıl kaynaktan uzaklaşmaktan kaynaklandığı biliyoruz. Yaratanından kopuk, Allah yokmuş gibi hayat yaşayan gençlik bir toplumun yok olması demektir.

Önce Rabbine sonra kendine güvenen ve bu konuda yalnızlık hissetmeyen, meziyet ve şahsiyet sahibi, aklı ve ahlakıyla yarışacak, yaşadıkları hayatı imanlarına şahit tutma gayretinde gençlere sahip olmak bir milletin en büyük zenginliğidir.

Bu coğrafya ‘da yaşamak ve değerlerimizi yaşatmak istiyorsak gençlerimizi yaşadığımız çağda kendi başlarına yalnız bırakmayacak, onların dünyasında rehber ve ışık olacak yetişkinler olmak zorundayız.

 Her illetin tedavisi, sebeplerin zıddı ile olur, önemli olan bunları görebilmek ve asla umutsuzluğa kapılmamaktır.

Özellikle Covid salgını beraberinde yaşanan ekonomik krizler toplumda ve özellikle gençlerimizde sadece alım gücünde değil, neşe ve umutlarını da kaybetmelerine yol açabilmektedir.

Covid 19 ve ardı sıra gelen ekonomik krizler toplum ve özellikle hedef kitle gençler için dünya üzerinde bir nevi “tavistock” aracı / tehlikesine dönüşmemeli.

Moral değerlerini yitirme, zihni bölünmeler ve ayrışmalara kapı aralanmamalıdır.

Bütün bu olan/olacaklardan etkilenmemek için çözümler ise değerlerimizi canlı tutmak, bedeni, aklı ve ruhu doğru beslemekten geçmektedir.

Umut sahibi olma, sebatlı olma, uyumlu olma, özyeterlilik ve ubudiyet bilinciyle hareket etme yeteneği de her türlü krizlerde engelleri aşmak için sahip olunması gereken beceriler arasında olup gençlerimizin bu konuda da yeterlikler kazanmaları önem arz etmektedir. Gençlerimize zihinsel-duygusal-davranışsal yetkinlik kazandırmak zorundayız.

Kendini tanımak, kendini idare edebilmek, sosyal farkındalık, ilişkisel beceriler, sorumluluk için karar alma becerisi vb. özelliklerle yetiştirebiliyor muyuz diye kendimize de sormak zorundayız.

Yaşanan her zorluğun bir tecrübeye olduğunu bilecek, kader düşüncelerini doğru yönde geliştiren, yaşanan olumsuzluklar karşısında özne ya da nesne mi olacak bu konuda alacağı role dikkat eden, iletişimden kaçmayan, sorunlarına yetişkinleri rahat edebilen ve birlikte çözüm arayan, çözülmeyecek sorun yoktur, inanırsak bel ki biraz zaman alır anlayışıyla hareket eden, her daim yola çıkmaya, doğru yolda olmaya, yol almaya devam eden bir gençlik istiyorsak bütün bunların sorumlusu bizden başkası olmayacaktır.

                Genç bir nüfusa sahip olmanın en büyük avantajı;  iyi organize edilip güzel bir şekilde yönlendirilirse O ülkenin sahip olacağı dinamizmdir. Gençlerimizi her türlü negatif toplum mühendisliklerinin kurbanı etmeyelim.  Yetiştirilecek ideal gençlikte, aranan ruhta bu topraklarda mevcuttur.

10 Ağustos 1921 Hakimiyet-i Milliye ‘de Ruşen Eşref Ünaydın’ın güzel bir sözü vardır:

“Ümidiniz varsa, ölseniz de ölmezsiniz”

                Sevgili gençler: En büyük umudumuz da ümitlerimizde sizlersiniz. Geleceğimizin teminatı, yeryüzünü imar ve inşa edecek, en önemli yol arkadaşlarımızın sizler olduğuna inancımız tamdır.

İçinde bulunduğumuz Gençlik Haftanızı kalbi duygularla kutlarız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi