Mustafa AYCAN

Mustafa AYCAN

Ahlak ve Güç Sarmalı

Ahlak ve Güç Sarmalı

Ahlak, en kısa ifadeyle; kişilerin huyları, herhangi bir toplum içinde herkesin uyması gereken davranışlar ve kurallardır.(TDK)

Diyanet İşleri Başkanlığı sayfasında ise Ahlâk; insanın kendisi dâhil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerin de nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.

Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür, diye geçmektedir.

Bu tanımlamalardan sonra gelelim asıl konumuz olan, ahlak ve güç sarmalına.

Güç ve ahlak ilişkisini çok güzel anlatan bir hikayedir; Yüzük.

Platon'un bu Hikayesi'nde "Gyges, Lidya kralının hizmetinde bir çobandır. Günün birinde hayvanları otladığı yerde altın bir yüzük bulur. Bu yüzüğü alır. Çobanlar ay sonunda krala hesap vermek için toplanırlar ve Gyges toplantıya bu yüzükle gelir. Otururken yüzüğün taşını farkına varmadan avucunun içine çevirir. Bunu yapar yapmaz 'görünmez' olur. Kendisi de dahil orada bulunan herkes şaşırır. Yüzükle oynarken taşı çevirince bu kez görünür olur. Böylece Gyges, yüzüğün tılsımını keşfeder: Yüzüğün taşını içeri çevirince görünmez oluyor, düzeltince görünür kalıyor.

Hikaye bu ya sonda, çoban, bu yüzük sayesinde kralı öldürür ve yerine geçer.

Hikayenin özünde, güç ve ahlak ikilisinin insan doğası üzerindeki etkisi anlatılmaktadır. Öyle ki 'her istediğini korkmadan alabilmek, dilediğini yapabilmek, büyük bir güce erişmektir. Üstelik de kimse güç (yüzük) kendisini göstermediği için dürüst bilinecektir.

 Böyle bir yüzüğe sahip olduğumuzda acaba biz ne yapardık?

Yakalanıp, ceza görme tehlikesi yoksa her türlü sıkıntıdan uzak, yakalanma, ayıplanma, dışlanma korkusu olmadan, her şeyi yapabilecek bir güce sahip olsak, hiç kimseye hesap verme endişesi taşımasak, ahlaklı olabilir veya ahlaklı kalabilir miydik?

Acaba insan mecbur olmasa yine de ‘ahlâklı’ davranır mıydı?

O halde Ahlâk, toplumda yaşamak ve kabul görmek için ödediğimiz bir fiyattır. İtaat ettirmek için yaratılmış bir kurallar bütünü, güçlü olanı istediği şeyi yapmaktan engellemenin yoludur.

Gerçekten güçlü olanlar,, suçluluk duygusu duymadıkça, istedikleri her şeyi elde ederlerdi. Endişelenmeye değer tek bir kural var: O da sadece yakalanmamak olurdu.

Ahlak, hayata bir düzen/ölçü getirir ve bu ölçü, gücün kullanımını belirler. Ölçü 'adalet' yolunda 'hak' olarak kendini gösterir ve 'kanunla' somutlaşır. Hak ve adalet, haddi aşıp ötesine el atmamak ve başkasına zarar vermemek üzere bir sınır çizer...

Düşünsenize? Platon'unda dediği gibi "Haksızlıktan şikâyet edenler, haksızlığa uğrayanlardır" Eğer güçleri yetseydi, haksızlık etmek fırsatını bulan herkes, haksızlık etmez miydi?

Devletler, bu ikilideki dengeyi kanun dediğimiz yazılı metinlerle çözmüştür.  Kanun dediğimiz şey de zaten bir çeşit  ahlaki kurallar bütünü değil midir?

İşte bizi haksızlıklardan alıkoyan, eşitlik duygusuna ve saygısına götüren şey, hakkı, hukuku sağlayan bu kanunlara uyma zorunluluğudur.

Tüm toplumlarda dini, ahlaki ve kanuni terimlerin, hemen hemen tamamında emrettiği şey adalet, eşitlik ve hakkaniyetken, günümüz dünyasında görüyoruz ki, bu dağıtımı güç elinde olanlar yapıyor. Ve yazık ki güçsüz ezilmeye, güçlü gücünü artırmaya devam ediyor.

En son ve somut örnek olarak, dünya genelinde, gerek bireysel, gerek ülke bazında, Covid 19 aşısına erişimde yaşananların ne kadar adil ve hakkaniyetli olduğunu net bir şekilde görmekteyiz.

Yine dünya genelinde soruna baktığımızda, acaba, dini ve ahlaki öğretiler ile kanunlar dünya adaletini sağlamakta  yetersiz kalıyor ya da kuralları uygulanamıyorsa, yeni bir yol mu  bulmak lazım?

Kalın sağlıcakla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa AYCAN Arşivi