Su, sulak alanlar ve hayat birbirinden ayrılamaz
Sulak alanların önemi, korunması ve akılcı kullanımı konularında kamuoyu bilincini geliştirmek maksadıyla 1997 yılından bu yana her yıl 2 Şubat tarihinde kutlanan “Dünya Sulak Alanlar Günü" bir kez daha sessiz sedasız geldi geçti. Her yıl olduğu gibi yine bu yıl da çevre adına çok önemli gördüğümüz bu konuyu unutturmamak için yine yazmaya devam ediyorum.
Dünya’daki “Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi”, 1971 yılı Şubat ayında İran’ın Ramsar kentinde imzalanmıştır. Bu sözleşme, taraf olan ülkelerin her birini, sulak alanlarını korumakla ve bunların akılcı yönetimini sağlamakla yükümlü kılmaktadır.
Ülkemizde dâhil olmak üzere, Ramsar Sözleşmesine üye 171 ülkede kutlanan ve her yıl sulak alanların bir işlevinin tema olarak kullanıldığı etkinlikler için 2021 yılının teması "Su, Sulak Alanlar ve Hayat Birbirinden Ayrılamazlar" olarak belirlenmiştir.
Sulak alanlar; doğal veya yapay, devamlı veya geçici, sürekli veya mevsimsel, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyerler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan su altında kalan yerler olarak tanımlanmaktadır.
Sulak alanlar bizim can damarımızdır. Çünkü; sulak alanlar, bulundukları yerin iklimini yumuşatır, yer altı ve yer üstü su rezervlerinin varlıklarını sağlıklı bir biçimde devam ettirmesine katkıda bulunur, sel ve taşkın gibi afetlere karşı çevresini korur. Çok zengin biyolojik çeşitliliğe sahiptirler. Bu özellikleri ile tarım faaliyetleri için doğal bir altyapı sağlar, canlılar için yaşam kaynağıdır. Tortu ve zehirli maddeleri tutarak kirleticilerin fazlasının sudan arıtılmasını sağlarlar, bir anlamda doğal bir arıtma tesisi görevi görürler. Göçmen kuşları için konaklama alanlarıdırlar. Sulak alanlar, yeryüzündeki tatlı suyun birçoğunu bünyelerinde tutmakta ve bizlere sunmaktadır. Bu nedenle su, sulak alanlar ve hayat birbirinden ayrılamaz.
Ülkemizdeki sulak alan bilgi sistemini https://saybis.tarimorman.gov.tr/# adresinden ayrıntısıyla ulaşılabilir. Buna göre: Türkiye’de sözleşme kapsamında toplam büyüklüğü 1.068.697 ha olan 14 adet Ramsar Alanı, 59 adet Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan,13 adet Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan ve diğer sınıflamasıyla bugüne kadar toplam büyüklüğü 1.545.938,58 ha olan 1658 adet sulak alan tespit edilmiştir.
Türkiye’nin 14 adet Ramsar alanından ikisi Konya kapalı havzasındadır. Mülga Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Konya kapalı havzasında bulunan Karapınar’daki Meke Maarı 2005 yılında, Karatay’daki Kızören Obruğu ise 2006 yılında Ramsar Alanı olarak ilan edilmiş ve uluslararası koruma altına alınmıştır. Öte yandan Tuz Gölü, Beyşehir Gölü, Ereğli Akgöl, Akşehir Gölü gibi pek çok ulusal öneme sahip sulak alan bu bölgededir. Hatta Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesidir.
Konunun uzmanları Türkiye'nin, 20'nci yüzyılın başında yaklaşık 2,5 milyon hektar olan sulak alanının özellikle 20. yüzyılın son çeyreğindeki çevre tahribatlarıyla birlikte yaklaşık % 50 sinin habitatının geri dönüşü olmayacak biçimde kaybedildiğini belirtiyorlar. Bir başka deyişle Türkiye'de 50 yılda kuruyan sulak alanlardaki su kütlesi miktarının 24 Eğirdir Gölü veya 3 Van Gölü büyüklüğünde bir başka deyişle bir Marmara Denizi büyüklüğünde olduğuna dikkat çekiliyor.
Türkiye yarı kurak iklim kuşağında yer aldığından, su kaynakları ve sulak alanların akıllı yönetilmesi ve verimli kullanılması gerekmektedir. Ancak Su ve Sulak Alanlarla ilgili mevzuat ve sorumlu kurum ve kuruluş karmaşası maalesef devam etmektedir.
Sulak Alanların koruması konusunda, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı birimler başta olmak üzere ilgili resmi ve özel kurum ve kuruluşun yanı sıra pek çok sivil toplum örgütü de alarm verircesine konuya dikkat çekmekte ve suyun tasarruflu kullanılmasına, sulak alanların korunması için çalışmalar yapmaktalar. Ancak maalesef sulak alanlarımız kirletilmeye ve sulak alanlarımız yok olmaya –kurumaya-devam etmektedir.
Sulak alanların hızla kuruması ve kirlenmesinin birçok ülkede kuraklık, suya ulaşamama, tarımsal gıdaların azalması ve pahalılık, ormansızlaşma ve biyolojik çeşitliliği oluşturan dünyadaki canlı türlerinin azalması gibi sorunlar ortaya çıkmakta, dünyada sağlıklı yaşamın sürdürülebilmesi tehlikesi baş gösterirken, hastalıkların da artmasına neden olmaktadır.
Bu senenin teması olan “SU, SULAK ALANLAR VE HAYAT BİRBİRİNDEN AYRILAMAZLAR" gerçeğini herkes kabullenmeli ve suyumuza ve sulak alanlarımıza sahip çıkmalıyız. Unutmamalıyız ki Sulak Alanlarımızın korunması hayatın teminatıdır dolayısıyla geleceğimizin teminatıdır. Suyumuzu ve sulak alanlarımızı kullanırken dikkatli olalım sonra hasret almayalım. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.