Serdar Ermiş

Serdar Ermiş

‘Vur, Kır, Parçala, Bu Maçı Kazan’

‘Vur, Kır, Parçala, Bu Maçı Kazan’

Yazı bitirdik. Sonbaharı yarılamak üzereyiz. Kış kapıda.

Hazan mevsimiyle birlikte yapraklarımızı da döküyoruz.

Bahara kadar kendimizi korumaya alacağız.

Hayatımızdaki renkler sarıdan griye dönecek.

Kış inzivasıyla bir  kez daha yenileneceğiz.

Bu kış hem kendimiz, hem ülkemiz için bir toparlanma mevsimi olmalı. 

Salgınla, ekonomideki gelişmelerle yorulduk. 

Salgının ilk kışında evlere kapanmıştık. 

Ekonomik olarak daha iyi durumdaydık. 

Bu kez evlere kapanmayacağız ama ekonomi bizi biraz yoracak. 

Geçen yılın bu günlerine göre günlük hayatımızda satın aldığımız hemen hemen tüm ürünler en az yüzde 50 arttı. 

Gıdada fahiş fiyatlar gündemimizden düşmüyor.

Enerji faturalarımız da kabarmış durumda.

Daha pahalıya ısınacak, elektrik kullanacak, yolculuk yapacağız.

Tüm bunlar canımızı sıkacak. 

Son dönemde ekonomi gündemin hep ilk sırasında.

Bu hiç hayra alamet değil.

Bu ülkenin yakın tarihinde bu dönemlerin sonu hiç iyi yerlere çıkmadı.

Ülke olarak enerjimizi ekonomiyi gündemin ilk sırasından düşürmek için çalışmamız gerekiyor.

Bu noktada herkese düşen görevler var. 

Zamanında şöyle bir deney yapılmış.

İki kuzu ve bir kurt ayrı ayrı kafeslere konulmuş.

Ancak kuzulardan sadece biri kurdu görebiliyormuş.

İki kuzuya da aynı yiyecek ve içecekler aynı miktarda verilmiş.

Belli bir zaman sonra kurdu sürekli gören kuzu ölmüş.

Ama kurdu görmeyen kuzu kilo almış büyümüş semiz bir koyun haline gelmiş.

Deney, psikolojinin, korkuların, stresin insanı nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.

Tıpkı deneyde olduğu gibi sürekli kriz söylemleri ve psikolojisi hem bireysel hem ülke bazında bize fayda getirmeyecek.

Kriz psikolojisi ekonominin en büyük düşmanı. 

Ekonomideki yangını söndürmek öncelikle bu psikolojiden çıkmaktan geçiyor.

Bu demek değildir ki kafamızı kuma gömelim. 

Olumsuzlukları görmezden gelelim.

Tam tersi her şeyi göreceğiz. Tepkimizi dile getireceğiz. Ama bunun bir sınırı olmalı.

Gemide bir delik açıldığında, kaptan ve mürettebatı suçlayıp, sürekli onlara saldırıp deliğin kapatılmasını engellemek, gemideki kimseye yaramaz. 

Öncelik her zaman o deliğin kapatılmasında olmalı. Herkes el birliğiyle o deliğin kapatılmasına çalışmalı.

“Batacağız, öleceğiz” feryatlarıyla bir kenarda dövünmek, ya da delikten gemiye su dolarken, deliği kimin açtığını tartışmak anlamsız.

“Limana varana kadar delikten gemiye su dolsun, vardığımızda kaptan ve mürettebatı bunu gerekçe göstererek kovarız” mantığıyla gidenler, limana varabileceklerinin garantisi olmadığını bilmeli.

Şunu çok iyi bilirim. Bu milletin geçimine dokunmayacaksın.

Bir başka anlatımla; bu millet fedakârdır, ülkesi için her türlü fedakârlığı yapar. Ama geçim konusunda bıçak kemiğe dayanmayacak.

Bıçak kemiğe değmeye başladı. 

Her şeyin fiyatı arttı. 

Bu artışları neye bağlarsanız bağlayın. Gerekçeleriniz haklı ya da haksız olsun önemi yok. 

Sonuç şu ki hayat pahalılığı konusunda bıçak kemiğe dayanmaya başladı. 

Dolayısıyla burada acil müdahaleye ihtiyaç var.

Bu müdahale yapılmazsa acı sonuçlarla karşılaşmak sürpriz olmaz. 

Öncelikle enflasyonu durdurmak gerekiyor. 

Enflasyonu durdurmak tek başına yeterli değil. 

Çünkü enflasyon bir önceki döneme göre artışı ifade ediyor.

Yani önümüzdeki ay enflasyon sıfıra inse, bu fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor, aynı kaldığı anlamına geliyor.

Çeri domatesin üzerinde yazan 12 liralık fiyatın aynen kalması demek. 

Fiyatların makul seviyelere inmesi gerekiyor.

Bunu yapmak çok mu zor? 

Bu ülkenin neredeyse her toprağında yetişen domates, soğan, patates, biber, salatalık gibi ürünlerin fiyatını kontrol altında tutamamak yalnız bana mı saçma geliyor?

Fiyatların düşmemesinin sebeplerinden biri de yurt dışı talebinin artması var. 

Döviz kurundaki yüksek seyir nedeniyle ürünleri yurt dışına satmak daha karlı.

İçerideki fiyatlar bu yüzden ihracattaki rakam seviyelerinde oluşuyor. 

Girdi maliyetleri de dövize bağlı olduğu için üretim maliyetleri artıyor. 

Kısacası bu fiyatları düşürmek kolay değil. 

O zaman yapılacak bir şey var: insanların gelirini artırmak.

Madem fiyatlarımız Avrupa seviyesine çıkıyor, o zaman gelirleri de Avrupa seviyesine çıkaralım. 

İğneden ipliğe her şeye en az yüzde 50 zam geldi.

İnsanların gelirlerini de yüzde 50 artıralım.

Zamları nasıl doğal görüyor ve gerekçelendiriyorsak, gelir artışını da daha güçlü argümanlarla gerekçelendirebiliriz. 

Asgari ücreti yüzde 50 artıralım mesela.

Ek olarak devletin çalışanlardan aldığı vergiyi en az yüzde 50 düşürelim.

Memurlara ve işçilere ek zam verelim.

Öyle ya elimizde olmayan nedenlerden dolayı her şeye yüzde 50 zam yapmak zorunda kaldık.

Aynı şekilde gelirleri de artırmamız gerekiyor. 

Zamların yapıldığını kabul ediyoruz da gelirin artması gerektiğini niye kabul edemiyoruz?

Sözün özü şu; geldiğimiz noktada ya yüzde 50'lik zamları geri döndürüp fiyatları eski haline getirmemiz, ya da gelirleri yüzde 50 artırmamız lazım.

Bu yangının söndürülmesinin üçüncü bir formülü yok.

Maçlarda sıkça söylenen bir tezahürat vardır: “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan”

Bu yangın öyle ya da böyle söndürülmeli.

Söndürülemezse, yangını çıkaranlar da yangını çıkaranları eleştirenler de tarafsız kalanlar da yanacak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Ermiş Arşivi