Namık CEYHAN

Namık CEYHAN

Son Uyarı: Müsilaj

Son Uyarı: Müsilaj

Hepimizin ortak geleceği olan çevre konusunda son otuz kırk yılın birikimi olarak pek çok krizler yaşıyoruz. Küresel ısınma, hava kirliliği, sulak alanların kuruması, kuraklık, su kıtlığı, aşırı yağışlar, sel, fırtına, çığ, don vb. hadiselere son iki yıldır eklenen salgın hastalıkların artması (korona) ve maalesef şimdilik Marmara Denizinde görülen deniz salyası (müsilaj) umarız son uyarı olur ve aklımızı başıma alırız. Yıllardır söyledim, yazdım. Fayda vermese de yine yazıyorum. İnsanoğlunun sonu kirlettiği çevre ile gelecektir. Ne ektiysek onu biçiyoruz.

Burada görülen müsilaj ne doğaldır ne de doğa olayıdır. Yılların ihmali ve birikiminin doğal bir sonucudur. Deniz salyası (müsilaj) insanların kendisine verdiği -ama doğaya ait olmayan- pisliklerin tekrar onun yüzüne tükürmesi olayıdır. İnsanın kendi elleriyle davet ettiği bir çevre misafiridir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2021 yılı Diyanet takviminin 5 Haziran günü bakın ne yazıyor. “Büyük bir çevre krizi ile karşı karşıyayız. Kur’an-ı Kerim her konuda olduğu gibi çevre konusunda da bizlere rehberlik etmektedir. Tabiatın güzelliğinden bahseden ayetlerde doğanın ahengine ve uyumuna vurgu yapılırken insanında doğayla ilişkisinde aslında bir imtihan içerisinde olduğu belirtilir. “Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini düşünelim.”(Kehf,18/7) Rabbimiz her şeyin bir ölçü ve denge içinde yaratıldığını haber verir. (Kamer 54/49, Hicr 15/19) İnsanı bu dengeyi muhafaza etmeye davet eder. (Rahman 55/7,9). 

T.C. Anayasası 56. Madde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Görüldüğü üzere çevreyi korumak hem yasal hem de kulluk görevimizdir.

Yıllarca konunun uzmanları gibi bende yazıyor, söylüyor uyarıyoruz. Geleceğin anahtarı iklim değişikliğine uyumda saklı. Bütün ülkeler geleceğe yönelik tüm plan ve programlarında bu konuyu öncelikle dikkate almaları gerekir diye. Hiçbir ülkenin geleceği dünyanın çevresel geleceğinden ayrı düşünülemez. Bize bir şey olmaz deme şansımız yok. Biz diğer ülkeleri bırakalım, bizim ülkemiz ve ülkemizin güzel insanları her şeyin en iyisine en güzeline layıktır. Temiz hava solumak, temiz su içmek sağlıklı gıdalar yemek, yeşil alanlarda dolaşmak hepimizin hakkı. Çevremizdeki tüm güzellikler ve değerler, kişilerin veya kurumların ihtiraslarına ve inatlarına kurban edilemeyecek kadar değerli ve önemlidir. Lütfen doğal dengeyi bozmayalım. Bozulunca, neticesinde doğa bizim yüzümüze uyarısını bir biçimde gösteriyor, gösterecektir de.

MÜSİLAJ konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinasyonunda yoğun bir çalışma programı uygulanıyor. Marmara Denizinin koruma altına alınması, TBMM’de de araştırma komisyonu kurulması, Marmara Denizi Eylem Planı Koordinasyon Kurulu oluşturulması, Marmara Denizine komşu illerin valileri, belediyelerin başkanları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve bilim adamlarının bir araya gelmesi sevindirici. Umarım Marmara Denizi eski haline döner. Dikkatle izleyeceğiz. Görüldüğü üzere çevre konusu hepimizin ortak paydası. Emeği geçenlere teşekkür ederiz. Keşke tüm bunlar başımıza bir felaket gelmeden önce düşünülseydi.

Konuyla ilgili söylenenleri, yazılanları çizilenleri izliyorsunuz, ben tekrar etmek istemiyorum. Ancak izledikçe çok üzüldüğümü söylemek istiyorum. Sanki bu hadise yeniymiş ve sanki son bir iki yılın neticesiymiş gibi. Su kirliliği ve atık suların arıtılması, alıcı ortama verilmesi, derin deniz deşarjı gibi çevre ile ilgili her konuda mevzuat çok açık. O bölgedeki sanayi kuruluşları yıllardır çalışıyor, zaman zaman uzmanlar, sivil toplum örgütleri bu işin sonunu işaret ettiler ama maalesef duyulmadı. Duyulsaydı zaten bu sorunlar ortaya çıkmazdı. Bugün Marmara yarın Ege, Karadeniz her şey olabilir. Yaşananlar konusunda kimsenin kimseyi suçlamaya hakkı yok, sorumlu hem devletin ilgili kurumları hem de yerel yönetimler, tabii ki gereğini yapmayan işletme sahipleri. Ama bizim önceliğimiz hep kalkınma ve ekonomi olduğu için ekolojiyi yani çevreyi hep ikinci plana attık. Netice de son uyarı MÜSİLAJ.  Umarım bu son uyarı olur ve başka çevre krizleri yaşamayız.

Neden Çevreci Değilim?

Geçen hafta Dünya Çevre Gününde yayımlanan köşe yazımla şunları yazmış ve noktayı koymuştum. Artık yazmayacaktım.

“Altmış üç yıllık ömrünün yarısını hem resmi hem de gönüllü olarak bu konuya adayan ve çalışan biri olarak kendi muhasebemi yaptığımda, çevrecilik adına ispat-ı vücut yapamadığımı anladım. Bir kendi yaptıklarıma baktım, bir de ülkemi yönetenlerin son yirmi, otuz yılda çevrecilik adına yaptıklarına baktım. Sonuçta; Namık Ceyhan olarak ne kadar boş işlerle uğraştığımı ve başarılı olamadığımı anladım. Ama yapacak bir şey yok, zararın neresinden dönersek iyidir misali bırakıyorum bu işleri. Hatta artık köşe yazısı da yazmamın bir manası yok, diye düşünüyorum.”

Beni tanıyan dostlarım, okurlarım itiraz ettiler: Yazmalısın diye.

Peki beni bu noktaya getiren nedir?

Ülkemizde çevre ile ilgili görüş açıklamak çok zor. Ya da şöyle söyleyeyim. Eğer iktidarın yaptığı işleri destekleyen bir yazı ile görüş bildiriyorsan “Yandaş Çevrecisin”; yok eğer iktidarın yaptığının yanlış olduğunu ifade edersen “Muhalif Çevrecisin” hatta muhalif çevreciden öte dış mihraklara hizmet eden terör destekçileri arasında yer almakla suçlanabilirsin.

Doğrudur, her iki taraftan yazan ve çizenler konuşanlar var. Ama ben üçüncü taraftayım. Benim tarafım belli; doğadan, tabiattan, tüm canlılardan yanayım. Çevre haklarından yanayım. Yaratılan her canlının yaşamaya hakkı var diye düşünüyorum. Yaratılanı Yaratandan dolayı seviyor ve Yüce Allah’ın emanetine sahip çıkmaya çalışıyorum. Çevreye hizmeti ibadet olarak görüyorum. Mevcut yasalar çerçevesinde hem kutsal kitabımızın hem de yasaların emrettiği şekilde doğruları söylemeye ve çevre koruma bilincini yaymaya çalışıyorum. Önceliğim çevreci olmak değil sorumlu bir insan olmaktır. Bu arada itiraf edeyim ki sucu bucu diye yaftalanmaktan da korkuyorum.   

Aslında bu ülkede bir üçüncü grupta olan benim gibi kişilerde var. Çevre değerleri temelinde, temiz hava temiz su ve toprağı odak noktası olarak kabul eden doğrudan ve doğadan taraf kimseye yaranma derdinde ve amacında olmayan samimi insanlardan oluşan gönüllüler. Ama maalesef sesleri çok çıkmıyor, çıkanlar ise benim gibi karınca misali ne kadar çabalasa da gücü yetmediği için yaşananlara üzülmekten başka bir şey gelmiyor elinden. Bunların ömrü kendini ifade edememekten yakınmakla geçer. Bu arada çevredeki kirlilikleri, doğa katliamlarını ve tabiatın tahribatını gördükçe çaresizliklerine isyan ederler. Tıpkı deniz salyası hadisesinin arkasındaki gerçekleri görenler gibi.

Halbuki “Elhamdülillah Müslümanım” diyebilen duyarlı kimse, haksızlık ve zulmün karşısında susamaz, hemen harekete geçer gereken tepkiyi gösterir. Çünkü Peygamber efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." buyurmuştur.

 Yine Resûlullah (s.a.v.) şöyle demiştir. "İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgarî gereğidir."  Benim düsturum da budur.

Velhasıl dostlar, bu devirde çevre adına doğruları söylemek, doğayı korumak, tabiattan yana olmak, çevre adına hizmet etmek gerçekten çok zor. Kıymetli dostlarımdan ve siz değerli okurlarımdan destek gördüğüm sürece, doğanın bir parçası olarak doğruları yalnızca doğruları yazmaya çevreye ibadet aşkıyla hizmet etmeye şimdilik devam edeceğim. Kalın sağlıcakla.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Namık CEYHAN Arşivi