KIRIK CAMLAR
Günümüzde insanlar kırık camlar gibidir. Ailesinden, anne babasından, ilişkilerinden, okulundan ve gündelik yaşamı oluşturan hemen her şeyden yaralıdır. Bireyi inciten bu durum kasıtlıdır, onu her zaman sağlığına kavuşturmak yalanı ve amacıyla talan etmek için.
Önce hasta et, sonra iyileştir; çağımızın en büyük hastalıklarından biridir.
Bu durum Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun “kırık camlar” teorisiyle örtüşür.
Kırık camlar teorisi veya kırık pencereler teorisi kentsel bozukluk üzerine anti-sosyal davranışlar ve diğer suçlardaki vandalizm davranışları/belirtileri ve normlarına işret eder. Kriminolojiktir. Teori suçu (vandalizm vb. dahil) önlemeye yönelik bir tedbirdir aslında. Bize şunu anlatır: Bozulan küçük şeyler büyük şeylerin habercisidir (düzeltilmezse) daha büyük suçlar işlenir, kamuya açık alandaki kriminolojik olaylar geniş alanlanları derinliğine etkiler.
Rastgelmişsinizdir: Birkaç kırık penceresi olan bir bina var. Bu kırık camlar tamir edilmemişse davetkârdır. Vandallar birkaç cam daha kırmaya gelirler. Eğer bina boş ise bütün camlar kırılabilir. hatta gecekonduysa yangın çıkarılabilir, orası hızla bir suç merkezine dönüşebilir. Aynı şekilde kaldırıma, bir direğin kenarına çöp konur. Kısa bir sürede çöpler hızla birikir. Bir süre sonra orası herkesin çöpünü attığı bir yer haline gelir. Bu bir kenara bırakılmış tekerleri patlak, camları açık bir otomobil için de geçerlidir. Kısa sürede hemen her şeyi çalınan otomobilden geriye pek bir şey kalmaz ve en sonunda yakılır.
Günümüzde özne için de bu durum geçerlidir. Anne baba sorunlarıyla yaralanan, ilişkilerle incinen, iş etkileşimlerindeki olumsuzluklar nedeniyle çöken ve daha bir çok olumsuzluğun üzerine atıldığı birey, adeta yakılmayı beklemektedir. Bunu kimse de umursamamaktadır. Yani sistemin "kendin ol derken" özneyi ortadan kaldırdığı, kendi başına hiçbir şey yapamaz hale getirdiğini kimse umursamaz. Çünkü hemen herkes kırılmış camdır, kaldırımdır, şuraya bırakılmış otomobildir.
Devreye aynı hastalıklara muzdarip ama kendilerini çok iyi gizleyebilen psikologların, yaşam koçlarının girmesi bile yadsınmaz. Onlar ise tam öznenin yok edilmesindeki son noktadır. Yanlış da olsa kendi kendine düşünme ve hissetmenin yerini terapi almıştır. Yanlış da olsa akıl yürütmenin yerine danışmanlık seansları geçmiştir. Hataları veya doğrularıyla sorgulandıkça insanlar akıl yürütemez, kendi kendine hissedip karar alamaz hale gelmiştir.
Günümüzde özne üzerinde bir vandallık söz konusudur.
Birey kendi kendine göremez, kendi kendine duyamaz, kendi kendine düşünemez, hissedemez, karar veremez, hareket edemez vb. hale getirilmiştir; bireyin camları kırılmış, pencereleri tarumar ediliştir.
Birey bir suç mahalline dönüştürülmüştür ve bütün mahalle oradadır. Simülasyon birey artık kriminolojiktir. Peki, bütün bunlar reddedilemez mi?
Uzun lafın kısası olmaz: Kendin olmadığın sürece kendin olamazsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.