MODERN YAŞAMLA BOĞULMAK
Yaşamayı bilmediğimiz için boğulmanın ne demek olduğunu da bildiğimizi düşünmüyorum. Bir süreç olarak boğularak ölmek tam da ülkemizdeki yaşamak stratejisinin temelini oluşturuyor. Nasıl mı?
Çocuklar ve yetişkinler için için yaşam şöyle:
06.30 veya 07:00’de kalkıyor.
En geç 08:00’de servise/toplu taşımaya biniyor.
Okul/İş. 09:00’da ders/iş başlıyor.
Okul/İş saat 17:00’de yetişkinler için iş en erken 19.00’da sona eriyor.
Öğrenci için eve geliş saati 18:00, çalışan için 21.00.
Öğrenci için 19:00’da ödevler ya da özel ders yapmaya oturuluyor. Yetişkin için yemek vb.
Öğrenci için 20:00’de ödevler bitiyor. Yetişkin belki biraz tv izliyor, sosyal medyada geziniyor.
Öğrenci 21:00’de uyuyor. Çalışan en erken 24.00’da yatağa gidiyor (hemen uyuyup uyumadı belirsiz).
Hafta sonu öğrencinin dershane ve kurslar var. Yetişkinin hafta sonu 1 günü var…
Bu ne öğrenci için ne de yetişkin için bir yaşam stratejisi. Bu insan doğasına aykırı. Bu olağanüstü boğulma sürecini iyileştirmeye çalışan her şey (psikolog, koç vb.) her şey sistemin devamı için çalışmaktadır.
Dolayısıyla insan bilinçli bir şekilde kendi doğasından koparılmakta mutsuz edilmektedir.
Mutluluk ise bu tedaviciler tarafından üretilmektedir: Şöyle hisset, böyle davran vb.
Yaratıcılık ölüyor.
Üreticilik ölüyor.
Doğaçlama ölüyor.
Yaşam yavaş yavaş soluyor.
Geriye kalan bakiye stres, öfke, şiddet, mutsuzluk, endişe, korku, tedirginlik… Duygusal ve düşünsel altyapımızı bu olumsuz duyguların ve düşüncelerin oluşturduğu evrende anormal olanın normal olarak yaşanması kadar normal olan bir şey daha var mı acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.