Hoşgörünün de bir sınırı olmalı
Konya’dan tüm dünyaya aşk, sevgi ve hoşgörü mesajlarının bir kez daha verildiği şu günlerde Hz. Mevlana’nın getirdiği hoşgörü mesajlarının doğru anlatılması ve anlaşılması gerekiyor. Bu sene 748. Vuslat yıldönümü ile yeniden andığımız hoşgörü ve barışın sembolü büyük İslam mutasavvıfı Mevlâna Celalettin Rumi’nin getirdiği hoşgörü ve iyi niyet sınırlarını maalesef çoğu zaman ve çoğu yerde farklı yorumluyoruz.
Hoşgörü, insanların birbirinden farklı duygu, düşünce, davranış, tutum, eylem biçimlerinin olduğunu kabul etmektir. Bunun için empati yapmak, insanı, insanlığı anlamak, bilmek, saygı duymaktır. Ama hoşgörü boş vermişlik, sorumsuzluk gösterip arkasına sığınılacak bir duvar değildir.
“İrfan Vakti” temasıyla yapılan etkinliklerde Hz. Pir’in felsefesinin doğru anlaşılması ve anlatılması için çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Bu hafta vesilesiyle “Hoşgörülükte Deniz Gibi Ol” diyen Hz. Mevlana’nın anlatmak istediği hoşgörünün “yaratılanı yaratandan ötürü sevmek ve bu sevgi anlayışının bir ifadesi olarak her şeyin onun yansıması olduğu bilinciyle kabullenmek” olduğu gerçeği de anlatılmalıdır.
Hz. Pir, hoşgörü duygusunu hayatın olmazsa olmazı görüyor ve beşerî münasebetlerimizde insanları dil, din, ırk farkı gözetmeksizin kucaklamamızı, yaratılan her canlıyı olduğu gibi kabul edip saygı göstermemizi, bunu Rabbimizin rızasına erişmek için Aşk ile muhabbet ile sevgi ile yapmamızı istiyor. Aşk ve muhabbet yoksa hoşgörüde yoktur.
Aşk ve muhabbetle Konya’ya gelenlere hoş geldiniz diyoruz. Aşk olsun, muhabbet olsun diyoruz. Kendilerinden başta Mevlâna Hazretlerinin türbe ziyaretlerinde mübarek bir Allah dostunun makamına hürmet etmelerini, sema törenleri izleyenlerken de orada olması gereken manevi havaya uygun edep ve hayâdan uzak tutum ve davranışlardan sakınmalarını bekliyoruz.
Esas hoşgörü sınırımız galiba günlük beşerî münasebetlerimizde daha çok zorlanıyor. “Boş ver, bir şey olmaz, adam sende, alışırlar, aldırma, kimse görmez, beni ilgilendirmez, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, üzerine vazife olmayan işlere karışma” gibi anlamsız sözler ve anlayış, toplumda yaşanan pek çok sorunun çözümüne değil artmasına sebep olmaktadır.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları görmeyip, her şeyi güllük gülistanlık gösterenleri, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti olmaktan onur duyacağız ama lüks yaşantımızdan ödün vermeden yoksullarla dalga geçercesine yapılan israf çılgınlıklarını, kimin eli kimin cebinde belli olmayan magazin dünyasını her gün gözümüze sokan medya kuruluşlarını hoş mu göreceğiz?
Tarımla uğraşan çiftçilerimizin ürünlerinin karşılığını vermeyen fırsatçıları, tarım ve hayvancılığın yok olmasına neden olanları, dövizdeki dalgalanmaları bahane edip halkın en temel ihtiyacı olan gıdalarda stokçuluk yapanları, fırsatçıların günlük fiyat artışlarını hoş mu göreceğiz?
Mevcut yasal düzenlemelere ve uyarılara rağmen, her fırsatta sigara içeni, cep telefonunuzu kapatın uyarılarına rağmen hastanelerde, camide, konferans salonlarında, önemli toplantılarda cep telefonlarını sessize almayanları ve dakikalarca telefonla konuşanları hoş mu göreceğiz?
Şehir içinde sorumsuzca gezinen düğün konvoylarını, eğlence mekânlarından yükselen ses kirliliğini, hastane yakınlarında gece geç vakit fırlatılan havai fişek kirliliğini, hayatı çekilmez hale getirenleri, gürültü yapanları, çevreyi kirletenleri hoş mu göreceğiz?
Bunca uyarılara rağmen trafik kazaları azalmıyor, Trafik ihlalleri durmuyor. Kırmızı ışık ihlali yapanı, hız sınırını aşanı, yolda seyrederken makas atıp bizi zor duruma düşüreni, sinyal vermeden ani dönüş yapanları, park edilmez yerlere park edenleri, trafik magandalarını, asker uğurlama ve düğün bahanesiyle trafiği felce uğratanları hoş mu göreceğiz?
Hala daha çöplerin yerinin çöp kutusu olduğunu öğrenemedik, Yaşadığımız mahalleri çöp sahasına çevirenleri, geri kazanılabilen atıkları hala daha çöplüklere atanları, israfı hayat tarzı haline getirenleri, suları boşa harcayanları, hayat bulduğumuz havamızı kirletenleri, aracının egzozundan siyah duman çıkaranları, kalitesiz yakıt kullananları hoş mu göreceğiz?
İklim değişikliğine uyum için olmazsa olmazımız yeşil alanlar olduğunu bile bile plansız kentleşme ve sanayileşme uğruna verimli tarım topraklarını imara açanları, mera alanlarını ve yeşil alanları yok edenleri, şehir merkezindeki güzelim ağaçları gizlice kesenleri, yetişmesi yıllar alan orman alanlarını yakanları, yanan yerleri imara açanları hoş mu göreceğiz?
Uzmanların alarm verircesine uyarılarına rağmen suyu bilinçsizce kullananları, suyumuzun tükenmesine neden olanları, tarım alanlarında çok su harcayan bitki yetiştirenleri, arıtma tesislerini çalıştırmayarak suların kirlenmesine neden olanları, hoş mu göreceğiz?
Tuz Gölü kirleniyor. Beyşehir Gölü, Ereğli sazlıkları, Akşehir Gölü gibi sulak alanlarımız ciddi ciddi yok olma tehdidi altında. Sulak alanlarımızın yok olmasına neden olanları nasıl hoş göreceğiz?
“BÜTÜN İLİMLERİN ASLI İNSANIN KENDİNİ BULMASIDIR” diyen gönüller sultanı Hz. Mevlâna Celalettin’i Rumi’yi saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyor, 748. Vuslat yıldönümünün Hz. Pir’ in yedi öğüdünün yeniden özümsenmesi ve doğru yorumlanmasına- insanımızın kendisini bulmasına- vesile olmasını diliyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.