Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Yapay Zeka

Yapay Zeka

 

 

Yapay zekâ ile ilgili korkuların çözümü;

Yunus’tan bize gelen, Yunus’ça bir bakış açısında gizli…

 

Yapay zekâ yani “Artificial Intelligence” kavramı ilk kez 1955 yılında John McCarty tarafından kullanılmış olsa da, insanlığın gündemine; 1997de Garry Kasparov ile süper bilgisayar Deep Blue ile yapılan, sonucu 2-1 Deep Blue zaferiyle biten masum bir oyunla girdi diyebiliriz. O günden beri bu alanda yaşanan teknolojik gelişmeyle birlikte çok şeyler söylendi, söylenmeye de devam ediyor.

Küresel dijital panoptikon sahiplerince, yapay zekâ ve benzeri birçok teknolojinin de kullanımıyla beraber insanları zayıf yönlerinden, eğilimlerinden yönetmeleri manüple etmeleri kolaylaştı.

Günümüzde şirketler veya kurumların, bireylerin ilgi alanlarını, korkularını, kişisel bilgilerini, alışkanlıklarını, gelirlerini, tüketim alanlarını, dini eğilimlerini ve bunun gibi birçok farklı veriyi bir araya getirip, istediği yönde kullanabilecekleri derin analizler yapabildikleri artık bilinmeyen bir şey değil. Bunu ne için yapıyorlar? İnsanları psikolojik yönden manüple etme, olumlu/olumsuz yönlendirme ne derseniz, ne eklerseniz…

Her şey, topladıkları verileri paraya çevirmek için. İlerleyen süreçte insanın hayatta kalabilme mücadelesinde Yapay Zekâ ile yarış halinde olacağı tahminlerden uzak değil.

Kolay olmayan bir soru sorarsak, İnsan ne yapacak? Bu sorunun cevabı kişinin tercihinde gizli.  Özne mi olacak yoksa nesne mi? Dijitalizasyon şu an insanı iki konumda kullanıyor olsa da, insan bu savaştan nasıl galip çıkacak?  Cevabımız kadim kültürümüzde, değerlerimizde ve sahih bir din anlayışımızda saklı. 

İnanıyoruz ki yetiştireceğimiz neslimiz; aklı, duyguları, niyeti, samimiyeti ve besleneceği sağlam kaynaklarla, gökyüzüne bakmaktan vazgeçmeyip, kalbini karartmamak suretiyle inancımız gereği zaferle galip çıkacak ve bu teknolojiyi insanlık yararına kullanacaktır.

Çözümü Yunus’tan bize gelen, Yunus’ça bir bakış açısında gizli:

İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir,
Sen kendin bilmezsin,Ya nice okumaktır…

 "Bilmek olmak değildir. Olmaya bak, olmaya." Sözünün özümüzde yer etmesi adına yeni normalde(!) üzerimize düşeni yapmazsak, yapay zekânın ve makinenin bir oyuncağı, dijitalizasyonun kölesi olmaktan ne kendimizi ne de gençliğimizi kurtarabiliriz.

Fetanet sahibi bir peygamberin, feraseti ve basireti açık ümmeti olmak zorundayız.

Yapay zekâ ile kendimizi tanımak konusunda hep bir adım önde olmalı ve kişisel özelliklerimizin bilincine vakıf olmalıyız. Bunun yanında yapay zekayı bilmek, tanımak ve gençlerimizi bu konuda eğitmekte büyük önem arz ediyor.

Yapay zekâ, insan zekâsı kullanılarak yapılan işlerin bilgisayarlar ve algoritmalar aracılığı ile gerçekleştirilmesidir. Yani yapay zekâ teknolojisi, tanımlanan görevleri yerine getirmek için insan zekâsını taklit eden ve topladığı bilgiye göre kendisini yenileyebilen sistem veya makine anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme yeteneğidir.

Yapay zekâ, geleceğimize yön verecek tüm teknolojilerin altyapısı olma özelliğini taşıdığını söylemek mümkün. Gençlerimizin merakını bu alanda canlı tutmak ve yenilikleri takip etmeleri yönünde teşviklerde bulunmalıyız. Bu alanda çalışmalar yapabilmek için temel olarak matematik, istatistik, optimizasyon, makine öğrenmesi, veri madenciliği, derin öğrenme gibi bilim konularına ilgi duymalarını sağlayacak eğitim politikaları geliştirmekten kaçınmaz ve gerekli imkanları gençlerimize sunarsak hayatın içinde bir çok alanda; sağlık-eğitim, üretimin yanında psikolojiden ekonomiye, elektrik-elektronikten kontrol-otomasyona, dil biliminden kablosuz haberleşmeye, siber güvenlikten görüntü işlemeye birçok uygulama alanına sahip olan yapay zekâ teknolojilerinin yalnızca iyi birer kullanıcısı /tüketicisi değil, aynı zamanda bu teknolojinin üreticisi olmalarını, nesne olmaktan çıkıp bizzat özne olmalarını başarabiliriz.

Aksi durumda bizi bizden iyi tanıyan, bizi yönlendirebilen, her türlü manüple edebilen, insanı makine karşısında değersizleştiren, ürettiği makinayı insanla yarıştıran, hatta vatandaşlık hakkı bile tanıyan, bir anlayışla mücadele etmek kolay olmamıştır/olmayacaktır da. Çünkü ahlaki olmayan makineleşme talebi ve yapay zeka çalışmaları yaşanan/yaşanacak toplumsal psikozun sebebi olacaktır.

            İster yapay zekâ, ister makineleşme talebi ne dersek diyelim, acaba tüm söylenenler insanlığın faydasına mı olacak, dünya daha yaşanabilir hale gelebilecek mi? Yeryüzünü imar ve inşa etme sorumluluğu olan insanımızı gelecekte ne bekliyor. Bütün bunları en büyük öğretmenimiz olan zaman bize söyleyecek ve gösterecektir…

Yazımızı, Paul Lafargue’nin “Tembellik Hakkı” adlı eserinden bir alıntıyla sonlandırıp, yorumu okuyucularımıza bırakalım:

Cicero döneminin yunan şairi Antiparos, su değirmeninin (buğday öğütmek için)icadının,tutsak kadınları özgürlüğüne kavuşturacağını ve altın çağı geri getireceğini şu şekilde dile getiriyordu: “Ey değirmenci! Değirmen taşını döndüren kolu bırakıp rahat uyuyunuz! Horoz, günün ışıdığını size boşuna haber verse ne olur! Dao, kölelerin işini orman perilerine havale etti. İşte, onlar şimdi güle oynaya çarkın üstünde sıçrayıp duruyorlar. İşte, sallanan dingil, ışıltılar içinde hareket edip ağır taşı döndürüyor. Babalarımızın yaşadığı gibi yaşayalım. Tanrıçanın bize lütfettiği aylaklığın tadını çıkaralım.”

Yazık! Pagan şairinin müjdelediği boş vakitler hala gelmedi. Kör, sapkın ve insanı katleden coşkun çalışma duygusu, özgürleştirici makineyi, özgür insanları köleleştiren bir alete dönüştürüyor. Üretkenlik yoksullaştırmıştı onları.

İyi bir kadın işçi iğle dakikada en fazla beş ilmek atabilir. Oysa bazı değirmi dokuma tezgahları benzer sürede otuz bin ilmek atabiliyor. Buna göre makinanın bir dakikası, kadın işçinin yüz saatlik çalışmasına denktir; ya da makine her bir dakikada, kadın işçinin on gün boyunca dinlenebilmesine imkan sağlamaktadır. Dokuma sanayisi için doğru olan şey , modern mekanikle yenilenen tüm sanayiler içinde az çok doğrudur. Ama tam tersine neyi görüyoruz? Makine geliştikçe ve insan çalışmasını durmadan artan bir belirlilik ve hızla yendikçe, işçi, dinlenme süresini aynı sürede uzatacak yerde, makineyle yarışırcasına sarf ettiği gücü iki kat arttırıyor. Öf be! Saçma ve insan kıyıcı bir rekabet bu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yılmaz TAŞÇI Arşivi